-TÜRKİYE'YE BİR ÖVGÜ DE FRANSA'DAN ANKARA (A.A) - 29.01.2011 - Fransız dergisi L'Expansion, hala yaygın imajına karşın Türkiye'nin, artık bir zanaat ve tekstil ülkesi olmadığını, airbus için parça ürettiğini, Renault için ilk elektrikli arabayı imal ettiğini yazdı. Fransız dergisi L'Expansion, ''Osmanlı İmparatorluğu'nun İzleri Üzerinde Türkiye'' başlıklı makale yayımladı. Devlet Bakanı Zafer Çağlayan'ın açıklamalarına da yer verilen makalede, Türkiye'nin eksen değiştirdiğine yönelik iddiaları değerlendirdi. Atatürk'ün büyük mozolesinin Türk Başkenti'nin yükseklerinde dikili olduğu, gece, Ankara ufuklarına hakim mozolenin aydınlatılan sütunlarının adeta antik bir mabet havası yarattığı ifade edilen makalede, bu büyük mozolenin, Viyana kapılarından Hint Okyanusuna kadar üç kıtada, beş yüzyıl hüküm süren Osmanlı İmparatorluğu kalıntıları üzerine, 1923 yılında, ilk kez Müslüman bir ülkede kurulan laik cumhuriyetin kurucusu, ''Türklerin Atası'' Atatürk'e duyulan derin bağlılığın göstergesi olduğu vurgulandı. Makalede, Atatürk'ün sade portresinin bugün de kamusal alanlarda asılı olduğu, Kapalı Çarşı'daki ufak esnaf da dahil olmak üzere, hiçbir dükkanın bu resmi duvarına asmamayı düşünmediğine dikkat çekildi. Ancak günümüzde, Türkiye'nin giderek Osmanlı'ya ait geçmişine bağlanarak kendisine yeni bir yol çizmek üzere Atatürk'ün koruyucu gölgesinden uzaklaştığı iddia edilen makalede, şu ifadelere yer verildi: ''Bu durum, ülkenin komşularına sırt çevirdiği; batı ile ilişkilerine öncelik verdiği, imparatorluk geçmişini reddettiği Kemalist dönemden de kesin bir kopmayı ifade etmektedir. Bu kopma, Ahmet Davutoğlu tarafından kusursuz bir şekilde hayata geçirilmiştir. Birçok yabancı dili konuşabilen parlak Dışişleri Bakanı Davutoğlu, Osmanlı unsurunu kullanabileceği hiçbir fırsatı kaçırmamaktadır. 2009 yılındaki unutulmaz konuşma için Saraybosna'nın seçilmesi tesadüfi değildir. Eski Yugoslavya savaşı sırasında öldürülen Bosnalı Müslümanların sembolü olan ve 1461 yılında Osmanlılar tarafından kurulan şehirde, Ahmet Davutoğlu, ülkesinin hedeflerini tarihi bir devamlılık içinde açıkça dile getirmiş; '16'ıncı yüzyılda, aynen Osmanlıların dünya politikasının merkezinde olduğu gibi, Balkanlar, Orta-Doğu ve Kafkasları Türkiye ile birlikte dünyanın merkezi yapacağız' demiştir.'' Bu söylemin çok iddialı olsa da, yeni bir olguya işaret ettiği vurgulanan makalede, sinemadan edebiyata kadar pek çok alanda, Osmanlı döneminin yeni bir merakla durmaksızın incelendiği, bu eğilimin, dini hareketi temsil eden ve 2002 yılından beri iktidarda olan muhafazakar Adalet ve Kalkınma Partisi ile beslendiği kaydedildi. -''İKTİDAR OSMANLI ÖZLEMİNİ KÖRÜKLEMEKTEDİR''- Ecole Normale Superier Coğrafi Strateji Merkezi Müdürü ve Türkiye uzmanı Franck Debie'nin ifadesine göre; ''Osmanlı özlemi bir AK Parti ürünü olup; Türkiye'nin Kemalizmden çok daha derin olan köklerini bulabileceğini, ülkenin Akdeniz, İslam ve Kafkasların merkezinde olduğu dönemin canlandırılabileceğini ispatlamayı hedeflemektedir'' ifadelerinin kullanıldığı makalede, bu virajın, giderek daha belirgin bir hal alan diplomatik hareketlilik eşliğinde alındığı vurgulandı. Makalede, bu durumun, soğuk savaş döneminde, NATO'nun önemli bir ayağını teşkil eden ve Avrupa Birliğine (AB) üye olmayı amaçlayan Türkiye'nin tarihi müttefiklerini dahi şaşırttığına işaret edilerek, şunlar kaydedildi: ''İran, İsrail ya da Sudan örneklerinde olduğu gibi son dönemlerde sürtüşme konuları fazlalaşmıştır. Türk Devleti, stratejik olarak belirleyici bir aktör olma hedefini saklamamakta, giderek farklı bir ses çıkarmaktadır. Bu ton değişikliği, özellikle Gazze'ye gönderilen insani yardım filosuna İsrail komandoları tarafından yapılan müdahale neticesinde 9 Türkün ölümüyle yaşanan kriz döneminde, daha da belirginleşmiştir. Türkiye burada ortalığı sakinleştirme gayretinde olmamıştır. Tam tersine bugüne kadar Orta Doğu'da mutlak güç sahiplerinin aracı olan 'sokaktaki Arap insanına' yönelik taktikleri uygulamakta tereddüt etmemiştir. Bu operasyon meyvelerini vermiş; geçen Kasım ayında, Türkiye Başbakanı Recep Tayip Erdoğan'ın Lübnan'da adeta bir rock yıldızı olarak zafer havasında karşılanması ile giderek gerginleşen Avrupa Birliği ile ilişkiler arasındaki fark belirginleşmiştir.'' -''DOĞUYA DOĞRU BİR KAYMA OLABİLİR Mİ?'' Makalede, ''Tüm Kemalizm döneminde doğuya sırt çeviren Türkiye'nin acaba yeniden yön değiştirerek Batı'dan uzaklaşmakta mıdır?'' sorusuna Ankara'da görev yapan Avrupalı bir diplomatın, ''Kesinlikle hayır; Türkiye gücünün farkına vararak tüm komplekslerinden kurtulan bir ülke haline geliyor, çevresini keşfediyor ve her ülke gibi menfaatleri doğrultusunda kozlarını oynuyor'' şeklinde verdiği cevabı yer aldı. Ülkenin yükselişinin, ekonomisindeki kayda değer gelişme olmasaydı mümkün olmayacağına dikkat çekilen makalede, artık Türkiye'nin, Uluslararası Para Fonunun (IMF) müdahalesiyle bir kez daha ekonomik iflastan kurtulduğu 2000'li yıllardan çok uzakta olduğu vurgulandı. Makalede, o dönemde Avrupa Birliği ile yakınlaşmanın, ülkenin içinde bulunduğu kötü durumdan kurtulması için tek yol gibi görüldüğü ifade edilerek, bugünse ortamın çok farklı olduğu ve 2005 yılından beri kişi başına düşen gayrı safi yurt içi hasılanın yüzde 50 oranında artarak aylık 650 avroya ulaştığı belirtildi. İhracatın yüzde 75 oranında arttığı, kalkınmanın motoru konumundaki yatırımlarında ise bir patlama yaşandığına işaret edilen makalede, ''2010 yılında büyüme yüzde 7,5 olarak gerçekleşmiş; kamu finansmanında iyileşmeler olmuş ve ülke hızlı bir şekilde kalkınmıştır. Bir ekonomistin de özetle ifade ettiği üzere; 'hala yaygın imajına karşın, Türkiye artık bir zanaat ve tekstil ülkesi değildir.' Türkiye artık Airbus için parça üretmekte; Renault için ilk elektrikli arabayı imal etmektedir'' ifadelerine yer verildi. Makalede, bu ekonomik canlılığın mevcut şartları tamamen değiştirdiği vurgulanarak, ülkenin genel bir iyimserlik havasına bürünmesinin ötesinde, bu özgüvenin, yeni hedefleri de teşvik ettiği ifade edildi. Eski bir diplomat olan ve halihazırda İstanbul'da bulunan Edam Ekonomik Araştırmalar Enstitüsü Başkanı Sinan Ülgen'in, ''Türkiye'nin son yıllarda perspektifini tamamen değiştirdiğini, artık kendisini sadece Avrupa Birliği kapısında görmek yerine büyük bir bölgenin merkezinde gördüğünü'' belirten sözlerine yer verilen makalede, kaydedilen büyüme hızı sayesinde, Türkiye'nin, bugün kendi etki alanını genişletebilecek imkanlara sahip olduğu ve Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılmasının üzerinden bir yüzyıl bile geçmemişken eski çevresine gözle görülür bir dönüş yaptığı vurgulandı.