Gündem

'TÜSİAD! Siyasi partiysen partinin adını koy çık karşımıza'

AKP'li Ömer Çelik, son günlerde muhalefet boşluğunu TÜSİAD'ın üstlenmeye başladığını ifade etti.

03 Mart 2012 21:40

 

T24 - AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Adana Milletvekili Ömer Çelik, "Türkiye'de geçmişte elinde silah olanlar hükümetlere baskı yapmaya kalkıyordu, bugün cebinde para olanlar hükümete baskı yapmaya kalkıyor. TÜSİAD'a şunu söylüyoruz; Sivil toplum örgütüysen onun gibi davran, siyasi partiysen partinin adını koy çık karşımıza" dedi.

Ömer Çelik, partisinin Yumurtalık ilçe teşkilatı kongresinde yaptığı konuşmada, Kozan'da baraj kapağının patlaması sonrası yaşanan kayıplar ve Pozantı Cezaevindeki iddiaların çok üzücü olduğunu söyledi. Hükümetin eğitimle ilgili yeni bir düzenleme yaptığını, bunun büyük önem taşıdığını anlatan Çelik, batıda olduğu gibi eğitim hayatının esnekleşmesi, çocukların erken yaşta istediği mesleğe yönelmesi için eğitim sistemindeki yanlışlıkları gideren bir düzenleme yaptıklarını belirtti.

Muhalefet partilerinin bu konuda söyleyecek hiçbir şeyleri olmadığını kaydeden Çelik, “Artık muhalefet partilerinden cevap bile verebileceğimiz ağırlıkta her hangi bir söz duymuyoruz. Bunların yaptığı sadece hakaret, iftira. Çocukların televizyon izlememesine neden olacak şekilde üslup kullanıyorlar. Muhalefet partilerinden bizim karşımıza rakip olsun, rekabet edelim diyebileceğimiz hiçbir tez, argüman gelmiyor” dedi.

Son günlerde muhalefet boşluğunu TÜSİAD'ın üstlenmeye başladığını ifade eden Çelik, şöyle konuştu:

“Şunun açığa çıkarılması gerekiyor; TÜSİAD bir sivil toplum örgütü müdür, bir ekonomik baskı grubu mudur, bir politik baskı grubu mudur, bir siyasi parti midir? TÜSİAD kendisini her türlü eleştiriden münezzeh bir noktaya koyuyor, seçilmiş hükümetlere talimat verme yetkisini kendisinde görüyor ve öyle bir üslup kullanıyor ki adeta muhalefet partisi üslubu kullanıyor. Kendilerine cevap verdiğiniz zaman, bu sefer 'bize baskı yapıyorlar' diyor.

Türkiye'de kimseye baskı yapıldığı yok. Türkiye'de geçmişte elinde silah olanlar hükümetlere baskı yapmaya kalkıyordu, bugün cebinde para olanlar hükümete baskı yapmaya kalkıyor. TÜSİAD'a şunu söylüyoruz; Sivil toplum örgütüysen onun gibi davran, siyasi partiysen partinin adını koy çık karşımıza.

Hem siyasi parti kurma cesaretinde olmayacaksın, hem de sivil toplum örgütü etiketi altında bize karşı siyasi parti tutumu sergileyeceksin. Buna da biz cevap veririz. Ondan sonra 'demokrasilerde görüş bildirmek dayatma ve baskı değildir' diyorlar. Hiçbir sivil toplum örgütünün (STÖ) görüşüne karşı değiliz. Demokrasinin kazanımıdır. Ak Parti programında da STÖ'lerin gelişmesi konusunda çok güçlü ifadeler vardır. Ama TÜSİAD sivil toplum örgütü gibi davranmıyor, siyasi parti gibi davranıyor.

Zannedersiniz ki bütün mutlak doğrulara onlar sahipler. İktidara bir şey söyledikleri zaman iktidar karşısında 'emredersiniz' diyecek ve hazır ola geçecek. Böyle bir şey yok. TÜSİAD'ın geçmişten gelen kendi genetiğiyle ilgili bir durum. Nedir bu? Bu sermaye kuruluşu, esasında Türkiye'nin demokratikleşmesiyle ilgili bir takım raporlar hazırlatırken esas hazırlatması gereken rapor, TÜSİAD'ın geçmişte sivil hükümetlerin devrilmesindeki rolü, TÜSİAD'ın Türkiye'nin demokrasisinin sakat kalmasındaki rolü ile ilgili, TÜSİAD'ın kendisiyle hesaplaşmasıyla ilgili rapor hazırlatılması gerekiyor.”

Çelik, “TÜSİAD'ın 1979 yılında Başbakan Bülent Ecevit'in 'defter tutun' dediği için, Başbakan'a karşı toplam 24 gazeteye ilan vererek hükümeti düşürmeye çalıştıklarını” hatırlattı. “Hükümeti düşürmek üzere hareket geçmiş bir sivil toplum örgütü dünyanın neresinde var?” diyen Çelik, “12 Eylül faşist cuntası, bu ülkeyi katlederken, bu ülkenin bütün kaynaklarını sömürürken, bütün dernekleri kapattı. İlk açılmasına izin verdikleri örgüt kim? TÜSİAD'dır. Niye? Gitsin cuntanın ABD'de lobisini yapsın diye buna izin vermiştir” dedi. Türkiye'nin siyasal tarihi bakımından, 1960 darbesinde, 1971 ihtilali, 12 Eylül, 28 Şubat, 27 Nisan muhtırası verildiği zaman TÜSİAD'ın nerede olduğunun sorulması gerektiğini vurgulayan Çelik, şunları kaydetti:

“TÜSİAD Türkiye'nin demokratikleşmesi adına statükoya karşı hangi tok tavrı aldı? TÜSİAD'ın her cümlesinin altında ama vardır. Bir şeye itiraz eder, statükoya karşı çıkıyor zannedersiniz, ondan sonra oraya bir ama ifadesi koyar, sonra sivil, seçilmiş hükümete aklınca sivil muhtıra vermeye kalkar. 28 Şubat döneminde TÜSİAD'ın yüksek istişare kurulunun başındaki kişi 'meclis kapatılsın' diye demeç verdi. 'Meclis kapatılsın' demek millet iradesinin yasaklanması demektir. Elinde silah olanın yaptığı ile TÜSİAD'ın o zamanki ifadesinin arasında fark yoktur. Bugün görüş, katkı öneri, eleştiri getirmesi, iktidar yanlış yapmış demesi bunların hepsi meşrudur, ama TÜSİAD'ın üslubu böyle değil, siyasi parti üslubuyla konuşuyor. O zaman siyasi parti üslubuyla konuşuyorsan, siyasi parti üslubuyla cevap almayı da kabulleneceksin. İsterler ki Merkez Bankası Başkanlığına onların istediği kişi atansın. İstediği kişiyi atamadığınız zaman içerde ve dışarda Türkiye'nin imajını bozmaya çalışırlar.”

 

'28 Şubat dünyanın en büyük soygun operasyonu'

 

Çelik, 28 şubatın askerin yaptığı bir darbeden çok, askerin büyük sermaye ve medyanın yaptığı darbenin peşine takılma süreci olduğunu ifade ederek, “28 Şubat Türkiye ve dünyanın en büyük soygun operasyonudur” dedi. Bunun post modern darbe olmaktan öte “dünyanın en büyük soygun operasyonu” olduğunu söyleyen Çelik, 28 şubatta Türkiye'nin ekonomisinde kriz var görüntüsü vererek kimlerin o darbe ortamında bankalardan öncelikli olarak kredi aldığını, o gün kimlerin zengin olduğunu Türkiye'nin tartışacağını belirtti.
 
28 şubatın silahlı kuvvetler boyutunun tartışıldığını, ancak esas 28 Şubat içindeki büyük sermaye ve medya boyutunu tartışmak gerektiğini kaydeden Çelik, “Türkiye'de darbelerin, post modern darbelerin ve sivil hükümetlere dayatma yapmanın arkasındaki medya ve büyük sermaye ilişkisini tartışmak gerekir.

28 Şubat, bir kısım büyük sermayenin Türkiye'yi soyma operasyonudur. Burada silahlı kuvvetlerin içindeki bir yapılanma vasıtasıyla medyayı da arkalarına alarak büyük bir kaos yaratmışlardır. O gün kimler zenginleşirmiştir? Türkiye'de sivil hükümete muhtıra verilirken, bir başbakanın bir teğmene tokatlattırılacağı yayılırken, 28 Şubat sürecinde TÜSİAD ne yapmıştır? TÜSİAD, anayasa, eğitim raporları hazırlayarak, seçilmiş hükümetin üstünde bir yüksek mahkeme, bir not verici olarak çalışacağına önce kendi tarihiyle ilgili raporlar açsın” diye konuştu.

Eğitim reformu hazırlarken “reformun merkezine din eğitimini almayın” şeklinde açıklamalar yapıldığını anımsatan Çelik, Ak Parti döneminde din eğitimini, eğitim reformunun merkezine alma diye bir meselenin olmadığını belirtti.

Çelik, 28 şubat döneminde, TÜSİAD'ın hazırladığı eğitim raporunun hayata geçirilmesi döneminde din eğitimine karşıtlığın, dinin eğitimden dışlanması gibi bir konunun merkeze alındığını vurgulayarak, “Milletin kendi parasıyla kurduğu, devletin, Milli Eğitim Bakanlığının denetiminde olan okulları yok etmek üzere, silmek üzere bir eğitim raporu hazırlatacaksın, arkadan medyayı ve askeri alacaksın, bunu hayata geçireceksin, din eğitim karşıtlığını eğitim sisteminin merkezine yerleştireceksin, ondan sonra hükümet çıkıp da çağdaş demokrasileri örnek alarak bunu düzeltmeye kalkıştığı zaman, 'din eğitimini merkeze alıyorsunuz' diyeceksin. Bu yalana hokkabazlığa kimse inanmaz. O yüzden sizlerin dediği olacak, TÜSİAD'ın dediği değil” dedi.

TÜSİAD'ın muhalefet partisi gibi konuştuğunu ifade eden Çelik, “Adeta sivil İttihat Terakki haline gelmiştir TÜSİAD. Cebinde parası olan ülkeyi yönetir mantığıyla sivil hükümete karşı dayatma içinde bulunmaktadır. Görüş versinler, öneride bulunsunlar, raporlar yayınlasınlar, eleştirsinler isterlerse beğenmesinler, ama sivil toplum örgütü etiketi altında siyasal muhalefet yapmaya kalkarsan, bunun karşılığında bizden siyasal muhalefet yaptığın şekilde cevap alırsın” diye konuştu.

 

'CHP'de demokrasi beklemek boş işle uğraşmaktır'

 

Çelik, kendilerinin aslında karşılarındaki muhalefet partilerinin çok güçlü olmasını istediklerini, fakat karşılarında dişli rakip bulamadıklarını söyledi. CHP'nin her kongresinde demokrasi, yenilenme beklentisinin ortaya konulduğunu ifade edenÇelik, “Ama CHP'de demokrasi beklemek boş işle uğraşmaktır.

Çünkü, CHP bütün tarihi boyunca, çok partili hayata geçtiğimizden beri demokrasiyi kurumsallaştırmak üzere çalışmamıştır, demokrasiyi sabote etmek üzerine çalışmıştır” dedi. Çelik, CHP'nin bugüne kadar Türkiye'nin meseleleriyle ilgili hükümetin önüne getirdikleri tek bir tez, tek bir projenin olmadığını söyledi. CHP'nin en son olumsuz olarak tarihe geçecek icraatının TBMM kürsüsünü işgal etmek olduğunu ifade eden Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü:

“TBMM kürsüsü masumdur. TBMM kürsüsü özgürdür. O kürsü ki Ankara'ya 50-100 kilometre kala düşmanın top sesleri bile duyulurken özgür kalmıştır. O kürsü hiçbir zaman işgal edilememiştir. Polatlı'da top sesleri duyulurken işgal edilemeyen TBMM kürsüsünü, Türkiye'nin ana muhalefet partisi işgal ediyor. Bunu da demokrasiyi savunmak olarak ortaya koyuyor. Millete anlatacak hiçbir şeyleri yok. Milleti ikna edemezler. Bunların tek bildiği şey kürsüyü işgal etmek, milleti, milletin temsilcilerini susturmaktadır. Bütün tarihleri böyle geçtiği için hala bu alışkanlıktan kurtulamıyorlar.”

Çelik, bazı CHP sözcülerinin “CHP ulu bir çınardır, Ak Parti yeni kuruldu” diye açıklamalarda bulunduğunu belirterek, şöyle konuştu:

“Artık hiç kimse filmlerde gördüğünüz manyetolu telefonu kullanmıyor. Eski yeni diye bakacak olursak manyetolu telefon, elinizdeki telefonlardan daha eskidir. Eski olmak köklü olmak anlamına gelmiyor. Kökleriniz ne kadar derine giderse dallarınız o kadar yükseğe çıkar. Fakat senin köklerin derine gitmiş, yukarıda dal yok. Millet seni sandığa, toprağın altına gömmüş. O yüzden CHP'liler şunu unutmasın, hiç kimse Ak Parti'yi bırakıp bu ülkeyi CHP'ye teslim etmez. 'Biz ulu çınarız' diyor. Ulu çınar yok ortada, ortada yerde sürünen bir sarmaşık var. Bu sarmaşık nasıl ayakta durmuş? Süngünün ucuna takmışlar, yağmurdan ıslanmasın diye süngünün ucuna bir de postal geçirmişler. Bütün hayatını böyle sürdürmüşler. CHP'nin süngüye ve postala destek vermek dışında tarihinde bu milletin yanında yer aldığı bir tek günü hatırlıyor musunuz.”

Çelik, kamuoyunda MİT yasası olarak bilinen kanunun görüşülmesi sırasında, bir BDP Grup Başkan Vekili'nin kürsüye çıkarak, 1999'da MHP iktidarından önce ve sonra hükümetin emriyle terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan'la görüşüldüğünü söylediğini hatırlattı. MHP sözcülerinin “AK Parti bize iftira atıyor” dediklerini aktaran Çelik, “İddia BDP'nin, bizle ilgisi yok ki” dedi. MHP'nin Ak Parti'ye karşı seviyeli bir siyasi üslup kullanmadığını ifade eden Çelik, “Ülkücü kardeşlerimizi, MHP tabanını tenzih ediyorum, oy veren, gönül veren kardeşlerimizi tenzih ediyorum, MHP'nin bütün yöneticileri değil ama özellikle bazı yöneticileri Ak Parti'ye karşı KCK üslubu kullanıyorlar. Kullandıkları bu üslup meşru değil. Sadece iftira atıyorlar” dedi. Toplantıya Ak Parti Adana milletvekilleri Necdet Ünüvar, Ali Küçükaydın, Fatoş Gürkan ve Mehmet Şükrü Erdinç de katıldı.

Kongrede Hüseyin Keskin'in hazırladığı tek listeyle seçimlere gidildi.