17 Ağustos 1999 yılında yaşanan Maramara depreminin üzerinden 16 yıl geçmesine rağmen depreme karşı ciddi bir yol alınamadı. Son 20 yılda, Marmara depremi, Van depremi Çankırı, Akşehir, Çay-Afyon, Pülümür Tunceli, Bingöl, Elazığ, Bala-Ankara ve Simav-Kütahya depremleri gibi depremleri atlatan Türkiye hala ‘18 Nisan 1996’ tarihinde yürürlüğe giren; hem güncelliğini hem de işlevini yitiren Türkiye Deprem Bölgeleri Haritası’nı kullanıyor. Eski İTÜ Jeofizik Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Haluk Eyidoğan haritanın son dönemde yaşanan depremlerin hiçbirini göstermediği ve güncelliğini yitirdiği uyarısında bulundu.
Haluk Eyidoğan ‘ın Cumhuriyet gazetesinden Aykut Küçükkaya’nın sorularına verdiği yanıtlar şöyle:
- 17 Ağustos’u yaşayan Türkiye’de mevcut deprem bölgeleri haritası sizce yeterli mi?
Bu harita 20 yaşındadır... Deprem Şûrası kararlarında önerilen ve bugüne kadar çözülemeyen önemli sorunlarımızdan biri de 18 Nisan 1996 tarihinde yürürlüğe giren ve artık güncelliğini ve işlevini yitiren Türkiye Deprem Bölgeleri Haritası’nın yenilenmemesidir. Dediğiniz gibi bu süre içerisinde Türkiye’de Kocaeli-Gölcük depremi, Düzce depremi, Van depremi gibi büyük depremlerin yanı sıra, Çankırı, Akşehir, Çay-Afyon, Pülümür Tunceli, Bingöl, Elazığ, Bala-Ankara ve Simav-Kütahya gibi orta büyüklüklerde ve önemli hasarlar yapan bir çok deprem yaşanmıştır.
150’ydi 326’ya çıktı
Üniversitelerimiz ve Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü (MTA) tarafından son yıllarda yapılan Jeoloji, Jeomorfoloji, Jeofizik ve Deprembilim (Sismoloji) araştırmalarında bugüne kadar bilinen aktif (diri) faylara ek yeni faylar bulunmuştur. 2012 yılında yayımlanan Türkiye Diri Fay Haritası’na göre ülkemiz genelinde yaklaşık 150 tane olarak bilinen diri fay sayısı 326 olmuştur. Alt faylarla birlikte değerlendirildiğinde, yeni diri fay sayısının yaklaşık 485 adet olduğu anlaşılmaktadır. Bu sonuç, Türkiye’de her türlü yapılaşma ve planlama sürecinde deprem kökenli riskleri azaltmak için çok daha fazla duyarlı olunması gerektiğini göstermektedir.
İstanbul'da kaçacak yer yok
- Peki İstanbul?
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) 2002’de İstanbul Deprem Tehlike ve Riski Etüdünü, 2003’te İstanbul Deprem Master Planını ve 2011’de İstanbul Sismik Mikro-Bölgeleme çalışmaları yaptırmıştır. Bu araştırmalar, İstanbul’un jeolojik-jeofizik-jeoteknik bilgilerine dayanarak deprem tehlikesini, zemin hareketlerini, heyelan ve sıvılaşma durumunu ve tsunami tehlikesini ayrıntıları ile ortaya koymuştur. Bunu bildiği halde İBB, İstanbul’un kıyılarını kilometrekarelerce doldurmakta, zemin sorunu ve sel-taşkın tehlikesi olan alanlar ile 17 Ağustos 1999 depreminden sonra acil tahliye ve barınma için ayrılan alanları imara açmaktadır. 2000-2010 yılları arasında İstanbul ve çevresi için yapılan bir çok ayrıntılı deprem tehlike ve risk çalışmalarından elde edilen önemli bulgular ve en riskli alanlar kentsel dönüşüm amaçlı planlamalarda ve uygulamalarda ne yazık ki dikkate alınmamıştır. Eski yerleşmelerdeki yoğun yapılaşmış riskli alanlar ve üzerindeki riskli konutlar öylece durmaktadır. İstanbul Valiliği, İSMEP Projesi B-Bileşeni işlerinde parasal bir sıkıntı olmamasına rağmen -1 milyar AVRO kredi alınmıştır- okullar hariç birçok hastane ve diğer bazı afet görevli kamu yapıları depreme dayanıklı duruma getirilmeyi beklemektedir.
Rant haritaları güncel
- 150 diri fay sayısı 326 oluyor ve harita yenilenmiyor. O zaman büyük risk altındayız değil mi?
Türkiye Deprem Tehlike Haritası ne yazık ki yenilenmemiş, büyüyen şehirlerimizin ve sanayi alanlarımızın maruz kalacağı deprem tehlikesi ölçütleri güncellenmemiş. Bazı büyük şehirlerin ve yerleşmelerin deprem tehlikesinin artmış olmasına rağmen ne yazık ki Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve Başbakanlık Afet ve Acil Durum Başkanlığı (AFAD) bu konuda bir harita çıkaramamıştır. Doğal Afet Sigortaları Kurumu (DASK) sigortalılık oranını YÜZDE 40’a yükseltmesine rağmen halen bu eski haritayı baz alarak deprem sigortası yapmaktadır. Hal böyleyken, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı’na bağlı Demiryolları, Limanlar ve Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğü (DLH) inşa ettirdiği büyük mühendislik yapıları için mevcut deprem bölgeleri haritasının yetersizliğinin farkına varmış, yeni bir Deprem Tehlike Haritası yaptırmıştır. Bu harita için kullanılan diri fay seçimi ve tehlike hesap yöntemleri farklıdır.
İki ayrı tehlike haritası
- Bu skandal tablo önemli bir tartışma konusu yaratmaz mı?
Evet... AKP hükümetinin Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile Başbakanlık AFAD Başkanlığı halkımızın yaşadığı konut, işyeri ve diğer yapılarla ilgili deprem tehlike haritalarını güncellemezken, aynı hükümetin bir başka bakanlığı kendi mühendislik yatırımları için ayrı bir deprem tehlike haritası kullanmaktadır. Tuhaf bir şekilde Türkiye’de iki ayrı deprem tehlike haritası vardır.
Adalarda gözlem
- Peki, 17 Ağustos Depremi’nin ardından afet yönetiminden “risk azaltma” anlayışına geçebildik mi?
Hayır. Depremden sonra bir çok üniversite ve kurum Marmara Bölgesi’nin deprem tehlikesini her ölçekte anlama amaçlı ve farklı yöntem ve yaklaşımlarla bilimsel araştırmalar başlattılar. Bu araştırmalardan biri de, bir aşamada benim de içinde yer aldığım, Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü, Almanya Potsdam’dan Yer Bilimleri Araştırma Kurumu (GFZ) gibi birçok önemli kurumdan araştırıcıların katkısıyla geliştirilen Prens Adaları Gerçek Zamanlı Deprem Gözlem Sistemi’dir (PIRES). Proje 2006’da başlamış ve her iki kurumun işbirliği ile Kuzey Anadolu Fayı’na (KAF) en yakın olan İstanbul’un Prens Adaları’nda toplam 16 deprem istasyonu kurulmuştu. Bu bilimsel araştırma, gelecekte İstanbul dahil Marmara’da birçok şehri ve yerleşmeyi tehdit eden “Büyük Marmara Depremi”ni yaratacak KAF’ın Marmara Denizi içindeki ana kolu Marmara Fayı’nın deprem kimliğini tanımayı amaçlıyordu. Prens Adaları’na yerleştirilen deprem istasyonlarının sayısal dağılımı şöyleydi: Büyükada 2, Heybeliada 1, Kınalıada 1, Burgazada 1, Alendros 1, Yassıada 5, Sivriada 5. Ayrıca, TÜBİTAK Yer ve Deniz Bilimleri Enstitüsü de bu projeye katkı sağlayan ve fay hareketleri nedeniyle adalarda oluşan konum değişme hareketlerini ölçen duyarlı ve gelişmiş birer GPS istasyonunu Sivriada ve Yassıada’ya kurmuştu. PIRES Projesi’nin Almanya GFZ’ye ve Türkiye KRDAE’ye toplam maliyeti personel maaşları hariç yılda 80 bin Dolar civarındaydı. Proje günümüze kadar her iki ülkenin deprembilim uzmanları tarafından özverilerle sürdürülürken bir olumsuz gelişme oldu. 1973 yılından bu yana tarihi, doğal ve arkeolojik nitelikleri ile tescil edilmiş olan ve dünyanın önemli bir “Açık Hava Müzesi” özelliğindeki bu 9 adadan Yassıada ve Sivriada’nın imara açılması gündeme geldi.
Adalardaki istasyonlar tek tek kaldırılıyor
- PIRES Projesi bu süreçten nasıl etkilendi?
Yassıada’nın “Tarihi Sit” özelliğini kaldıran, kültür ve turizm yatırımları için hem Yassıada’yı hem de Sivriada’yı imara açan “Uyanık Otorite” bu arada gazete ve TV’lerde Yassıada’yı “Demokrasi Adası” yapacaklarını ve bu vesile ile Sivriada’yı da turizme kazandırmak için bazı tesisler yapacaklarını açıkladılar. Takıye’ye ve mugalata teknikleri ve propoganda desteği ile bu adaların üzerinde aklınıza gelen her türlü ticari+turistik tesis ve bina inşa edilmesinin önü açıldı. Yapılan imar planlarına göre Yassıada’da yüzde 65, Sivriada’da yüzde 40 inşaat izniyle yapılaşmaya açıldı. Sözüm ona demokrasi havariliği ile göz boyanırken 5 yıldızlı oteller, bungalovlar, marinalar, lokantalar, fitness merkezleri, otoparklar vb yapılarak demokrasi getirilecek (!) olan bu adalara inşaat için TOBB devreye girdi. Hükümet Yassıada’yı “Demokrasi Adası” yapmaya kalkınca 2006’dan bu yana yürütülen PIRES projesinin o özel duyarlıkta bilim insanlarının özveriyle çalıştırdıkları deprem ve GPS istasyonları tamamen kaldırılmaya başlandı. Şu anda Yassıada’da 1 adet ve Sivriada’daki 5 adet PIRES istasyonu çalışıyor ama proje önemli derecede sakatlandı. Eğer Sivriada için de çizilen “Turizm Projesi” uygulama aşamasına geçerse bu adadaki istasyonlar da kalkacaktır. Belki kalan biriki tane de oradaki gürültüden işe yaramaz duruma gelecektir. Şimdilerde önemli uzuvları parça parça kesilen PIRES Projesi bu gidişle ve anlayışla ortadan kaldırılacaktır.