TÜSİAD Başkanı Erol Bilecik, zor dönemlerde cankurtaran gibi IMF’ye sarılmanın çözüm olmadığını söyleyerek o noktaya gelmemek için büyük çaba sarf edilmesi gerektiğine dikkat çekti.
Sözcü'den Özlem Gürses'e konuşan Bilecik, "Önce enflasyonu azalan bir eğilime sokmalıyız. Yatırımcı güveninin devamını sağlamak çok önemli. Biliyorsunuz, son dönemde ABD'den kaynaklanan gerginlikler piyasaları etkiliyor" dedi.
Bilecik, "Ekonomik yaptırımların o boyuta ulaşmasına izin verilmemeli. Amerika sonuçta finansal dünyanın merkezi ve Amerikan yaptırımları diğer ülkeler tarafından benimsenmese bile Türkiye ile iş yapan her bölgeden finansal kurumu ve uluslararası kurumları etkileyebilir. Biz bu kadar uzun süredir müttefik ilişkimiz olan bir ülkeyle ilişkilerin bu seviyeye gelmeyeceğine, mutlaka bir çözüm bulunacağına inanıyoruz. Uluslararası ilişkilerde, biçtiğini beğenmeyen, ektiğini gözden geçirmelidir" yorumunda bulundu.
Bilecik'in söyleşisi şöyle:
Seçimler bitti, kabine açıklandı. Önce yeni ekonomi yönetimine dair değerlendirmenizi rica etsem…
Seçimlerin ardından şimdi yeni bir sistem söz konusu. Genç, enerjik ve yeni bakış açılarına sahip bir kabinemiz var. Ben hep şuna inanırım, “İyi bir başlangıç, yarı yarıya başarı demektir.” Yeni ekonomi yönetiminin, yolun başında iş dünyasıyla bir araya gelmesi çok doğru bir iletişim oldu. Yeni kabinemizi son derece büyük bir enerji ve hızla çalışmaya hazır gördük. Bu motivasyonu değerli buluyoruz. İş dünyası temsilcileri olarak bizler de kendilerine yapısal reformlarla ilgili beklentilerimizden bahsettik. İyi bir ekonomik program ve kapsamlı bir reform ajandası ile mevcut sorunların üstesinden geleceğimize inandığımızı ifade ettik.
Türkiye'nin ciddi bir faiz, döviz, enflasyon sıkıntısı var… Tespit ve beklentileriniz nedir?
Türkiye'nin en önemli sorunlarından birisi, hiç kuşkusuz enflasyondur. Diğer gelişmekte olan ülkelere kıyasla zaten daha yüksek bir enflasyona sahiptik ve bu, Türkiye'nin olumsuz ayrışmasına neden oluyordu. Şimdi ise tüm dünyada maalesef en yüksek orana sahip ülkelerden biriyiz. Ekonomide iyi ve kötü sonuçlar rastlantısal olamazlar. Enflasyonla kararlı bir şekilde mücadele edildiğinde kur ve faiz de normalleşecektir. Bu nedenle; yeni ekonomik programın önceliğinin enflasyonla mücadele ve dengeli, sürdürülebilir büyüme olacağını umuyoruz.
Merkez Bankası'nın son kararlarını nasıl okudunuz? Yani özerk bir yaklaşım mı, yoksa siyasi kararlar mı ?
Kararların siyasi olup olmadığını değil, enflasyon hedefi ile uyumlu olup olmadığını değerlendirebiliriz. Yakın zamana kadar tek haneli bir enflasyon hedefimiz varken bugün enflasyon neredeyse yüzde 16'ya ulaşmış durumda. Bu sonucun, tek bir ayın faiz kararıyla değil, daha uzun bir perspektiften bakılarak değerlendirilmesi gerekiyor.
Sürekli olarak reform hatırlatması yapıyorsunuz… Öncelikli olarak neyi kastediyorsunuz ?
Sürekli olarak yapısal reformları gündeme getiriyoruz çünkü Türkiye ekonomisi için ana reçete, reformlardır. Bu alanlarda geçici çözümler, sorunu ağırlaştırabilir. Siyasal, sosyal ve ekonomik reformlar, birbirinden ayrı düşünülemez. Bu 3 alan, iyi bir ekonomi yönetiminin güçlü 3 sacayağıdır. Özetle; yalnız ekonomi alanında değil; eğitimden adalete kadar birçok konuda yapısal reformlara ihtiyacımız var. Vergi, işgücü ve bütçe reformlarına hızla başlayabiliriz.
Vergide ne bekliyorsunuz?
Düzenlemelerimiz son derece karmaşık, öngörülebilirliği az ve uygulamada kayıtdışılık nedeniyle belli alanlara hapsedilmiş. Burada kökten bir reform çabası gerekiyor. Gelir Vergisi ve Katma Değer Vergisi reformları, vergi denetiminde uygulamaların iyileştirilmesi gibi konuların öncelikli olarak gündeme gelmesini bekliyoruz.
Önümüzdeki dönemde yeni bir IMF paketi bekliyor musunuz?
Zor dönemlerde cankurtaran gibi IMF'ye sarılmak, çözüm değildir. Dalgalarla mücadele etmeyi, yüzmeyi öğrenmek zorundayız. O noktaya gelmemek için çok çaba sarf etmemiz gerektiğini düşünüyoruz. Önce enflasyonu azalan bir eğilime sokmalıyız. Yatırımcı güveninin devamını sağlamak çok önemli. Biliyorsunuz, son dönemde ABD'den kaynaklanan gerginlikler piyasaları etkiliyor. Eğer temellerimiz sağlam olursa, bu tür anlaşmazlıklar, kısa sürmek kaydıyla, ekonomide büyük bir etki yaratmaz. Dış borcumuz ve cari açığımız yüksek. Dışarıdan kaynak akışının, sermaye girişlerinin devam etmesine ihtiyacımız var. Türkiye, dünyada oluşan ve dolaşan ve buna kendisinin de katkıda bulunduğu uluslararası sermayeden kendi payına düşeni almalı. Bu, bir milli menfaat meselesidir. Bunun için de, hem AB ile entegrasyon sürmeli, hem de dünyanın diğer bölgelerine daha çok açılmalıyız. Bunlar birbirini tamamlayan süreçlerdir ve TÜSİAD'ın çalışmalarının ana eksenidir.
Türkiye bir yandan büyüyor, bir yandan da yoksulluk ve işsizlikle mücadele ediyor. Aynı anda hem iş dünyasını, hem çalışan kesimi ve emekçileri mutlu edecek bir ekonomi yönetimi mümkün mü ?
Kısa vadede bazı tedbirler, her kesimi bir miktar üzecektir. Ama bu tedbirler alınmazsa oluşabilecek negatif ortamın maliyeti ve vereceği üzüntü daha fazla olur. Artık hiç maliyet ödemeden devam etme gibi bir lüksümüz yok. O yüzden; çok daha maliyetli bir faturayı yarın ödemek zorunda kalmak yerine; az maliyetli faturayı bugün ödemek daha iyidir.