05 Ekim 2014 11:49
Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği Başkanı Haluk Dinçer, "Bizim gibi özgürlükçü ve sadece çağdaş ilkeleri referans alan kuruluşların bu dönemde sesine daha fazla kulak verilmeli. Biz 82 Anayasası’nın getirdiği yapıya da, 2010 Referandumu’nda yargı bağımsızlığı ile ilgili düzenlemeye de, bu sene başında HSYK Kanunu’nda yapılmak istenen değişikliğe de karşıydık" dedi.
Radikal'den Jale Özgentürk'e konuşan Dinçer, ekonomide yaşanan dalgalanmayı, hukuk sistemini, başörtüsü serbestisi hakkındaki görüşlerini aktardı.
Özgentürk'ün "TÜSİAD Başkanı'ndan hükümete: Sesimize kulak verin" başlığıyla yayımlanan (5 Ekim 2014) söyleşisi şöyle:
Dinçer 2015 te tekrar aday olup olmayacağına ilişkin soruyu Şu an sorumluluğum 2013-2014 TÜSİAD Programını başarıyla sonlandırmak" yanıtını veriyor.
TÜSİAD Başkanı Haluk Dinçer, parlamento ve hükümetin iş dünyası, STK'lar, sendikalar gibi kurumlara kulak kabartmasını ve bunun bir kültür olması gerektiğini belirtiyor.
TÜSİAD'a haziran ayında başkan olan Haluk Dinçer, 2015 başına kadar sürecek görev döneminde eski başkanlardan farklı pozitif bir muhalefet sürdürüyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Başbakan Ahmet Davutoğlu ile göreve başladığından beri birkaç kez bir araya gelen Dinçer, 'daha ılımlı' algısını şöyle yorumluyor:
"Eski yönetime göre daha ılımlı bir durum algısı var ise bu durumu, görüş alışverişi sürecinin daha verimli, daha yapıcı olduğu anlamında yorumlamak mümkün. Bu arada hükümetlerimizin, parlamentonun sivil topluma, iş dünyası örgütlerine, sendikalara, düşünce kuruluşlarına daha fazla kulak kabartmasını, yapıcı eleştirilerden yarar sağlamasını ve bu sürecin bir içselleşmiş bir kültür olmasını bekliyoruz."
Dinçerle başkanlık dönemi ile Türkiye'nin farklı sorunlarına ilişkin görüşlerini konuştuk:
Türkiye’de içeride ve dışarıda sıkıntılı gelişmeler var. Dövizde artış sürüyor. Ekonomi nasıl etkilenecek?
2013 yılı Mayıs ayında başlayan küresel finansal belirsizlikler neticesinde, Türkiye de dâhil olmak üzere tüm gelişmekte olan ülkelerin para birimlerinde değer kayıpları, kur artışları yaşandı. Bazı iyileşmelere rağmen artış sürüyor. 2014’te dünya genelinde devam eden risk algısındaki bozulma, cari açığı yüksek, yani dış finansmana bağlı, Türkiye de dahil gelişmekte olan ekonomiler açısından olumsuz gelişmelerin başında geliyor. Bu artışların Türkiye ekonomisine en belirgin olumsuz yansıması kur-enflasyon geçişkenliğinde gözlemleniyor. Enflasyon Merkez Bankası’nın yılsonu hedefi olan yüzde 5’in bir hayli üzerinde seyrediyor. Bu çerçevede, döviz kuru hareketliliği ve Merkez Bankası’nın sıkı para politikası, fiyat istikrarı açısından dikkatlice izlememiz gereken alanlar.
Kur artışları elektrik ve doğalgaza zam olarak yansıdı…
Elektrik ve gazdaki artışın dolaylı etkisi maliyet artışlarının yarattığı baskı olacaktır. Bu maliyet artışı nihai ürünlere de yansıyacaktır. Bu doğrudan ve dolaylı etki neticesinde enflasyonun baskı altında olması ihtimaldir. Biz yine de enflasyonun 2015’te düşmesini beklemekteyiz. Ancak en önemli konu şudur: Enflasyon son kertede bir parasal genişleme olgusudur ve sıkı para politikası, orta dönemli enflasyon hedefinin en önemli güvencesidir…
Türkiye son yıllarda gayrimenkule dayalı büyüme gösterdi. Şimdi tartışılıyor.
Türkiye son 10 yılda ekonomi politikalarında önemli reformlarla ciddi bir değişim gösterdi. Bu değişim süresinde kuşkusuz gayrimenkul ve hizmet sektörü de ön plana çıktı. Gayrimenkulde rant ve kârlılık son dönemlerde çok yükseldi, haliyle yatırımcı bu sektöre yöneldi. Banka kredilerinde de son on yılda, sanayi yatırımlarına sağlanan kredilerin toplam kredilerdeki payı yarı yarıya azalırken, inşaat ve konut yatırımlarına verilen kredilerin payı iki katına çıktı. Uzun dönemli bir büyümenin sağlanması için sanayi sektörünün milli gelirde payının artırılmasının son derece önemli olduğu kanaatindeyiz.
Sanayi nasıl yeniden güç kazanacak?
Hukuki belirsizlikler, esnek olmayan işgücü piyasası, yatırım yerinin tespiti, finansman kaynaklarına erişim, fikri ve sınai mülkiyet haklarının korunması ve yatırım teşviklerinin yetersizliği gibi engelleri kaldıracak politikaların oluşturulması gerekmekte. Diğer yandan sınırlı tasarrufları eriten ve rant ekonomilerine olanak sağlayan düzenleme, politikalar süratle gözden geçirilmeli ve bu sürdürülemez inşaat bağlantılı genişleme, kontrol altına alınmalıdır.
Tüm kurumlar 2023 yılı hedefleri üzerine çalışıyor. Hedefleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Öncelikle ülkelerin orta-uzun dönemli hedefler belirlemesi, stratejik planlar üretilmesi kalkınma disiplini açısından çok değerli. Bu bir gelişmişlik göstergesi... Hedefler de iddialı olmalı, iddiasız hedef heyecan yaratmaz. 2023 hedefleri de iddialı. Bu hedeflere nasıl ulaşılacağı aynı derecede önemli. Elbette, hedeflerin kontrol edilemeyen dışsal parametreleri var. Örneğin, yakın coğrafyamızdaki jeo-stratejik dalgalanma, AB’nin içinde bulunduğu iktisadi krizden çıkış süresi veya hammadde fiyatlarında ortaya çıkacak olağanüstü dalgalanmalar yeni parametreler. Bu nedenle hedeflerin sürekli gözden geçirilmesi, gerekirse revize edilmesi, toplumsal heyecanın korunması açısından gerekli olabilir.
Siz o tarihte nerede görmek istiyorsunuz Türkiye'yi?
Biz 2023’te Türkiye’yi bugünkünden çok daha rekabetçi, orta-üst teknoloji bandında daha fazla mal ve hizmet üreten, sanayisinin ekonomi içindeki payını yüzde 20’lerin oldukça üzerine çıkartmış, kadınlarda iş gücü katılımını 10 puan kadar yukarı çekmiş, kayıtdışı ekonomi oranını ihmal edilebilir bir düzeye indirebilmiş, Kopenhag Siyasi Kriterlerini tümüyle karşılamış ve AB’ye tam üye olabilecek bir ülke olarak görmek istiyoruz, çabamız da bu yöndedir. Bu ulaşılabilir bir hedeftir. 62. Hükümet Programı da bu yönde atılacak adımlarla paraleldir. Önemli olan işbirliği anlayışıyla, sabırla, tahammüllü ve odaklı olarak çalışmaya devam etmek.
Türkiye'nin ekonomi dışında en büyük sorunu hukuk sistemi. Siz de sık sık vurguluyorsunuz.
Türkiye’de yargının mevcut durumunu da aşan bir hukuk sorunu var. Gündemin ilk sıralarındaki konudan bahsedecek olursak yargının siyasallaşması -veya yargıya çok haksızlık etmeyelim-, yargının günlük siyasi tartışmanın aracı haline getirilmesi sorunu acil çözüm bekliyor. Hiçbir kesim yargının işleyişinden memnun değil. Bugünkü iktidar da memnun değil.
Ne yapılmalı?
Bizim gibi özgürlükçü ve sadece çağdaş ilkeleri referans alan kuruluşların bu dönemde sesine daha fazla kulak verilmeli. Biz 82 Anayasası’nın getirdiği yapıya da, 2010 Referandumu’nda yargı bağımsızlığı ile ilgili düzenlemeye de, bu sene başında HSYK Kanunu’nda yapılmak istenen değişikliğe de karşıydık.
Çünkü bunların hiç biri yargıya müdahaleden uzak, rahat bir çalışma ortamı sağlamıyor hep belli denge hesapları gözetiyordu. Yapı değişecekse, bunun yasama veya yürütme etkisini artırıcı yönde olmaması, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı ilkeleri ışığında yapılması lazım.
Eğitimde kılık kıyafet konusunda yeni kararlar alındı. 10 yaşındaki çocukların da türban takabilmesine imkan sağlandı. Kararları nasıl yorumluyorsunuz?
Bugüne kadar, Türkiye’de eğitimin kapsayıcılığıyla, yaygınlığıyla ilgili önemli reformlar gerçekleştirildi. Eğitimi kalkınmanın en temel taşıyıcı unsuru olarak görüyoruz. Kalitesinin arttırılması gerektiğine de dikkat çekmeye çalışıyoruz. Bu konu bizim için öncelikli ancak eğitim alanını düzenleyen kuralların konmasında, devletin, toplumun çeşitli kesimlerinin taleplerine duyarlılıkla yaklaşması ve özgürlük alanını herkese açmasını arzu ediyoruz.
Yaklaşım doğru değil mi?
Son günlerde kamuoyunda gündeme gelen, Milli Eğitim Bakanlığı’na Bağlı Okul Öğrencilerinin Kılık Kıyafetlerine Dair Yönetmelik’in de bu anlayışla ele alınması gerektiğine inanıyoruz.
Geçen yıl, okullarda serbest kıyafet düzenlemesi ve velilerin çoğunluğunun muvafakatiyle okul kıyafeti belirlenebilmesi imkanı getirilmişti. Bununla birlikte, ilgili düzenleme 4'üncü madde*de (açıklama en altta) yer alan, öğrencilerin kılık kıyafetinin nasıl olacağına dair ayrıntılı düzenlemeler, ailenin iradesi ve çocukların arzusunu kısıtlayıcı niteliktedir. Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi ve Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme de dikkate alındığında, özgürlüklere en uygun yaklaşımın, ilgili yönetmelikteki sınırlamaların tümüyle kaldırılması olduğunu düşünüyoruz. Vatandaşlarımız, ebeveynler ve çocuklarımız, okul kıyafeti konusunda kendilerine uygun olan en doğru kararı verecektir.
Türkiye'nin eğitimde ihtiyacı nedir?
TÜSİAD olarak Türkiye’nin eğitim konusunda ihtiyacı olan en önemli alanın yaygınlaşan eğitimin niteliği olduğuna inanıyoruz. Maalesef eğitimin niteliği konusunda arzu ettiğimiz yerde değiliz. Nitelikli eğitim demek, sadece nitelikli istihdam demek de değildir. Nitelikli demokrasi, nitelikli toplum, nitelikli öğretmen, yani nitelikli birey demektir. Genç ve dinamik nüfusumuza, temel bilimlerde yetkinleşmeyi, sorgulama ve analitik düşünceyi, yaratıcılık ve yenilikçiliği kazandırmaya ihtiyacımız var.
TÜSİAD Başkanı olarak biraz daha ılımlı mesajlar veriyorsunuz. Ya da öyle algılanıyor. Bir tavır değişikliğinden söz edebilir miyiz?
TÜSİAD olarak sadece politikalar temelinde parlamento ve hükümetle görüş alışverişinde bulunuruz. Demokratik standartların geliştirilmesi, Türkiye’nin rekabet gücünü artıracak olan makro ve mikro reform ajandası üzerinde çalışırız. Hiçbir yönetimin farklı bir ajandası olmaz. Dolayısıyla, TÜSİAD duruş ve tutumunun, ılımlı olmak sert olmak veya çatışmacı olmak barışçı olmak gibi bir eksende değerlendirilmesini kabul edemeyiz. Eski yönetime göre daha ılımlı bir durum algısı var ise bu durumu, görüş alışverişi sürecinin daha verimli, daha yapıcı olduğu anlamında yorumlamak mümkün. Bu arada hükümetlerimizin, parlamentonun sivil topluma, iş dünyası örgütlerine, sendikalara, düşünce kuruluşlarına daha fazla kulak kabartmasını, yapıcı eleştirilerden yarar sağlamasını ve bu sürecin içselleşmiş bir kültür olmasını bekliyoruz.
DEİK’te çalışmalara devam edecek misiniz? Yabancı muhataplarınız nasıl algıladı durumu?
DEİK, Türk iş dünyasının yurtdışına açılımı doğrultusunda oldukça faydalı hizmetler yürüten bir hizmet kurumu. Gerek iş konseylerinde yer alan iş insanları, gerekse yetişmiş kadroları ve kurumsal hafızası ile önemli bir deneyime sahip. Bu değerler korunduğu takdirde DEİK’in yeni statüsü ile çalışmalarına devam etmemesi için hiç bir sebep yok. Yapılan açıklamalardan anladığımız da, bu deneyimin korunacağı yönünde. Yabancı muhataplarımızla bu konu özelinde görüşmüş değiliz. TÜSİAD olarak DEİK ile çalışmalarımıza devam edeceğiz. Yeter ki, kamu dışındaki kurumların hangisi hizmet kurumudur, hangisi temsil kurumudur, hangisi özeldir hangisi yarı kamudur? Bu konularda kafa karışıklığına mahal veren düzenleme ve uygulamalar olmasın.
* Haluk Dinçer'in kaldırılmasını istediği 4'üncü maddenin kapsamı şöyle:
Kılık ve kıyafet sınırlamaları MADDE 4 - (1) Öğrenciler;
a) Öğrenim gördükleri okulun arması ve rozeti dışında nişan, arma, sembol, rozet ve benzeri takılar takamaz,
b) İnsan sağlığını olumsuz yönde etkileyen ve mevsim şartlarına uygun olmayan kıyafetler giyemez,
c) Yırtık veya delikli kıyafetler ile şeffaf kıyafetler giyemez,
ç) Vücut hatlarını belli eden şort, tayt gibi kıyafetler ile diz üstü etek, derin yırtmaçlı etek, kısa pantolon, kolsuz tişört ve kolsuz gömlek giyemez,
d) Siyasî sembol içeren simge, şekil ve yazıların yer aldığı fular, bere, şapka, çanta ve benzeri materyalleri kullanamaz ve giysileri giyemez,
e) Okul içinde baş açık, saçlar temiz ve boyasız olarak bulunur, makyaj yapamaz, bıyık ve sakal bırakamaz. 3üncü maddenin altıncı fıkrası hükümleri saklıdır.
© Tüm hakları saklıdır.