Hürriyet yazarı Uğur Gürses, Kredi Garanti Fonu’nun (KGF) Hazine destekli verdiği kredi garantisi mekanizmasının boyutunun mart sonunda 250 milyar liraya kadar yükseltildiğini belirterek "Kredi garantisi, şirketlerin borç çevirme sorununa sadece küçük bir ‘pansuman’ oldu. Orta vadede borç çevirme sorununun batma tehlikesine dönmesinin bertaraf edilmesi için, Türkiye’nin hem siyaseten, hem de ekonomi politikasında bugünden normale dönmesi gerekiyor" yorumunda bulundu.
Uğur Gürses'in Hürriyet gazetesinin bugünkü (26 Nisan 2017) nüshasında yayımlanan "Kredi garantisi orta vadede 'pansuman'" başlıklı yazısı şöyle:
Son bir ayda şirketler kesimi ve bankacılık alanında ses getiren bir mekanizma var; kredi garanti mekanizması.
Kredi Garanti Fonu’nun (KGF) Hazine destekli verdiği kredi garantisi mekanizmasının boyutu önce 20 milyara, sonra en son mart sonunda 250 milyar TL’ye yükseltildi. Deyim yerinde ise hem bankalar, hem de şirketler ‘üstüne atladı’.
Hem yeterli teminatı bulamadığı için kredi olanaklarından uzak kalan KOBİ ve ihracatçı şirketler için cazipti, hem de verdikleri kredilere Hazine garantisi sağladıkları için bilançolarını daha güçlü gösteren bankalar için cazipti. Garantiyi devlet, parayı bankalar veriyor. 186 bini aşan sayıda şirket kredi konusunda geçici de olsa bir nefes aldı. Bankalar da bilanço düzeltti; borsada hisse değerleri yükseldi.
KGF’den aldığım verilere göre; Hazine protokolünün imzalandığı 20 Mart 2017 ile 20 Nisan 2017 tarihleri arasında 186 bin 131 şirkete 122.3 milyar TL kefalet, 137.3 milyar TL kredi kullandırıldı. Malum, şirket ya da faaliyete bağlı olarak verilen kredilerin yüzde 75 ile yüzde 100’ü aralığında kefalet veriliyor.
Fon, bu sağlanan kefaletin yüzde 55’inin yeni kredi, yüzde 43’ünün ise ilave kredi olarak kullandırıldığını söylüyor. Toplam kefaletin sadece yüzde 2’sinin mevcut kredilere sağlanan kefalet olduğunu da.
Bankacılar da, bankaların ilk başta Hazine garantili kredi portföyünü hızla yükseltebilmek için pay kapma yarışına girdiklerini, hatta en ‘prima’ kredi müşterilerine yüzde 1.05’lik bir aylık faizden (yıllık bileşik yüzde 13.3) başladıklarını, ama sonra doygunluk ve fonlama zorlukları nedeniyle bunun yüzde 1.25’e çıktığını anlatıyorlar. Bu da, en ‘prima’ müşteriler için yüzde 16’lık bir faize denk düşüyor. KGF yetkilileri de, bankaların KGF kefaletini TL kredilerde ortalama yüzde 14 seviyesinde faizle kullandırdığını not ediyorlar.
Verilen kefaletin yüzde 92’sini KOBİ’lere sağlanması iyi. Hatta KOBİ’ler içinde de mikro ve küçük işletmelerin payının yüzde 70 olduğu belirtiliyor.
Hazine kefaleti, her bankada yüzde 7 ile sınırlı. Bu kredilerden dolayı takibe dönüşecek kredi oranı yüzde 7’yi geçerse artık o bankanın sorunu olacak.
Yani ne şirket için, ne de banka için “Hazine kefaleti var nasıl olsa” rahatlığı yok.
Her şey güzel de bir sorun var; KGF üzerinden Hazine kefaleti ile verilecek her yeni taze kredide, bankaların kaynak bulma sorunu var. BDDK verilerine göre bankacılık sisteminde yılbaşından bu yana TL krediler 103 milyar TL artarken, toplam TL mevduat 17 milyar TL artabilmiş. KGF etkisine bakılırsa; 21 Mart tarihinde Kredi Garanti Fonu’na sağlanan Hazine garantisi limitinin 250 milyar TL’ye çıkması sonrasında, bankacılık sisteminde TL kredi artışı 17 Mart-14 Nisan arası 28 günde 56 milyar TL olmuş. Bunun içindeki 8.2 milyarlık tüketici kredilerini düşerseniz 48 milyar TL ediyor. Oysa yılbaşından, kredi garanti limitinin artırılması öncesi olan 17 Mart arası 77 günde bankacılık sistemi 46 milyar TL’lik kredi artışı (9.9 milyarı tüketici kredisi) sağlamıştı. KGF dopingi ile 28 günde bir o kadar miktar daha kredi büyümesi gelmiş.
28 günde 56 milyar gibi bu denli güçlü bir kredi büyümesine, TL mevduat kabaca 30 milyar artabilmiş. Ya da fiyattan bakarsınız; Merkez Bankası’nın yüzde 11.75’te tuttuğu kısa vadeli faizler kerteriz alınırsa; bir aylık banka mevduat faizlerinin yüzde 14-14.50 seviyesinde seyretmesi bize aynı şeyi söylüyor.
İleride kredilerin batması durumunda önce bankalar bu zararı üstelenecekler. Çok yaygın bir kötü kredi tablosu olması halinde Hazine’ye yansıyacaktır.
Hem dış kaynak girişinin zayıflaması, hem içeride mevduat artışının kredi artışının gerisinde kalması ve sınırlı olması, hem de görece düşük büyüme tablosu faiz üzerindeki baskıyı artırıyor.
KGF rüzgarı bittiğinde, bu borçların hangi ekonomik büyümeyle sağlanabileceği soru işareti olarak orada duruyor olacak. Kredi garantisi, şirketlerin borç çevirme sorununa sadece küçük bir ‘pansuman’ oldu. Orta vadede borç çevirme sorununun batma tehlikesine dönmesinin bertaraf edilmesi için, Türkiye’nin hem siyaseten, hem de ekonomi politikasında bugünden normale dönmesi gerekiyor.