Hürriyet yazarı Uğur Gürses döviz kurundaki 4 potansiyel riski anlattı. Gürses, hafta başından itibaren TL'deki değer kaybının nedenini, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın Afrin'e olası bir harekât yapılacağını söylemesinden kaynaklandığını yazdı.
Erdoğan, olası bir Afrin operasyonu ile ilgili olarak dün "Suriyeli muhalif unsurlarla birlikte yapılacak" diyerek, "Türkiye'ye gönül vermiş muhalifler bu operasyona katılacaktır. Onlar için veriliyor bu mücadele. Biz onlara, topraklarına sahip çıkmaları için, bu kardeşlerimize orada yardımcı oluyoruz" ifadesini kullanmıştı.
Gürses'in "Döviz kurunda 4 potansiyel risk" başlığıyla (17 Ocak 2018) yayımlanan yazısı şöyle:
Hafta başından itibaren TL’de değer kaybı yeniden hızlandı, nedeni de Afrin’e askeri harekât yapılacağının en yüksek siyasi makamdan ilan edilmesi, askeri hareketliliğin başlaması idi. Dolar kuru 3.73’ten dün 3.83 liraya kadar yükseldi. Doların son bir ayda kabaca yüzde 5 değer kaybettiği, Euro paritesinin 1.2250 civarında olduğu hesaba katılırsa döviz sepeti aralık ayı ortasında doların 3.92-3.95 aralığında olduğu yere denk düşüyor.
Döviz kurunu yukarı kalıcı biçimde itmeye devam edebilecek asıl temel riskler birkaç maddeyle şunlar:
1- Merkez Bankası TL'yi feda etti: Dolarizasyona devam
Geçen yıl bu zamanlarda gıda ve enerji fiyatları hariç tüketici fiyatları (çekirdek enflasyon) yıllık yüzde 7.7 iken aralıkta yüzde 12.3’a ulaştı. Çekirdek enflasyon, 4.5 puanlık bir artışla neredeyse yıllık enflasyon hedefinin 2.5 katına çıkarken, Merkez Bankası geride kaldı; hem zamanlama olarak hem de faiz oranı olarak. Aynı dönemde banka, tavandaki faizi yüzde 11’den yüzde 12.75’e çekti. Sadece 1.75 puan. Piyasaya verdiği likiditenin ortalama faizi ise 3.1 puan artmış oldu.
Bankanın hep geride kalması, çekirdek enflasyonu yukarı itti. Yerleşikler de “dövize yatıp”, banka hesaplarına 20 milyar dolar ekledi.
Aralık toplantısına giderken şahlanan döviz kuruna karşı, piyasalara “faizi artıracağı, hem de yeterince” mesajları taşınırken, toplantıdan çıkan karar ‘güdük” kaldı; yarım puan. Sonrasında da işler bozulmasın diye kimi analistlerce “ocakta devamının geleceği” fısıldandı piyasaya. Sonra bu da havaya karıştı. Çünkü ABD doları diğer paralara karşı bir ayda yüzde 5’e yakın değer kaybetti. Gelişen piyasalara biraz para akışı olması, görünüşte bir gerileme sorunları ortadan kaldırmıyor.
Dün itibariyle piyasa analistleri, Merkez Bankası’nın yarın yapacağı toplantıda faiz kararı almasını beklemiyordu.
Perşembe faiz artışı olmazsa ya da göstermelik biçimde yapılırsa TL’nin orta vadeli zayıflamasına yakıt olur. Kendi enflasyonuna geç kalan Merkez Bankası, aşağıdaki dış gelişmeleri de geriden izlerse “kaynamış suyun içinde kaldığını” o zaman görecek. Ama çok geç kalmış olacak.
2- ABD Hazinesi'nden potansiyel bir cezanın etkisi
İran ambargolarının delinmesi ile ilgili Türk bankalarına ABD Hazinesi’nden bir ceza gelirse bunun parasal boyutu bir tarafa, dış finansman kanallarını daraltacağı çok açık. Bu olasılığın, finansal kesimin üzerinde “Demokles’in kılıcı” gibi durması bile kredi kanallarını daraltıyor. Potansiyel bir cezanın büyüklüğü ile potansiyel etkilerinin bilinmezliği de bankacılık sistemine kredi kanalını askıda tutan bir risk. Bunun da kur üzerine baskısı kaçınılmaz.
3- 2018: Küresel parasal genişlemeden çıkışın yılı
Buradan şunu hatırlatmak gerekiyor, doların son bir ayda uluslararası piyasalarda yüzde 5’e yakın zayıflamasının temel nedenleri; Japonya’da Merkez Bankası’nın tahvil alımlarında kısmi biçimde frene basılması, ikincisi de Avrupa’daki ekonomik büyüme ve enflasyon gelişmeleri nedeniyle Avrupa Merkez Bankası’nın tahvil alımlarının eylülde sona ereceğine dair beklentilerin güçlenmesi.
Bugünkünün geçici bir dönem olduğunu düşünen hiç de az değil. Yılbaşı sonrasında en belirgin biçimde güçlenen olgu aslında; Fed’den sonra Avrupa, devamında da Japon merkez bankasının parasal gevşemeleri geride bırakıp sıkılaşmada hız kazanacakları bir dönemin eşiğine girilmiş olmasında. Miktar etkisi özellikle bizim gibi özel sektörü kayda değer dış borç yapan ülkelerde hızla görülecek.
4- Asıl "Büyük turp ABD’de
Ama herkesi en çok ilgilendiren asıl “büyük turp”, yakın bir gelecekte ABD’deki enflasyonun geri dönecek olması. Bunun da Fed’in faiz artışlarını sıklaştıraacak olması, hatta “sert
biçimde frene basma” olasılığının dillendirilmesi.
Artık Fed yetkilileri, tahminlerinde olduğu gibi, açık açık söyleyerek de bunun altını çiziyor. Tıpkı 2008 krizi öncesinde bunun yaklaştığını görüp, hiç kriz ipucu vermeden “likidite önemli, biz bunun için varız” temalı konuşmalar yaptıklarında olduğu gibi.
Özellikle New York Fed Başkanı Dudley’in geçen hafta yaptığı konuşmada çok açık biçimde, yıllık enflasyonun yeniden yüzde 2’nin üzerine çıkacağı çok açık biçimde vurguluyor. Piyasalara, geçen yılki mobil iletişim hizmetlerinde indirim nedeniyle oluşan baz etkisinin kalmayacağı mesajı veriliyor.
Fed Başkanı Dudley, “Fed önümüzdeki birkaç yılda, bir noktada fren pedalına sert basmak zorunda kalabilir. Bu olursa “sert iniş” riski artar” diyor.
Şimdi giderek daha fazla piyasa oyuncusu, son iki yılda 0.25 puanlık 5 faiz artışı yapan Fed’in 2018’de 0.25’lik 4 faiz artışı yapması olasılığına ısınıyor. Bana kalırsa enflasyonun beklenenden daha güçlü biçimde dönmesi olası. Bu da Fed’i yıl sonuna doğru artık 0.50’lik faiz artışlarına bile yaklaştırabilir.