İHAM sendikacı Süleyman Yeter’in gözaltında işkenceyle öldürülmesiyle ilgili davada Türkiye’yi 110 bin 720 euro (yaklaşık 220 bin TL) tazminata mahkûm etti.
İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi (İHAM), sendikacı Süleyman Yeter’in gözaltında işkenceyle öldürülmesiyle ilgili davada Türkiye’yi 110 bin 720 euro (yaklaşık 220 bin TL) tazminata mahkûm etti. İHAM kararı verirken Türkiye’nin İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin (İHAS) ‘işkence yasağı’, ‘yaşam hakkının ihlali’ ve ‘bu hak ihlal edildiği halde faillerin cezalandırılması için iç hukukta etkili yargılama yapılmamasını’ gerekçe gösterdi. Yeter’in avukatı Ercan Kanar, işkence suçunun çoğu kez cezasız kaldığı Türkiye için İHAM’nin kararının önemli olduğunu belirtti.
Limter-İş Sendikası eğitim uzmanı Süleyman Yeter, Mart 1999’da yapılan operasyonda gözaltına alınmış ve Terör Mücadele Müdürlüğü’ndeki sorgusu sırasında fenalaşınca kaldırıldığı hastanede ölmüştü. Ali Tıp raporlarında Yeter’in genel vücut travması ve boyuna yönelik baskılar nedeniyle öldüğü belirtilirken bunun da Tokyo Bildirgesi’ndeki ‘işkence’ tanımına uyduğu vurgulanmıştı. Açılan işkence davasında yargılama yaklaşık dört yıl sürdü.
Polisler: Sandalyeden düştü!
Sanıklar savunmalarında sendikacı Yeter'in karakolda sandalyeden düşüp öldüğünü ileri sürdü. 2003 yılında çıkan kararda mahkeme Yeter’in işkenceyle öldüğünü belirtti. Polislerden Mehmet Yutar, ‘kastı aşarak kasten adam öldürmek’ suçundan 10 yıl ağır hapis cezasına çarptırıldı. Daha sonra bu ceza failin birden fazla olması ve asli failin belirlenememesi nedeniyle beş yıl ağır hapse indirildi. Mahkeme bir de ‘iyi hal’ indirimi yaparak cezayı 4 yıl 2 aya düşürdü. Sanık Erol Erşan, delil yetersizliğinden beraat etti. Gıyabi tutuklu Ahmet Okuducu’nun dosyası ayrıldı.
Aile ve avukatları davayı İHAM’ye götürdü. Başvuruda AİHS’de yer alan ‘yaşam hakkının ihlal edilmesi’, ‘işkence yasağı’ ve ‘faillerle ilgili etkili yargılama yapılmaması’ gibi maddelerin çiğnendiği belirtildi. İHAM kararını verdi.
Avukat Ercan Kanar, mahkemenin başvurularındaki tüm maddelerin ihlalini kabul ettiğini ve Türkiye’yi 110 bin 720 euro ceza ödemeye mahkûm ettiğini söyledi. Kanar, İHAM’nin kararında ‘Kırmızı bülten’le aranan işkence sanığının yıllarca yakalanamamış olmasının da ‘devletin ciddi soruşturma yapmaması’ olarak yorumlandığına dikkat çekerek, “Kararda şu anki mevzuatın da gözaltındakilerin yaşam güvenliğini sağlayacak düzeyde olmadığı yönünde atıflar var” dedi.
İşkence davasında da ceza çıkmıştı
İHAM, Yeter’in de aralarında bulunduğu 15 kişiye işkence yapılmasıyla zamanaşımından düşen başka bir davayla ilgili geçen ekim ayında da bir karar vermiş ve Türkiye’yi 65 bin euro ödemeye mahkum etmişti. Bu davanın avukatları Türkiye’nin İHAS’ye göre ‘etkin yargılama yapılmaması ve ‘Hiç kimse işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya işlemlere tabi tutulamaz’ ilkesini ihlal ettiğini savunmuştu.
Sanık polislerden hep aynı savunma!
Gözaltında ölümler yıllardır Türkiye'nin gündeminden düşmüyor. Emniyet yetkilileri ise öldürme olayana karışan polislerin cezalandırılması için gerekli soruşturmanın sağlıklı biçimde yürütmesini sağlamak yerine her seferinde benzer gerekçelerle kamuoyunun karşısına çıkıyor. Ya öldürülen kişinin 'sabıka listesi' ortaya dökülüyor ya da 'Sandalyeden düştü', 'Kendini astı', 'Radtatörde sırtını kaşıdı' gibi gerekçelerle olaya 'açıklık' getiriliyor.
İşte benzer olaylara bazı örnekler:
'Duvardan düştü'
Gazeteci Metin Göktepe, 8 Ocak 1996'da görev için gittiği Alibeyköy Mezarlığı'nda gözaltına alındı. Ertesi gün ölü bulundu. Dönemin İl Emniyet Müdürü Orhan Taşanlar ve İçişleri Bakanı Teoman Ünüsan'a kadar birçok 'yetkili' Göktepe'nin önce 'sandalyeden' sonra da 'duvardan' düşüp öldüğünü savundu. Oysa Göktepe dövülerek öldürülmüştü. Raporlar ve Göktepe'nin resimleri bunu kanıtlıyordu. Beş polis 'kastı aşan müessir fiilden' yedişer yıl altışar ay hapis cezası aldı.
'Sorguda düştü'
Alpaslan Yelden, 1999 yılında cinayet zanlısı olduğu iddiasıyla gözeltına alındı. Gözaltında rahatsızlanan Yelden, kaldırıldığı Atatürk Eğitim Araştırma Hastanesi'nde hayatını kaybetti. Polis yetkilileri önce Yelden'in gözaltına alındığını kabul etmedi. Sonraki savunma çok tanıdıktı: "Sorgu sırasında düşüp öldü." Ailenin şikayeti üzerine on polise dava açıldı. Sekizine üçer yıl dörder ay hapis cezası verildi.
'Ailesi dövdü'
12 yaşındaki Halil İbrahim Okkalı 27 Kasım 1995'te çalıştığı işyerinde para kaybolunca gözaltına alındı. Ailesince karakoldan alınan Okkalı, daha sonra kusmaya başladı. Vücudunda morluklar vardı. İki polis hakkında İzmir 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nde dava açıldı. Bu seferki savunmaysa, Okkalı'nın gözaltına alındıktan sonra ailesi tarafından dövülmüş olabileceğiydi. Mahkeme sanıklara 'cürümü söyletmek için işkence' yapmaktan 10'ar ay hapis ve ikişer ay 15'er gün memuriyetten men cezası verdi.
Sabıka listesi kabarık, öldürülebilir!
Kapkaçtan sabıkalı Gökhan Belgüzar, 2006'nın ocak ayında gözaltına alındı. Polis ailesine Belgüzar'ın nezarethanede 88 santimetre yüksekten kendini asarak intihar ettiğini söyledi. Ancak, daha sonra polis bu ifadeyi Belgüzar'ın kendini kapıya astığı şeklinde değiştirdi. Emniyet, açıklamasında Belgüzar'a ait suç dosyası dökümü çıkarıldıktan sonra gencin battaniye kenarlarını söküp intihara teşebbüs ettiğini ve hastaneye kaldırıldığı halde kurtarılamadığı yazıldı.
'İcrai rezalet çıkardı'
Gümüşsuyu Mahallesi Muhtarı Çiğdem Nalbantoğlu, geçen yıl 11 Ağustos'ta bir eğlence dönüşü iki kadnı polis tarafından çevrildi. Polislerin küfürlü konuşup üzerini aramasına "Siz de kadınsınız" diye çıkışan Nalbantoğlu, erkek polislerce tartaklandı, Taksim Polis Merkezi'nde hakarete uğradı. Nalbantoğlu'nun şikâyetçi olması sonrası Emniyettin yazılı açıklamasında, "Alkollü olduğu anlaşılan şahıs bir memuru darp etmiş ve 'icrai rezalet' çıkarmıştır" denildi.
'Kaçarken düştü'
Avukat Muammer Öz, 29 Temmuz'da Moda'da ailesiyle bir parkta otururken kimlik kontrolü için durduruldu. Kimliğini gösterdiği sırada telefonla konuşunca polis, "Yanımda nasıl konuşursun" dedi. Avukat olduğunu açıklayan Öz'e biber gazı sıkıldı, dayak atıldı. Kelepçelenerek gözaltına alınan Öz, küfür ve hakaretler edilerek götürüldüğü karakol kapısında da dövüldü. Emniyet'in açıklaması hazırdı: Öz, hakaret ve küfür etti, kaçarken düştü.
'Radyatörde kaşındı'
Ankara'da, kablo çaldıkları iddiasıyla 31 Ocak 2003'te gözaltına alınan ve karakolda 21 olayı üstlenen 16 yaşındaki E.Ü., 17 yaşındaki E.Ü. ve amcaları B.Ü., işkence gördüklerini iddia etti. Adli Tıp'a sevkedilen üç zanlı için polis, 'vücutlarındaki alerji nedeniyle sırtlarını radyatöresürüp kaşıdıklarını' belirten tutanak düzenledi. Tutanağa, üç zanlı da imza attı. Adli Tıp da tutanak yönünde rapor verdi. Gençler suç duyurusunda bulunurken, polis de iftira atıldığı iddiasıyla savcılığa gitti. İşkence iddiasına takipsizlik kararı veren savcılık, 'iftira'yla ilgili dava açtı. Mahkeme, iftira atılmadığına karar verirken, raporu yazan iki doktor mesleklerinden iki ay uzaklaştırıldı. Avukatlar İHAM'ya gitti.