Ümit Kıvanç*
Medeniyet olayı patladı, fena yenildiniz, hoca - 18 Şubat 2015 Çarşamba
Önce manzarayı oluşturan olgular:
• Halihazırda bu ülkede iktidarı ele geçirmiş kadro, girdiği kirli yoldan dönmesine elverecek fırsatları kaçırdı. Zaten istemedi, niyeti yoktu, falan, bunlar önemli değil artık. Eşik geçildi.
• Bu iktidara en azından son dört-beş yılda elebaşılık etmiş insanlar herhangi bir iktidar değişiminde mutlaka yargılanacak. Çünkü büyük suçlar işlediler ve öyle görünüyor ki, daha da işleyecekler.
• Bugünkü muktedirlerin yargılanması için öyle devrim niteliğindeki dönüşümler de gerekmeyecek. Baskısı sömürüsü hilesi olağan standartlarda bir merkez sağ iktidar bile bugünün pisliğini temizlemeden iş göremeyecek.
• Recep Tayyip Erdoğan'ın ustalıkla, kendine yakın herkesi, suç ortağı kılarak soktuğu yörünge, sabit bir yörünge değil. Çekimine kapılıp etrafında döndüğü o şey, mutlak iktidar mıdır, hırsın özü müdür, artık her neyse ona her turda giderek yaklaşan, sonu kaçınılmaz çarpışmaya, infilaka götüren bir yörünge.
• Erdoğan, böyle bir yörünge üzerinde seyahatin ancak mutlak bir gerilim ve düşmanlık, dolayısıyla bir tür savaş ortamında sürdürülebileceğini ve mutlak bir sonu olduğunu iyi kavramış, bunun gereklerini çok iyi bilen bir lider.
• Toplumun keskin hatlarla ikiye bölünmesinden en çok kazançlı çıkacak özne o. Tek koşulla: halk çoğunluğunun ve silahların kendi tarafında bulunması.
• Şu anda bu çoğunluğa sahip olduğunu düşünüyor ve icabında bu çoğunluğu azınlığın üzerine sürerek, kan dökerek, dehşetle, yıldırmayla üstünlük kurmayı göze alabileceğini birkaç sembolik olayda gösterdi, kanıtladı. Normal bir parlamenter-demokraside, "bana oy veren kitleyi evde zor tutuyorum" sözünü söyleyen insanın politika yapma ehliyeti olmaz.
• "Esnaf gereğinde polis olur, alperen olur" da aynı şey. 17 Şubat gecesi Kadıköy'de dükkânının camına kar topu geldi diye değerli bir insanı, demokrat eylemci, gazeteci Nuh Köklü'yü bıçaklayarak öldüren esnaf, şüphesiz özellikle cumhurbaşkanı marifetiyle oluşturulan ortamın tesirinde, belki de doğrudan ürünü. Gezi'nin eli palalısı veya Kocamustafapaşa'da "yarın burada cesetlerinizi sayamazsınız!" diye böğüren şahsiyet, sadece basit birer ilham kaynağı olarak görülemez.
• İç Güvenlik Yasası'yla polisi daha rahat öldürür hale getirme, anlaşılan, işin daha resmî, daha denetimli, istenirse gaddarlaştırılacak, istenirse dizginlenecek yanı olacak. Öbür tarafta, "icraat" şevki ve serbestliği, esnafı şusu busu, her türlü gönüllü katil için geçerli olacak.
Hırsla hars medeniyete karşı
Manzarayı gördük, sorulara geçelim. Sorum, medeniyet şahlanması teorisyeni Ahmet Davutoğlu'na: Kastettiğiniz medeniyet bugün bu yaşadığımız gibi bir şey midir? Gencecik bir kadın vahşice öldürüldüğünde, ona sahip çıkalım mı çıkmayalım mı diye liderin iki dudağına bakılan, sevmediğiniz insanlar sahip çıkıyor diye bin tereddüt geçirilen, buradan doğan kararlılık açığını kadın hakları savunucularına hakaret ederek liderinizin gidermeye çalıştığı, siz Meclis'te muhalif milletvekillerine -kadınlara da!- elinize geçirdiğiniz her şeyi silah edip saldırırken, daha önce palalı saldırgana, "cesetlerinizi sayamazsınız!" diye haykıran mensubunuza gösterdiğiniz teveccühten cesaret alan, "alperen olma" teklifinizi ciddiye alan esnafın kartopu oynayan insanı bıçakladığı... Yoksa bizi böyle teker teker değil de, Maraş'ta, Çorum'da, Sivas'ta olduğu gibi, tekbirler eşliğinde topluca katledeceğiniz bir durum mudur o meşhur medeniyetiniz?
Birileri "çağdaş uygarlık seviyesi" diyerek canımıza okudu, memleketin onca zengin dillerini, kültürlerini katletti, bizi cahil bıraktı, ses çıkarınca astı, kesti, işkencelerden geçirdi onyıllarca; şimdi de siz "medeniyet" diye diye mi katledeceksiniz bugünümüzü ve istikbalimizi? Maksadınız, bu toprakların kadim halklarını temizlemede ve mallarını mülklerini bölüşmede işbirliği ettiğiniz düşman kardeşlerinizle beraber millî ve dinî eğitimleriniz aracılığıyla kırıntısını bile tatma şansı vermediğiniz medeniyet kavramıyla ilişkimizi İslâmî usullerle kesmek mi?
Araya beton döktünüz, mesaj duyulmuyor
İstemiyoruz hoca, o medeniyeti! Yalanlığı daha ağızdan çıkmadan anlaşılan laflar, çıkarları gizlemek için ulvîleştirilmiş teraneler, inşallahlara maşallahlara bulanmış sahtekârlıklar istemiyoruz. Verebilecek başka şeyiniz de yok. Gösterebileceğiniz başka hüner yok. Allah'la ilişkiniz, dökülen tonlarca betonun, istiflenen dolarların altında kaldı; çimentoya musluk suyu yerine zemzem katınca çok katlı günahlarınız minik sevimli ibadethaneler haline gelmedi; o sarayın hesabını verebilmek için peygambere yalan söylemek dışında şansınız kalmadı; gerçi zaten onunla münasebetiniz menfaat için hadis cımbızlamaktan ibaret, siz ikinci Sırat Köprüsü ihalesini Cengiz İnşaat'a verme derdindesiniz; Zülfikâr'ı esnafın elindeki bıçak diye tahayyül ettiğiniz için "biz de Ali'yi seviyoruz" diyorsunuz, kastettiğiniz de Ali Ağaoğlu. Biri kitabınızı ters çevirmiş hoca, ne kadar zulmedersen o kadar sevaba gireceğin yazılı ayet yok; "cennet kapısı riyakârlıkla açılır" diye hadis yok, sizi kandırmışlar. Velhâsıl, medeniyet falan yok, hoca. Alevinin mütevazı cemevinin bile bir türlü sığamadığı hangi medeniyet bu? Seninkinden farklı saç teline tahammülün görülmediği hangi medeniyet? Caniliği, zulmü teşvik ederek, çıkarını, hükmünü koruma ihtirasına kapılmış iktidarlar kurarak ne medeniyeti? Yalan üstüne yalan söyleyen muktedirlerle nasıl medeniyet?
Bizi öldürürsünüz de, bu iş size daha pahalıya mal oluyor, hoca. Çünkü sizden sonra artık kimse dindi, medeniyetti diye atıp tutamayacak. Kim dinden bahsetse, hangi kirli ilişkiler içinde olduğunuzu hâlâ tam anlayamadığımız kafa kesen tecavüzcü katillerin spektaküler örgütüyle birlikte siz hatırlanacaksınız. Belki ölümünde bize yas tutturmaya çalıştığınız süflî zorbayı da yanınıza katarlar. Dindarlar çocuklarına üçünüzü gösterip "aman evladım!" uyarıları yaparlar.
Benim yaşımdakiler gün yüzü görmeden göçüp gidecek, biraz daha gençler de sıkıntısını çekecek, ama sonra gelecek olanlar artık sizden arınmış bir memlekette yaşayacak. Çoğu insan, dünyevî iktidar aracı haline getirdiğiniz, insana huzur ve iyi ahlâk verme işlevini yok ettiğiniz halde hâlâ adına din dediğiniz siyaset aracınızın adını bile duymak istemeyecek. Dindar insan, tatmini başkalarına hükmetmekte, zulmetmekte aramayacak; güzel güzel dinini yaşayacak. Başkaları onun huzuruna imrendikçe o kibire kapılmamaya çabalayacak. Dindarı dinsizi, bu memleketin insanları, basbayağı para için, binlerce euro'luk marka takım elbiseler giymek ve marka başörtüler takmak için, dünyanın dinsiz, insafsız, vicdansız bütün öteki zenginleri ne halt yiyorsa onları yemek için insafsızca yok ettiğiniz nehirlere, ormanlara, çayırlara yeniden hayat vermeye çalışacak elbirliğiyle. Öldürttüğünüz çocukların mezarlarına birlikte çiçek koyacak.
Dindarlar, bıçaklı esnaf ve onun kulağına canilik üfleyen reisler için değil, başkalarının iyiliği uğruna ömür tüketen Nuh Köklü gibi insanlar için Fatiha okuyacak. Bir türlü anlayamadığınız bütün büyük hakikat işte burada saklı. Anlayamayacaksınız, çünkü hükmetmek ve zenginlik sizin için bundan daha önemli.
Öldürmekle sindirmekle altından kalkamayacağınız öyle bir yenilgi hazırladınız ki kendinize, hepimizi yok etseniz de kâr etmez artık. Yenildiniz. Ve sahiden medeniyete birçok şey katabilecek hazineyi açgözlülükle paylaşıp yediğiniz bitirdiğiniz için, omuzlarınızdaki, sırf sizden olmayanlara karşı işlediğiniz suçların vebalinden de daha ağır yük. Dik yürüyemeyişiniz, yanılsamayı sürdürmek için durmadan diklenmeniz bundan.
*Ümit Kıvanç'ın bu yazısı riyatabirleri.blogspot.com.tr blogundan alınmıştır.