16 Ocak 2015 14:33
Prof. Dr. Gençay Gürsoy, yaklaşan seçimleri ve gündemdeki konuları değerlendirdi.
Evrensel'den Fatih Polat'a konuşan Gençay Gürsoy, "İktidarın yolsuzluklar meselesiyle ilgili göze alamayacağı hiçbir şey yok. İktidarı kaybetmek endişesi karşısında, Kürt siyasi hareketini yeniden boğma noktasına Türkiye’yi taşıyabilir. Seçimlerde 'iyi senaryo', HDP'nin barajı aşması ve CHP'nin oylarını yükseltmesiyle oluşacak çok güçlü bir parlamenter muhalefettir. 'Kötü senaryo' ise, iktidarın anayasayı değiştirebilecek çoğunluğa ulaşması ve parlamenter sistemi çökertecek başkanlık sistemini getirmesi olur" dedi.
Fatih Polat'ın Prof. Dr. Gürsoy'la yaptığı röportajın tam metni şöyle:
'Tarihi koşullar solun yan yana gelmesini zorunlu kılıyor'
Türkiye seçimlere nasıl bir ortamda gidiyor?
Genel koşullar bakımından karşılaştırmak çok uyumlu olmayabilir ama Türkiye’nin bugünkü durumu bana hep 1930’ların Almanya’sını düşündürüyor. Orada da malum, komünistlerle sosyal demokratlar, liberaller, demokratlar bir türlü yan yana gelemediler ve sonunda bildiğimiz büyük trajedi yaşandı. Türkiye’de şu anda öyle bir sistem kurulmak üzere ki, bunun yasal alt yapısı neredeyse tamamlanmak üzere. Ve dayandığı seçim dinamikleri bakımından kolay kolay sızma yapmayacak bir noktaya ulaştı siyasi iktidar.
Öte taraftan, sol içindeki demokrat güçlerin Türkiye’nin genel popülasyonu içinde oranı ne yazık ki yüzde 30’ları kolay kolay geçmiyor. Bütün bu sosyal demokrat, CHP’nin bütün geçmiş birikimine, solun son 30 yıllık birikimine rağmen, Kürt hareketine rağmen, Alevi muhalefetine rağmen oran aşağı yukarı bu. Yani varılabilecek toplam oy potansiyeli bundan daha fazlasını işaret etmiyor. İşin fenası, dünya ölçeğinde yapılan, özellikle Avrupa merkezli değil ama yani ikinci halka ülkeler açısından yapılan araştırmalarda da, her yerde aşağı yukarı oran bu. Rusya’da da oran bu. Yüzde 30 civarında bir muhalefet var, bunlar iyi kötü bir demokrasi, eşitlikçi bir sistem istiyorlar, fakat geriye kalan yüzde 70 çok dolaylı, dolaysız milliyetçi ilişkiler tarafından öylesine kumpasa alınmış durumda ki iktidar tarafından kolay kolay sarsılmıyor. Orta Asya cumhuriyetleri de öyle. İşte Azerbaycan çok tipik bir örnek. Doğu Avrupa’daki birçok ülke başta Macaristan olmak üzere aşağı yukarı böyle.
Dolayısıyla bugün Türkiye’de iktidar tarafından inşa edilmekte olan rejim, dünya ölçeğinde ayakta kalabilirliği, sürdürülebilirliği az çok kanıtlanmış rejimlere benzer hale geliyor. Beni ürküten bu. Bu Türkiye’nin tek başına yaşadığı bir şey değil, konjonktürel bir şey değil. Bu zaman içinde örgütlendi. Bir tarafta batının, neoliberal sistemin baskıları, ekonomik krizler, şunlar bunlar, son 20 yıl içindeki parlamenter demokrasinin yıpranması, yoksulluk, çıkışsızlık, Sovyetler’in çöküşünden sonraki, yeni bir dünya tasavvuru konusundaki ideolojik zaaf, bütün bunlar yan yana geldiği zaman, bu rejimlere büyük bir yaşama olanağı tanımaya başladı. Buna bir de Ortadoğu’nun cangılını ekle, yani zor bir durumla karşı karşıyayız. O zaman ne yapmak lazım diye düşünüyor insan. Türkiye’de Kürt siyasi hareketi gibi, geleceğini özgürlüklere ve demokrasiye zorunlu olarak bağlamış olan bir kitle var. Bunlara Alevileri de potansiyel olarak ekle. Türklerin iyi kötü bir demokrasi geçmişi var, bir sol geçmişi var. Toplasan sayısı ne kadar eder ayrı ama, en azından entelektüel hegemonya bakımından bugün hâlâ lafı dinlenen, ciddiye alınan, Fırat’ın batısında da bir potansiyel var. Tarihi koşullar bunların yan yana gelmesini zorunlu kılıyor bana göre.
'CHP’siz bir ittifakın büyük siyasi değişikliklere yol açabilecek bir seçim başarısı kazanması mümkün değil ama yine de anahtar bir parlamenter güç olması mümkün'
Bu çağrılar gösteriyor ki, bu zorunluluk en azından kabul edilme aşamasına gelmiş durumda. Herkes bu bakımdan kendi açısından bir şeyler yapma projesini hayata geçirmeye çalışıyor. Kürt hareketi başta olmak üzere, HDP başta olmak üzere. Fakat henüz bunun uygulanabilir bir formülü oluşmuş değil. Benim aklıma her şeye rağmen, bir sürü tartışmaya içerisinde taşısa da, yine önümüzdeki seçimler için hazırlanmış olan bir siyasi parti var. Kürt siyasi hareketinin içinde olduğu, iyi kötü HDP adını alarak Türkiye partisi olma yolunda adımlar atma aşamasında olan bir siyasi örgüt var, onun etrafında seçim konusunda böyle bir ittifak yapmak belki aşılabilecek güçler aşılabilirse eğer oradan bir şeyler çıkabilir. Ama işin içinde ‘CHP ne olacak?’ sorunu var. CHP’siz bir ittifakın büyük siyasi değişikliklere yol açabilecek bir seçim başarısı kazanması mümkün değil ama, yine de anahtar bir parlamenter güç olması mümkün.
HDP'nin parti olarak seçime girme kararını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Açıkçası başlangıçta ben bunu çok riskli görüyordum. Ama giderek bu risk göze alınabilir düşüncesi bende de yer etmeye başladı. Bir de şu, akıl yürütmenin cevabını arayınca buna hak verme noktasına geliyorum. Bu akıl yürütme de şu; önümüzdeki seçimlerde diyelim ki CHP’nin yüzde 2’lik, 3’lük oy farkı ile ulaşabileceği parlamenter avantaj nedir diye seçmen kendi kendine sorsa, sandık başına giden demokrat insanlar, muhalefet güçleri; ne cevap verecek bu soruya? Diyelim CHP’nin milletvekili sayısı, 15-20 tane ya da 30 tane daha artar. Bunun parlamenter demokrasi ve geleceğimiz açısından demokrasinin geleceği açısından kazandırdıkları ile HDP’nin barajı aşmasına imkan verecek yüzde 2’lik, 3’lük bir oy fazlası ne kazandırır diye seçmen kendi kendine sorsa; 50-60 milletvekili ile yer yerinden oynar parlamentoda. CHP’nin milletvekili sayısını 20 artırması ile HDP’nin 50 milletvekili ile parlamentodaki aritmetiği, onsuz hiçbir şey yapılamayacak bir noktaya taşımasını düşünün! Seçmen bunları karşılaştırırsa, HDP ya da o ittifak çerçevesinde oy kullanır diye düşünüyorum.
CHP böyle bir birliğin içine girmesi için zorlanmalı mı, o konuda da farklı görüşler var.
Ben ümitli değilim. Mutlaka zorlanmalı ama benim hissettiğim kadarı ile CHP içinde bu seçimlerde de mevcut potansiyelini kaybetmemek, milliyetçi oylar, CHP’nin geleneksel oyları, Kürt meselesi konusunda hassas tavırları... Bütün bu dengeleri çok fazla değiştirmek eğilimi yok gibi gözüküyor lider kadrosunda. Ama ben CHP içinde de, tabanda bu seçimlerde daha ortak harekete, ittifaka yönelecek oylar olacağını düşünüyorum.
HDP’nin parti olarak girmesinin AKP’ye giden Kürt oylarından bir kısmını geri getirebilir, yorumları da var. Katılıyor musunuz?
Katılıyorum. Şu anda bile bunu hissediyorum. Kişi kişi de tanıdığım aileler var, bunları açık açık söylüyorlar artık. Bu noktada HDP’yi destekleyecek eski AKP’li Kürt oyları mutlaka var. Batıda bugüne kadar varoşlarda yaşayan her seçimde dengeleri hesaplayıp AKP’ye kayan Kürt oylarında bu tarafa doğru bir yönelme olduğunu hissediyorum. Buna ait deliller var. Türk entelijansiyası içinde, demokrat insanlar arasında da ben, akademisyenler içinde, bu orta sınıf Gezi potansiyeli, Gezi gençliği arasında da seçim noktasına geldiği zaman iyi kötü bir ittifak zemini olduğu taktirde HDP’ye yönelecek önemli bir oy kaynağı olacağını ümit ediyorum.
Gezi demişken, Birleşik Haziran Hareketi ile HDP arasında seçimlere yönelik olarak bir ortak hareket imkanı görüyor musunuz?
Ben görüyorum. Yani en azından HDP cephesinden bunun önemsendiğini biliyorum. Şimdiden zannediyorum bazı temaslar da başladı. Birleşik Haziran Hareketinin bütün bileşenlerini kapsar mı, kapsamaz mı bilemem. Muhtemelen fireler olacaktır. Ezelden beri Kürt meselesine biraz şaşı bakan bir damar da var bileşenler arasında. Onları dışta bırakırsak, geri kalanı, işte ÖDP ve önemli bir bölümü, eğer kişisel tarihlerin travmaları bir tarafa atılabilirse bütün bu psikolojik engeller, bariyerler aşılabilirse, ki koşullar artık bunların dikkate alınmaması gerektiğini bize söylüyor; Haziran Hareketi ile bir ortak hareket doğabilir ümidini taşıyorum ben.
O tarafa mikrofon uzatınca, ‘Kürt siyasi hareketinin vesayetiyle siyaset yapmanın zorluğu’ gibi kaygılar ifade ediliyor...
Bunda tabii haklılık payı var. Ama Türkiye öyle bir noktadan geçiyor ki, vesayetsiz bir siyasi iş birliğinin ihtimali var mı diye düşünüyorum; böyle bir şey yok. Daha bir süre Kürt siyasi hareketi kendi geçmişinden gelen siyaset yapma tarzını sürdürecektir. Ama HDP’nin kısa geçmişinde görüyoruz ki, bunlar da HDP’lileşme ile birlikte çok dramatik bir hızla olmasa bile, daha demokrat, daha katılımcı bir anlayışa doğru evriliyor. Biraz daha sabırlı olmak lazım diye düşünüyorum. Olağanüstü tecrübelerden geçmiş, ne dersek diyelim dünyada örneği olmayan, kadın özgürleşme hareketini başlatabilmiş, yürütebilmiş; çok kritik aşamaları başarıyla geçmiş, bunun doğurduğu belki bir aşırı güven zaafı da var, onu da söylemek lazım. Ama dediğim gibi bir de dikkate alınması gereken olağanüstü bir tecrübe birikimi var. Bu aşırı öz güveni biraz endişe ile izliyorum ben. Zaman zaman Kürt siyasi hareketi tarafından, parti olarak mı girelim, yine bağımsızlarla mı girelim diye tartışılırken, ‘Parlamentoya girmese ne olur, gerisini devlet düşünsün, iktidar düşünsün’ sözleri bir taraftan yüreklendirici bir cesareti ima ediyor; ama bir taraftan da, peki 1990’lı yılları yeniden yaşama tehlikesi, işte olağanüstü haldi, her gün kan gövdeyi götüren bir ortamı göze almak doğru mu, endişesini de insanda doğuruyor. Ama ben her şeye rağmen, tecrübenin, yine de demokratik parlamenter sistemi ayakta tutmak konusundaki reflekslerin galip geleceği inancındayım Kürt siyasi hareketi içinde de. Koşullar ne kadar zorlarsa zorlasın, 1990’lara dönme konusunda sakar davranmayacaktır Kürt siyasi hareketi diye düşünüyorum. Ama tabi iktidarın bu kadar hoyratlığı göze alan ve lider kadrosunun bugünkü yolsuzluklar meselesiyle ilgili kendi geleceklerinin riske edilmesi tehlikesi karşısında göze alamayacakları hiçbir şey de yok. Ellerinden gelse böyle bir iktidar kaybetmek endişesi karşısında ordu ile ittifak yapıp, Kürt siyasi hareketini yeniden boğma noktasına Türkiye’yi taşıyabilir, korkusunu da dile getirmek lazım.
Şu anda sürecin de son derece gergin gittiğini görüyoruz. Cizre’de 14 yaşındaki Ümit Kurt polislerce öldürüldü. Yargıtayın 9''uncu Dairesi, KCK Cizre davasında Kürt siyasetçilerin cezasını onadı. Sizce açık bir savaş haline gelmeden Türkiye kendisini seçimlere atar mı?
İktidarın şimdiki akıl vericilerinden insanların -isim telaffuz etmeyeyim-, Türkiye’nin sosyal yapısı konusunda da bilgi birikimi olan insanların söylediklerine bakılırsa, iktidar seçime yaklaştıkça daha uzlaşıcı tavır alacaktır diyorlar. Bunlara ne kadar inanmak, güvenmek lazım ben emin değilim. Ama benim de hissettiğim bu, bu kadarını göze alamayacaktır diye düşünüyorum. Paris’teki son olay, Ortadoğu’nun çelişkilerinin Türkiye’ye bulaştı bulaşacak boyutları, aslında bir yandan bulaşmış durumda da, işte o boyutlarda Türkiye’yi sürükleme ihtimali olduğu bir yerde bunu körüklemeyi göze alabilecek kadar çılgın bir iktidar iradesini ben çok fazla muhtemel görmüyorum. Her şeye rağmen oradaki bazı fren mekanizmaları işi bu noktaya vardırmayacaktır diye düşünüyorum.
Çeşitli olasılıklarıyla birlikte seçimden sonrası için nasıl bir siyasi tablo öngörüyorsunuz?
İyi senaryoyu düşünelim. Parlamentoda Kürt siyasi hareketi ile birlikte anahtar bir demokrasi gücü olarak HDP. CHP’nin bir miktar oy yükseltebileceğini düşünebiliriz. Ama yine bir AKP iktidarı. Bu sefer çok güçlü bir parlamenter muhalefet, anayasa değişikliği yapmaya imkan vermeyecek bir çoğunluk sağlanması ihtimali iyi senaryo. Yani 330’a ulaşamayacak AKP. O zaman iyi kötü bir uzlaşma zemini oluşturmaya mecbur kalacak. O uzlaşma zemininde de 50-60 kişilik bir demokrat, eşitlikçi potansiyel, zorlayıcı bir neden olabilecek. Yasalar adım adım değiştirilecek. Anayasa değiştirilecek. Ve hani parlamenter sistemin bizim ülkemizin koşulları içinde olabilecek en demokratik yapısı çıkabilecek ihtimali iyi senaryo.
Kötü senaryo, parlamenter sistemin de çökeceği, yani iktidarın bütün o anayasayı değiştirecek güçte, başkanlık sistemini getirecek güçte bir parlamenter çoğunluk kazanması. Bu durumda önümüzdeki dönem son derece güç ve çatışmalı bir dönem olabilir diye düşünüyorum. İşte bu yüzdendir ki, bunu iki taraf da kolay kolay göze alamaz diye düşünüyorum. Bölgenin koşulları, dünyanın geldiği kritik nokta dikkate alındığı zaman bu ihtimalin çok ön planda olmayacağını ümit ediyorum. Beklentim de o.
© Tüm hakları saklıdır.