Uluslararası Af Örgütü, Ankara'nın mültecilerle ilgili uygulamalarına tepki göstererek, Türk yetkililerin mültecileri yakaladığı, alıkoyduğu ve savaş bölgelerine geri dönmeye zorladığına dair bir rapor yayımladı. Raporda, "Avrupa Birliği, mülteci ve sığınmacılara yönelik ciddi insan hakları ihlallerine suç ortağı olma tehlikesinde" dendi. Raporda, Türkiye’nin, Suriye’den yaklaşık 2,2 milyon kayıtlı geçici koruma altındaki mülteci ve diğer ülkelerden gelen yaklaşık 230.000 sığınmacı ve mülteci ile dünyada en büyük mülteci nüfusuna ev sahipliği yapan ülke konumunda olduğu belirtiliyor.
Af Örgütü raporu hazırlarken; kendilerine ulaşan 50’den fazla mülteci, onların aileleri, BMMYK, İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü ve Başbakanlık ofisinden bir yetkili ile görüştü.
Zete’nin haberine göre; ‘Avrupa’nın Bekçisi’ (Europe's Gatekeeper) başlıklı raporda Türkiye'nin eylül ayından bu yana batı sınırlarında yakaladığı yüzlerce sığınmacıyı güney ve doğu illerinde kurduğu merkezlere sevk ettiği belirtildi. Raporda söz konusu kamplar "tutuklama merkezleri" olarak tanımlandı. Kamplara yerleştirilen sığınmacılara, "ya burada kalırsınız ya da ülkenize dönersiniz" seçeneklerinin sunulduğu ileri sürüldü. Raporda bazı mültecilerin günlerce kelepçelendiği, dövüldüğü ve kaçtıkları ülkelere zorla geri gönderildikleri ifade edildi.
“AB, Türkiye’yi insan hakları ihlalleri için cesaretlendiriyor”
Konuyla ilgili açıklama yapan Uluslararası Af Örgütü Avrupa ve Orta Asya Direktörü John Dalhuisen, “Türkiye’de en hassas durumdaki bu insanların bazılarının keyfi alıkonduğunu belgeledik. Mültecileri ve sığınmacıları Suriye ve Irak gibi ülkelere geri dönmeye zorlamak sadece vicdansızca bir davranış değil, aynı zamanda uluslararası hukukun da doğrudan ihlalidir” dedi.
Dalhuisen sözlerine şöyle devam etti: “Avrupa Birliği, mülteci krizinde Türkiye’yi Avrupa için bir sınır bekçisi olarak konumlandırarak, ciddi insan hakları ihlallerini görmezden geliyor ve şimdi de cesaretlendiriyor. Bu ihlaller soruşturulana ve sona erene kadar AB-Türkiye arasındaki göç alanındaki işbirliği kesilmelidir.”
Türkiye’nin mülteci politikasındaki değişim
Raporda Türkiye’nin mülteci politikasındaki değişiklik, yetkililerin mülteci ve sığınmacılara yönelik genel olarak olumlu ve insani yaklaşımıyla ters düşen yeni bir gelişme olarak yorumlanıyor. Bu yılın Eylül ayına kadar, Türkiye’deki mültecilerin ve sığınmacıların karşılaştığı başlıca insan hakları sorunlarına yasadışı alıkonma ve sınırdışı uygulamaları dahil olmadığı; Türkiye’nin, Suriye’den yaklaşık 2,2 milyon kayıtlı geçici koruma altındaki mülteci ve diğer ülkelerden gelen yaklaşık 230.000 sığınmacı ve mülteci ile dünyada en büyük mülteci nüfusuna ev sahipliği yapan ülke konumunda olduğu belirtiliyor.
Kasım ayındaki Türkiye-AB göç anlaşmasının (Eylem Planı) bir parçası olarak, Avrupa Birliği, Türkiye’nin mülteci ve göçmenlerin AB’ye geçişleri engelleyecek tedbirleri güçlendirileceği taahhüdü üzerine, ülkedeki mülteciler ve sığınmacıların insani durumunun iyileştirilmesi için üç milyar Euro’luk bir maddi destek vaadinde bulundu.
AB-Türkiye ilişkilerine ve Eylem Planı’na yönelik görüşmelere bu hafta Perşembe günü gerçekleştirilecek olan Avrupa Zirvesi’nde de devam edilecek. AB, Türkiye ile işbirliğini güvence altına alarak düzensiz göçü bir an önce azaltma konusunda kaygılı. Oysa, öte yandan fonlarının mülteci ve sığınmacıların yasadışı biçimde Suriye ve Irak’a geri dönmeye zorlanması için kullanılan tesislerdeki ekipman ve altyapı için kullanılmasına izin veriyor. Erzurum Geri Gönderme Merkezi’nde tutulan mülteciler, Uluslararası Af Örgütü’ne, merkezin AB katılım öncesi programı tarafından fonlandığını belirtecek şekilde yatakların ve bardakların üzerinde etiketler olduğunu gösterdiler.
Ankara’daki AB yetkilileri 6 Ekim’deki Eylem Planı taslağında vurgulanan AB fonlu Kabul ve Barınma Merkezlerinin aslında Alıkonma ve Geri Gönderme Merkezleri olarak kullanılacağı konusunda Uluslararası Af Örgütü’nü teyit etti.
Bu konuya değinen Dalhuisen sözlerini şöyle sürdürdü: “AB parasının yasadışı alıkonma ve geri gönderme programını fonlamak için kullanılması şoke edici. AB, fonlarının ve Türkiye ile göç işbirliğinin mülteci ve göçmen haklarını yok saymak yerine hakların korunmasını teşvik ettiğinden emin olmalı.”
“Alıkonuldu, götürüldü, zincirlendi”
Alıkonulan mülteci ve sığınmacıların tamamı Uluslararası Af Örgütü’ne, güney veya doğudaki merkezlere götürülmeden önce, aralarında Edirne ve Muğla’nın da bulunduğu Batı illerinde alıkonulduklarını söylediler. Bu kişilerden pek çoğu AB’ye düzensiz bir şekilde geçme niyetinde olduğunu veya teşebbüsünde bulunduğunu söyledi.
Raporda şu açıklamalara yer verildi: “Mülteci ve sığınmacılar herhangi bir açıklama yapılmadan ve yasal bir dayanağı olmadan Osmaniye Düziçi’ndeki bir kampta veya Erzurum’daki Geri Gönderme Merkezi’nde iki ay kadar alıkonuldu. Avukatları veya aileleri de dahil olmak üzere dış dünya ile iletişim kurmaları engellendi. Sadece yetkililerden gizledikleri cep telefonları vasıtasıyla iletişim kurabildiler.”
Türkiye’de yaşayan Suriyeli bir erkek, kızının kendisiyle ankesörlü bir telefonda irtibat kurmayı başardıktan sonra otobüse binip Erzurum Geri Gönderme Merkezi’ne 23 saatlik yolculuk yaptı. Ancak, vardıktan sonra yetkililer kızının merkezde olduğunu ne teyit etti ne de reddetti.
Uluslararası Af Örgütü, alıkonma merkezlerinde yaşanan üç fiziksel istismar vakası ve ayrıca kötü muameleye dair sayısız anekdotla raporu belgeledi. 40 yaşındaki Suriyeli bir erkek, Erzurum Geri Gönderme Merkezi’nde elleri ve ayakları zincirlenmiş bir şekilde tek başına bir odada yedi gün boyunca tutulduğunu iddia etti. Bu kişi Uluslararası Af Örgütü araştırmacılarına şöyle dedi: “Ellerinize ve ayaklarınıza zincir vurulduğu zaman, bir köle gibi hissediyorsunuz, sanki insan değilmişsiniz gibi…”
“Türkçe belgeleri imzalatıp, sınır dışı edildiler”
Bazıları için yasadışı alıkonmanın acı verici tecrübesini anlayamadıkları Türkçe belgeleri imzalamaya zorlandıktan sonra Suriye veya Irak’a sınırdışı edilmek takip etti.
Mülteci ve sığınmacılar Uluslararası Af Örgütü’ne, merkezden ayrılmanın tek yolunun geldikleri yere geri dönme taahhüdünü vermeleri olduğunu söyledi. 23 yaşındaki Suriyeli bir erkek Uluslararası Af Örgütü’ne, üç yaşındaki bir çocuğun kendi rızasıyla Suriye’ye döneceğine delil olarak parmak izi vermeye zorlandığını söyledi.
Araştırmacılar geçtiğimiz aylarda Türkiye’den Suriye ve Irak’a yüzden fazla zorla geri gönderme vakasını belgeledi. Gerçek sayının çok daha yüksek olmasından ve Afganistan’a yapılan sınırdışı işlemlerinin de buna dahil olmasından korkuluyor.
Bu hususa da değinen John Dalhuisen, “Bu vakalar nezdinde şeffaflık eksikliği söz konusu ve Türkiye yetkilileri tarafından gerçekleştirilen keyfi alıkoma ve yasadışı sınırdışı vakalarının sayısı bilinmiyor. Türkiye’deki tüm mülteci ve sığınmacıları korumak için bu yeni uygulamalar derhal soruşturulmalıdır” dedi.
Raporda Uluslararası Af Örgütü Türkiye’yi, yasadışı alıkonma ve sınırdışı işlemlerine son vermeye çağırdı. Çağrıda şöyle denildi: “AB ve Türkiye, AB-Türkiye Eylem Planı’nın insan haklarına uygunluğunu ve göç ile ilgili alıkonma amaçlarına yönelik AB fonlarının kullanımını denetlemek için etkin ve bağımsız bir gözlem mekanizması oluşturmalıdır. Bu önlemler yerine getirilene kadar, Eylem Planı’nın uygulanması askıya alınmalıdır.”