Ekonomi

Uğur Gürses: Panik de yok dolar krizi de...

'Keyfi değişikliklerin yapılmadığı bir ortam, tek sesli bir iktidardan çok daha istikrarlı'

10 Haziran 2015 11:17

Hürriyet'in ekonomi yazarlarından Uğur Gürses, seçim sonrası ortaya çıkan siyasi belirsizlikle piyasalarda yaşanan dalgalanmalara ilişkin olarak, "Büyük iş örgütleri ve iş kesimi de seçim sonuçlarını ‘seçmen uzlaşma istedi’ biçiminde yorumladığına göre; koalisyonun ‘tek tipçi’ siyasetin buzlarını kıracağı, çoğulculuğa ve sorunları olsa da güler yüzlü bir ekonomiye kapı açacağı çok açık" dedi. Gürses, "Çoklu bir koalisyon iktidarında kuralların gözetildiği, keyfi değişikliklerin yapılmadığı bir ortam, tek sesli bir iktidardan çok daha istikrarlı" ifadelerini kullandı.

Gürses'in Hürriyet'te "Panik de yok dolar krizi de" başlığıyla yayımlanan (10 Haziran 2015) yazısı şöyle:

Doların en çok arttığı günler listesinin büyük çoğunluğuna, siyasal krizler ve Merkez Bankası’nın işini yapamaması aynı anda eşlik ediyor. Seçim gecesi gelen sonuç bir siyasal kriz değil, ama kaybeden tarafa yakın olanlar bunu bir kriz olarak sunuyor. Merkez Bankası işini yapmaya, geçmişte tanık olduğumuzdan daha yakın. Bu yüzden, ‘ölçüp-biçme’ faslı geçtikten sonra mali piyasa tansiyonu giderek azalacaktır.

Ekonominin potansiyel nabzını döviz kuruyla ölçmek bize 2001 krizinden miras. Seçim gecesinden başlayarak ‘ne olacak?’ diye sorulması da çok doğal. Seçim gecesi iki şey oldu; biri tek parti iktidarının son bulması ve hükümet belirsizliğinin ortaya çıkması. İkincisi de tek parti iktidarının son bulmasının ‘kaos’ olarak sunulmaya çalışılması. Her ikisi, döviz kuru üzerinde etkili oldu. Birincisi doğaldı; her politik belirsizlik ortamında başta döviz kuru olmak üzere mali piyasa göstergeleri bozulur. Seçim gecesinden başlayarak dolar kuru 2.75-2.80 arasında dalgalandı. Bunun bir başka nedeni de; ne olacağı bilinmiyorsa alıcı ve satıcıların piyasalardan uzak durmalarıdır. Bu da, döviz kurunun doğru fiyatlanma eğilimini bozar.

 

Bir gün önce ‘güçlüydü’

 

İkincisi yani ‘madem ülke koalisyona kaldı, ülkenin geçmiş koalisyon deneyimleri de kötü, o zaman işler kötü olacak, kaos olacak’ senaryosunun satılmaya başlanmasıydı. Bu da ciddiye alınmıyor artık. Bunu söyleyenler, gösterge olarak da dolar kurunu gösteriyordu. Oysa daha bir gün önce ülke ekonomisinin ne kadar güçlü olduğunu anlatanlar da aynı idi.

Seçim gecesi fikrim; ‘evet yükselir, dalgalanır ama sonra durulur’ yönündeydi. Öyle de oluyor. Dolar kuru gerileme eğiliminde. Bunun devam edeceğini, mali piyasaların sakinleşeceğini, en azından seçim günü öncesindeki duruma dönülmesi kuvvetle muhtemel. Bu açının en büyük destekçisi; seçim sonrasında Ankara’daki kurumların bir yerlerden gelecek ‘politik direktiften’ çok, artık işlerini hakkı ve gereği ile yapma eğiliminde olacaklarını düşünmem.

Döviz kurunun en çok artış gösterdiği günler listesinin büyük bir çoğunluğuna, siyasal krizler ve merkez bankası’nın işini yapamaması aynı anda eşlik ediyordu. Seçim gecesi gelen sonuç bir siyasal kriz değil, ama kaybeden tarafa yakın olanlar bunu bir kriz olarak sunuyor. İkincisi Merkez Bankası işini yapmaya, geçmişte tanık olduğumuzdan daha yakın. Bu yüzden, ‘ölçüp-biçme’ faslı geçtikten sonra mali piyasa tansiyonu giderek azalacaktır.

Çok uzun süre almaz, parayla uğraşanlar ‘yeni bir hikâyeyi’ bulacaklardır.

Özeti şu; büyük iş örgütleri ve iş kesimi de seçim sonuçlarını ‘seçmen uzlaşma istedi’ biçiminde yorumladığına göre; koalisyonun ‘tek tipçi’ siyasetin buzlarını kıracağı, çoğulculuğa ve sorunları olsa da güler yüzlü bir ekonomiye kapı açacağı çok açık.

 

‘Kurumlar çalıştırılmalı’

 

Ekonomi için koalisyon ya da azınlık hükümeti bir risk mi? Eğer Meclis’e giren partiler; ki en başta ‘dünün muhalefeti’ bugünün Meclis çoğunluğu, belli ilkeler çerçevesinde anlaşarak kurumların güçlü biçimde çalışmasını sağlarlarsa zayıf bir hükümet yapısı bile istikrarsızlık getirmez.

Seçmen, toplumu ve kurumları kutuplaştıran, kuralları siyasi ya da fikri aidiyete göre çalıştıran bir siyaseti sandığa gömdü. Şimdi kurumlar ve kuralları çalışır hale getirmenin zamanı. En başta da güçler ayrılığının, hukukun üstünlüğünü, Meclis’in denetim işlevlerini yeniden tesis etmenin zamanı. Yeni seçilen Meclis’in ön önemli görevi sadece hükümet oluşumu değil. Eş değer önemde olan, güçler ayrılığının tesisidir. Meclis otoriter siyasetin kalıntılarını temizlemekle başlayabilir. En başta da Meclis’in hesap sorma ve denetim mekanizmalarını işleterek başlanmalıdır. Bu işlevin çalışır hale getirilmesi, felç edilen kurumların çalışmasını da sağlayacaktır.

Ekonomiye güven, yatırım yapılabilir ülke olmak; kurumların ve kuralların işlemesi ve keyfi, hukuk dışı politik müdahalelerin olmaması ile mümkün. Tek adamın tek başına iktidarında, oyun sürerken keyfi olarak ‘kural’ ve ‘hakem’ değiştirmek istikrar değil. Çoklu bir koalisyon iktidarında kuralların gözetildiği, keyfi değişikliklerin yapılmadığı bir ortam, tek sesli bir iktidardan çok daha istikrarlı.

İşte giderek belirginleşerek ortaya çıkacak ve ekonomide heyecan yaratacak ‘yeni hikâyenin’ girizgâhı olacak şey budur.