Gündem

"Tutuklular için güneş doğuyor ama onlara görünmüyor"

"Hapishanelerde volta atan arkadaşlarımız, tanıdık, tanımadık yurttaşlarımız, haydi türkü söyleyelim"

28 Haziran 2018 13:30

Aydın Engin

12 Mart 1971 faşizminin hapishanelerinden beri kulağımdan gitmeyen bir türküdür: 
“...Hapishanelere güneş doğmuyor...” 
12 Mart hapishanelerinde bu türkü durmadan çalınırdı. İstanbul Maltepe Askeri Hapishanesi’nde volta atarken bir ara Cihan Alptekin kederle gülümsedi: 
-Kazetecum, ha bu türkü yanlıştur da. Aslında güneş doğuyor ama bize görünmüyor... 
Doğru. Güneş hep doğuyor. 
Bırakın hücrelerini, daracık havalandırmalarının bile önü dört-beş metrelik duvarla kapatılmış Silivri mapusdamında mesela Osman Kavala arkadaşım, mesela Celalettin Can arkadaşım, mesela adlarını saymaya kalksam buraya sığmayacak tutuklular, hükümlüler içinse güneş doğuyor ama onlara görünmüyor. 
26 yaşında, üçü çocuk, biri bebek dört çocuk annesi, Mardin’in Ömerli ilçesi DBP eşbaşkanı Esma Yılmaz’ın tutuklu olarak kaldığı Hilvan T Tipi Hapishanesi’nde de güneş elbette doğuyor. Ama Esma Yılmaz’a görünmüyor. Esma Yılmaz’ın 10 kişilik bir koğuşta ikisi bebek, biri çocuk birlikte yattığı 28’i kadın 31 “mahpusane” arkadaşına da güneş gülümseyen yüzünü göstermiyor. Esma Yılmaz, ağır astım hastası on aylık bebeği için zor bela da olsa hastaneye sevk edildiğinde yol boyu güneşi görüyor mudur? 
Bilmiyorum. 
Ya 19 (yazıyla on dokuz) aydır yargıç karşısına çıkarılmadan, neyle suçlanacağı kendisine bildirilmeden Urfa Cezaevi’nde, 10 kişilik koğuşta en büyüğü 3 yaşında üç bebek ve 28 kadınla birlikte yatan Sibel Sütpak’a acaba her gün doğan güneş gülümseyen yüzünü gösteriyor mudur? 
Sanmıyorum. 
Sema Sütpak, Urfa Büyükşehir Belediyesi’nin seçilmiş meclis üyesi. Zorlu hapishane günlerini bazen mizaha, bazen şiire sığınarak geçiriyor. Dünyaya açılan penceresi ise mektuplar. 
Yazdığı mektuplardan birini cezaevi yönetimi sakıncalı buldu, yollamadı ve el koydu. Mektup sakıncalıydı çünkü içinde Adnan Yücel’in bir destan-şiiri vardı. Türkiye şiirinin yüz aklarından Adnan Yücel, 12 Eylül faşizminin o kara ünlü Diyarbakır zindanında işkenceye, zulme karşı insanlık onurunu savunmak için kendilerini yakan (intihar eden değil, faşizme karşı ateşin ışıltısını yükselten) dört devrimci üstüne “Dörtlerin Gecesi” adlı bir destan-şiir yazdı. Uzun bir şiir. Beş dizesini aktaracağım: 
Bir ağıttır belki Ağrı’da Zilan deresi 
Dersim’de Lac deresi bir kanlı şiir 
Oysa bir destandı Diyarbakır kalesi 
Ve Diyarbakır zindanında 
Ateşle sevişen ‘dörtlerin gecesi’ 
Şiir cezaevi mektup okuma komisyonu tarafından sakıncalı bulundu. İtiraz edildiği için mektubu inceleyen infaz yargıcı da sakıncalı buldu. 
Bu, bugünkü Türkiye’nin aynasıdır. Şiirden ürken, şiirde sakınca arayanların Türkiyesi’nin...

Elimi attım. Rasgele iki mektup çektim. Sizlerle paylaşmaya çabaladım. 
Çok yazdım. Daha da yazacağım. Daha da sık yazacağım. 
Her gün güneşin doğuşunu gören, güneşin gülümseyen yüzüyle göz göze gelen bizler ve güneşin kendini göstermediği hapishanelerde volta atan arkadaşlarımız, kardeşlerimiz, dostlarımız, tanıdık, tanımadık yurttaşlarımız... 
Haydi türkü söyleyelim: 
“... Hapishanelere güneş doğmuyor...”

Bu yazı ilk kez cumhuriyet gazetesinde yayınlanmıştır