*Gökhan Özgün
‘‘Milli olan Tayyip Erdoğan ise, yerli olan da Yiğit Bulutgiller.
Hep düşündüm ‘milli’ neden yetmiyor, yanına bir de ‘yerli’ gerekiyor diye, bu derinlikte hesapsız laf yok, şimdi her kelime şiir gibi yerli yerine oturuyor.’’
Yukardaki cümleler bir önceki yazımın son cümleleri. Bu yazıya bir önceki yazımın tam kaldığı yerden başlamak gerekiyor.
Bu ortaklığın hesabı kitabı nedir, iki tarafın koyduğu siyasi sermaye nedir, bunun ne kadarı kayıtlıdır, ne kadarı kayıt dışıdır? Bu kara kaplı defteri açıp bu işin muhasebesine biraz ciddi yaklaşmak artık kaçınılmaz oldu.
Artık Türkiye Cumhuriyet’ini, ortaklık yapısı ‘milli’ler ve ‘yerli’lerden oluşan bir limited şirket olarak tahayyül edebilirsiniz. Prezidan Tayyip Erdoğan, meseleyi muhayyilesinde ne eksik ne fazla, tam da öyle kurguluyor.
HDP’nin yükselişiyle aniden geçmişten koparak kafamıza taş gibi düşen bu kelimeleri önceleri kullanışlı bir faşizan propaganda aracı olarak telakki ettim. Anlamsızlıklarını ironiyle teşhir etmeyi deneyerek onları biraz hafife aldım.
Gün geçtikçe ve devran fena halde döndükçe görüyorum ki, bu kelimeler çok derin bir ortaklığın apaçık ve çok net bir deklarasyonu.
“Milli”ler, yani kadim ümmetçilik, yani sünni müslüman milleti, bu şirketin aktif hanesinde duruyor. Sermayeleri ne? Sandık.
Kitlesine kendinin uhrevi bir varlık olduğuna inandırmış bir reis.
Bir de aktif hanesinde, bu çok becerikli milli reisin, neredeyse tamamıyla zimmetine geçirdiği bir medya gücü var. Bunu da, çok büyük reklam harcama bütçesi olan ve bu marifetle rekabeti ezen, rakiplerin piyasaya giriş maliyetini çok yükselten bir şirkete benzetebilirsiniz.
Milli Reis Prezidan Tayyip Erdoğan zaman içinde diğer kurucu millilerin hisselerini toplayıp kendi hesabına geçiriyor.
Gayesi, bütün milli hisseleri kendi hesabında toplamak.
Bu ortaklığın milli tarafındaysanız, aslında durumunuz çok daha vahim, çünkü hisselerinizi bütünüyle devrederek emekliye ayrılmanız, ya da emir kulu bir eleman olarak hayatınıza devam etmeniz gerekiyor.
Milli olanın tasfiyesinde kullanışlı yöntem ‘Fettullahçılık’la damgalamak.
Kimdir bu yolda milli hisselerini kaybedenler, mesela, Abdullah Gül, Bülent Arınç ve ekonomiden sorumlu olması nedeniyle ona ayrı bir parantez açmak lazım, Ali Babacan. Ahmet Davutoğlu’nu bunların arasına katamayız, çünkü o baştan hisse sahibi değildi ve fakat saygıda kusur etmeyerek, çok çalışarak, patronunun karşısına yepyeni, çok yaratıcı ve iç gıcıklayıcı derecede iddialı fikirlerle çıkarak bir gün yavaş yavaş hissedar olacağını hayal ediyordu, ama bu şirkette küçük de olsa milli pay kapma ihtimali yoktu. Gözlerini ne kamaştırdıysa artık, Ahmet Davutoğlu nedense bunu fark edemedi.
Fetullahçı damgasını yiyip kendi sakin köşenize çekilmeyi bilmiyorsanız, imam-ı azam reisin önce milli dilde derlediği ve fakat evrensel dile de anında tercümesi mümkün, çok daha kullanışlı nadide bir köşesi var sizin için, Haşhaşi. Biliyorsunuz, İngilizce ‘assasin’, Türkçesiyle ‘suikastçı’ kelimesi birebir bu Haşhaşi tarikatınden türetilmiş. Ve işe bakın, ‘assasin’den evrensel bir kelime olan ‘teröriste’ geçmek an meselesi, ne kadar kullanışlı değil mi? Her yol teröriste çıkıyor.
Tayyip Erdoğan’ın bir de garip ikilemi var, demokrasi anlayışı, güçler ayrılığı, ifade hürriyeti, ekonomi teorisi vesaire gibi konularda milli, yerli ve Türk Tipi’nden yana, pekâlâ, eyvallah, niye olmasın diyelim, ama söz konusu terör ve teröristin tanımı olunca, sadece ve sadece bir tek bu noktada, bütünüyle evrensel bir mutabakat ve tasdik peşinde. Yani, hakta hukukta milli yerli bir yorum ve fakat suçta cezada illa ki evrensel bir onay arayışı.
Zekasını kimse hor görmesin Erdoğan’ın, o da biliyor bu tasdik arayışının bu denklemde abesle iştigal olduğunu, ama bu konuda çok çaresiz. Hakikaten çaresiz. Hele dükkân açtım, iş yapmadı, kapattım edasıyla acımasızca bitirdiği Kürt açılımından sonra.
‘Terör’ tanımlama meselesi Tayyip Erdoğan’ın en çaresiz olduğu bir kaç mevzudan biri. Çünkü yıl 1980 değil. Ekonomi global.
Ve global sermaye global hukuk normları talep ediyor.
Ekonomi deyince, hemen oradan geçelim bu Milli ve Yerli Limited ortaklığın ‘yerli’ kısmına, yani şirket muhasebesindeki pasif sütuna. ‘Yerli’ olan pasiflerde kayıtlı, çünkü bu, öz sermaye, yılların ulusal birikimi, değeri çok büyük. Sandıkta topladığı oyun çok ötesinde bir büyüklüğü var.
Yerli olan, müslüman millete ait olamayanlar demek. Memleketin eski sahipleri demek, merkezi ve derin devlet demek, asker demek, Ergenekon demek, ulusalcılık demek. Globalizm öncesi bir emperyalizm hikâyesine sıkı sıkıya ya gönülden ya da beyinden takılı kalmış olmak demek. Devletle aynı paranın diğer yüzü olmaya alışmış ve devlete yapışmış bir yerli burjuvazi demek.
Garip ama, ‘yerli’lerin yeri bu şirkette ‘milli’lerden daha sağlam. Ayakları daha zor kayar. Çünkü bir hareketin kurucusu falan değiller, sağdan soldan askerden okuldan itaat kültürüne alışmış kimseler. Bunların büyük bir kısmı, cumhuriyet kurulduğundan beri bize öğretilen her şey yalan olamaz şaşkınlığı yaşayanlar, diğer kısmı da bu yalanları her gün bile bile tekrar üretenler.
Milli ve Yerli T.C şirketinde artık milli olan için değil yerli olan için siyaset yapılıyor. Milli olanın yola gelmesi için bir pelikan, bir iki trol, bir kaş göz işareti yetiyor da artıyor bile. Ama iktidara aktif ‘yerli’ yeni oy devşirmek için hokkabaz gibi siyaset yapmak gerekiyor. Şapkadan tavşan çıkarmak gerekiyor.
Bu yazıyı yazdığım gün 19 Mayıs Perşembe, dün mecliste şapkadan o tavşanı çıkarmak denendi. Ama olmadı. Ve ilk turda dokunulmazlık yasası kabul edilmedi, referandum sınırında kaldı.
Ve yandaş bir internet sitesinden, yani ‘milli’ bir siteden en keskin ‘yerli’ gazeteye ‘fırça’ geldi.
“Dokunulmazlık oylaması sonucundan ne haber Sözcü?”
“PKK/HDP’ye tepkide mangalda kül bırakmayan, PKK’yı kutsayan vekillerin dokunulmazlığının kaldırılmasını ister gibi yapan Sözcü, dünkü dokunulmazlık oylamasının sonucunu küçücük gördü; onda da gerçeği okurlarından gizlemeye çalıştı.”
Evet, ’yerli’yseniz yeriniz daha sağlam, ama ayağınız kaydığı anda, Fetullahçı-Haşhaşi-FETÖ merhalelerinden adım adım geçmeden, doğrudan terörist saflarına postalanma ihtimaliniz var.
Cuma günü ikinci turda Meclis’in ‘yerli’liği oylanacaktı. Gelmiş geçmiş en önemli oylamalardan biri. CHP için hayatının en basiretsiz veya en basiretli günlerinden biri olabilir. Ve ulusalcıların ‘biz kaç kişi kaldık’ diye, unuttukları yerden tekrar saymaya başlamaları gerekebilir.
Şu anda Türkiye’yi meşru siyasete bağlayan bir iki pamuk ipliği kaldı. HDP’nin meclisteki varlığını baki kılma imkânı. Milli veya yerli değilsen, teröristsin, zokasından kurtulma ihtimali.
1980’ler 90’lar da olsaydık milli-yerli koalisyonu çoktan işimizi bitirmişti. Balyoz gibi, hiç acıma yok, tepemize inmişti.
Ama yıl 2016, ekonomi sitelerinde o inen çıkan ‘hem global hem de milli ekonomi’ göstergeleri var ya, Erdoğan’ın ‘mutlak’ olarak nasıl kontrol edeceğini bir türlü bilemediği, bir o kaldı.
Milletin elini kolunu hepten bağlayabilse, büyük bir kumar oynayarak, bizim bölgenin haracını biz keseriz yerli iktisadi teorisini deneyecek. Şehir yıkıp tekrar şehir kurarak ekonomiyi canlandırmaya çalışacak. Zalim bir Keynes yorumu.
Bir de bugün tarihinde ilk defa ulusal kontrolden çıkmış bir CHP var. Bakalım yarın da olacak mı? Yarın da kontrolden çıkmış bir CHP varsa, umut da var.
Bu varlık yokluk savaşında, en azından hepten yok olmama umudu var.
Bu yazı Nokta Dergisi'nde yayımlanmıştır