Dünya

Uluslararası basında bugün...

Dünya neyi konuşuyor? Dış basında öne çıkan haberler.

05 Eylül 2009 03:00

Küresel mali krizin görüşüleceği G20 Zirvesi ve İran'daki siyasi gelişmeler, 4 Eylül 2009 tarihli Avrupa gazetelerinin öne çıkan yorum konularını oluşturuyor.4 Eylül 2009 Cuma günü Avrupa'da yayımlanan gazeteler, küresel mali krizden çıkış yollarınının görüşüleceği ay sonundaki G20 Zirvesi'nden beklentileri irdeliyor. İran'daki siyasi gelişmelere dair de Avrupa basını açılamalar içeriyor.

İngiltere' de yayımlanan Independent gazetesi, krizin sona erdiği havasının esmeye başladığını, oysa küresel ekonomik ve mali krizin devam ettiğini hatırlatıyor ve G20 Zirvesi'ne hazırlanan liderlere bazı tavsiyelerde bulunuyor:

"Bu ay yapılacak G20 Zirvesi'ne katılacak maliye bakanları ile devlet ve hükümet başkanları, 'kendi kendilerinden memnun olma' yanılgısına düşmemeye özen göstermelidir. Ekonomik krizin yavaşladığına ve küresel resesyonda en dibe vurduktan sonra yeniden yükselişe geçildiğine dair bazı umut verici işaretler var. Ancak istikrarlı bir yapıdan söz etmek mümkün değil. Çünkü kriz henüz bitmedi. G20 ülkeleri de bu gerçek ışığında aklı temkinli bir tutum sergilemeli. Devletler, koruyucu önlemleri erken kaldırma hatasına düşmemelidir."

Fransız ekonomi gazetesi Les Echos ise G20 Zirvesi öncesinde Almanya ve Fransa'nın "banka yöneticilerine yapılan pirim ödemeleri" konusunda ortak hareket etme kararına İngiltere'nin de dâhil olmasını yorumluyor. "Kutsal İttifak" başlığıyla verilen yorumda özetle şu görüşler savunuluyor:

"Bu kutsal bir ittifaktır! Almanya ve Fransa tarafından ortaya atılan ve 'bankaların üst düzey yöneticilerinin pirim ve ikramiye sisteminin reforme edilmesini öngören' taleplere, G20 Zirvesi'ne kısa bir süre kala nihayet İngiltere de katıldı. Daha açık bir şekilde ifade etmek gerekirse: Pitsburgh'deki G20 Zirvesi'ne 'tek ses' olarak katılacak olan Avrupa, finans sektörünün geçmişte risk alma konusunda işi fazlasıyla abarttığını anlatıp, daha sert önlemler alınması konusunda diretecek. Bu girişim, aynı zamanda Alman-Fransız ortaklığının bir başarısdır."

Almanya'da eyalet seçimleri sonrası gelişmeler, elektronik ürünler fuarı IFA ve İran'daki yeni kabineye dair değerlendirmeler, 4 Eylül 2009 tarihli Alman gazetelerinden seçtiğimiz yorum konularını oluşturuyor.Geçtiğimiz pazar günü Almanya'da üç eyalette yapılan parlamento seçimlerinde Hrıstiyan Demokrat Birlik Partisi önemli ölçüde oy kaybına uğramıştı. Bu eyaletlerden biri olan Thüringen, dün istifa depremiyle sarsıldı. Eyaletin Hrıstiyan Demokrat Partili Başbakanı Dieter Althaus, hem başbakanlık hem de partisinin eyalet teşkilat başkanlığı görevlerinden istifa etti. Bu istifanın yankıları tüm Alman gazetelerinin konusunu oluşturuyor.
 
Ulusal gazetelerden Süddeutsche Zeitung'un yorumu şu yönde ouyor: 

"Dieter Althaus eğer (ölüme sebebiyet verdiği kayak pistindeki kazadan hemen sonra) bahar aylarında istifa etmiş olsaydı, onurlu bir davranış sergilemiş olurdu. Dünkü istifasıysa ancak ve ancak 'küçük düşürücü bir eylem' olarak nitelendirilebilir. Çünkü kendi partisi içinde bile 'engel' olarak görülen Althaus, 'siyasi aktörlük' vasfını çoktan yitirmişti. Kayak kazasından seçim hezimeti ve istifaya kadar uzanan olaylar zinciri, hem Dieter Althaus hem de Hrıstiyan Demokrat Parti'nin Thüringen eyalet teşkilatını acınak hale getirdi. Althaus'un hâlâ güçlü olduğuna ve seçimi kazanabileceğine olan inanç devam ettiği sürece, kimsenin gıkı çıkmadı. Her ne kadar partili arkadaşlarının çoğu, Althaus'un kaza sonrası eski gücünde olup olmadığına dair şüphe duysa da korku ve isteksizlik gibi nedenlerle seslerini çıkarmadılar ve bir zamanların umut vaat eden politikacısının yaşadığı travmayı görmezden geldiler. Çünkü kendileri de seçim zaferinin rüyasını görüyordu. Şimdi bu rüyadan acı bir şekilde uyandılar. Dieter Althaus olayı, siyasetin, insanları ne hallere düşürebileceğini göstermesi açısından tam bir ibret vesikasıdır." 

Resmî adı "Uluslararası Radyo ve Televizyon Fuarı" olan, ancak günümüzde "dünyanın en büyük elektronik ürünler fuarı" haline dönüşen Berlin'deki IFA Fuarı'nda sergilenen yenilikler de gazetelerin ilgisini çeken diğer bir yorum konusunu oluşturuyor.

Ulusal gazetelerden Frankfurter Allgemeine Zeitung, üç boyutlu televizyon teknolojisini konu aldığı yorumunda pek de iyimser öngörülerde bulunmuyor:

"En büyük sorun, üç boyutlu görüntü teknolojisinin, müşterilerin değil de teknoloji sevdalısı mühendislerin ürünü olmasında yatıyor. Çünkü üç boyutlu görüntünün keyfine varmak isteyen izleyici, bunun için (tıpkı sinemadaki gibi) özel hazırlanmış gözlüklere ihtiyaç duyuyor. Tabii bir de ekran karşısında dik oturmak zorunda. Bu, belki ortopedistleri ya da (çocuklarının sağlığını düşünen) ebeveynleri sevindirebilir. Ancak mühendislerin, oturma odasındaki 'gerçek yaşam koşullarını' dikkate almadıkları da bir gerçek. Bir yandan televizyon izlerken, diğer yandan da ailesi ya da arkadaşlarıyla sohbet etmek ya da koltuğuna rahatça uzanmak isteyenlerin en son ihtiyaç duyacağı şey, rahatsız edici bir gözlüktür. Bu açıdan bakıldığında, üç boyutlu televizyon teknolojisi devrim değil, olsa olsa bir fiyaskodur."

Son olarak İran'daki siyasi gelişmeleri irdeleyen bir yorum aktarıyoruz. Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad'ın yeni kabine listesi, üç isim dışında onaylandı. Aday gösterilen üç kadından ikisi veto yedi. 12 Haziran'daki tartışmalı seçimlerin ardından uzun süre muhalefetin protestolarına sahne olan İran'da gelinen noktayı Neue Osnabrücker Zeitung şöyle yorumluyor:

"Ahmedinejad biraz sarsıldı, hepsi o kadar. Kendisine en yakın isimlerden Aliabadi'nin de aralarında bulunduğu kabine listesindeki üç ismin veto edilmesi, İran Cumhurbaşkanı'nın otoritesini sarsmayacaktır. Çünkü en önemli bakanlıklara istediği kişileri getirdi. Bunların çoğu da son derece tartışmalı isimler. Veto edilen Eğitim, Sosyal İşler ve Enerji Bakanlıkları için vize alabilecek üç yeni aday bulmak için yeterince zamanı var. (Kabine listesinin büyük bölümünün onaylanmasıyla birlikte) Mahmud Ahmedinejad'ın ikinci görev döneminin önünde artık hiçbir engel kalmadı. Ne yazık ki!"

Financial Times gazetesi, G20 maliye bakanlarının bugün Londra'da başlayacak toplantısıyla ilgili haberinde dünya liderlerinin canlandırma paketlerinin geri çekilmesi yolunda ilk adımı attıklarını yazıyor.Gazete Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere, Fransa ve Almanya, kriz biter bitmez, çıkış stratejilerinin eşgüdümlü olarak uygulanması çağrısında bulunduğunu yazdı.

Avrupa Merkez Bankası Başkanı Jean-Claude Trichet, Financial Times'ta yer alan makalesinde Avrupa'nın çıkış stratejisinin hazır olduğunu belirtiyor, "Avrupa vatandaşları fiyat istikrarının sağlanması konusunda bize itimat etmeli. Bu güven sağlam bir iyileşme sürecine katkı sağlayacaktır" diyor.

New York Times, Başkan Obama’nın bütçe açığını kapatmak için vergileri artırmak zorunda kalacağını yazıyor. Gazete, asıl meselenin, vergilerin ne zaman ve ne karar artırılacağı olduğunu savunuyor.

"Bir durgunluk döneminde vergilerin artırılmasını kimse istemez. Ancak, bütçe açığının kapatılması konusunda ne kadar geç kalınırsa, Amerikan hazinesine borç verenlerin daha yüksek faiz talep etme olasılığı da o kadar artacaktır. Ekonomik büyüme veya harcamaların kısılması, sorunu çözmeye yetmeyecektir. Gündemde çok daha önemli konular varken, Obama yönetimi, kapsamlı bir vergi artışını konuşmak istemeyebilir. Ancak zamanında ve akılcı bir biçimde harekete geçilmezse, gelişmeler kontrol edilemez bir noktaya gelebilir. Böylesi bir durumda, Amerikan ekonomisinin göreceği zarar, çok daha fazla olacaktır."

USA Today, ekonomik kriz nedeniyle tüketimin düşmesini, uzun vadede olumlu bir gelişme olarak görüyor. Gazete, Amerikan ekonomisinin yıllarca ürettiğinin üstünde tükettiğini vurguluyor

"Amerikalıların tasarrufa ve yatırıma yönelmesi, ekonomik krizden çıkışı geciktirse de, sevindirici bir gelişme. Tasarrufun artması, sürdürülebilir bir kalkınmanın temelini oluşturur. Amerikan ekonomisi daha fazla yatırıma yönelmedikçe, Çin ve Japonya gibi ülkelerle aramızdaki ticaret açığı da devam edecektir. Ekonomik kriz er ya da geç aşılacak. Washington, tüketimin düşmesini kalıcı kılacak önlemler almalıdır. Tasarruflar üzerindeki vergilerin düşürülmesi, bir seçenek olabilir. İstihdamın teşvik edilmesi veya katma değer vergisi, işe yarayabilir. Yeni bir Büyük Buhran’ın eşiğinden döndük. Ancak işi yeniden şansa bırakmamak için yaşananlardan gereken dersleri çıkartmalıyız."

washingtonpost logo engl .gif
 Washington Post Almanya başbakanı Angela Merkel’in, General Motors’un Almanya’daki birimi Opel’in satışı için baskı uyguladığını kaydediyor. Gazete, Obama yönetiminden bu baskıya direnmesini istiyor.

"Berlin, GM’in vereceği kararı etkilemesi için Obama’dan yardım istedi. GM’in büyük hissedarı olarak, Obama, bu talebi yerine getirebilirdi. Ancak, Amerikalı yetkililer, bu ricayı kabul etmeyerek doğru bir tavır takındı. Almanya, Amerika’nın birçok ortak çıkarı paylaştığı önemli bir müttefiki… Obama’nın, büyük olasılıkla seçimden sonra da görevine devam edecek olan Merkel’le ilişkilerini iyi tutması gerekiyor. Merkel’in Almanya’daki istihdamı koruma çabası, anlaşılır bir durum… Ancak Obama, öncelikli olarak Amerikalı vergi mükelleflerine karşı sorumludur. Opel’in geleceği, kişisel veya siyasi ilişkilere göre belirlenemez. Bu, tamamen ticaretin gereklerine göre verilebilecek bir karardır."


Los Angeles Times
Obama yönetiminin, terör zanlılarına işkence yapılması konusunda attığı adımları destekliyor. Ancak gazete, zanlıların işkence görebilecekleri ülkelere gönderilmeleri politikasının sürmesini de eleştiriyor. 

"Obama yönetiminin, terör zanlılarının sorgulanması konusunda attığı adımlar, Amerika’nın dünyadaki imajını da olumlu etkileyecektir. Terörle mücadelede Amerika’yla işbirliği yapmaları büyük önem taşıyan ülkelerde, Amerika’nın itibarını artıracaktır. Ancak ne yazık ki, Obama yönetimi, terör zanlılarının işkence sicili kabarık ülkelere nakledilmesi konusunda benzer bir adım atmadı. Obama, zanlıların teslim edileceği ülkelerin işkence yapmayacağı konusunda inandırıcı güvenceler vermesi gerektiğini savunuyor. Ancak bu güvencelerin belirsizliği de sürüyor. Terör zanlılarının başka ülkelere teslim edilmesi politikasının sürmesi, Obama’nın reform vaadinin inandırıcılığına da darbe vuruyor."