Gündem

Türkiye'nin 2. Berfo Ana'sı 21 yıldır PKK'nın kaçırdığı oğlunu bekliyor

Askerliğini yaparken 21 yıl önce PKK tarafından kaçırılan Şahabettin Bektaş’ın ailesi çözüm süreciyle umutlandı ancak devlet kaçırılan erin akıbetini bilmiyor

16 Mart 2013 12:08

Erzincan’da 21 yıl önce askerlik yaparken gittiği hastaneden döndüğü sırada kaçırılan Trabzonlu Er Şahabettin Bektaş’ın ağabeyi ile 80 yaşındaki annesi Ayşe Bektaş, PKK’nın elindeki sekiz rehinenin kurtarılma sürecinde umutlandı. Ancak umutları boşa çıktı. Bektaş ailesi Şahabettin’in Kuzey Irak’ta unutulduğunu söylüyor. Ağabey Mustafa Bektaş, “Ölüsü olan bir gün kaybı olan her gün ağlar” diyor. Ama yine de 21 yıl olmasına rağmen umutlu olduklarını da sözlerine ekliyor.

Şahabettin Bektaş, 7 Eylül 1992’de Erzincan’ın Tercan İlçesi’nde askerliğini yapıyordu. Diş tedavisi için gittiği hastaneden dönerken Erzincan- Erzurum karayolunu kesen PKK’lılar tarafından kaçırıldı.

Ağabey Mustafa Bektaş dönemin milletvekilleri Kemalettin Göktaş ve Fethullah Erbaş’ın yardımıyla kardeşi Şahabettin Bektaş’ın 1997 ve 1998’de sağ olduğunu, Irak-İran sınırında bir yerde tutulduğunu öğrendi. Ancak 15 yıl geçmesine rağmen ne ailesi ne de yetkililer kendisinden bir haber alamadı.

Abdullah Öcalan ile devlet arasında başlayan barış görüşmelerinden sonra PKK’nın elindeki sekiz kamu görevlisinin kurtarılması için BDP, İHD ve Mazlumder tarafından oluşturulan heyet Bektaş ailesi için bir umut ışığı oldu. Ancak, Bektaş ailesi serbest bırakılan rehineler arasında Şahabettin Bektaş’ı göremeyince tekrar yıkıldı.


Genelkurmay’ın haberi yok


Taraf gazetesinden Hüseyin İstemil'e konuşan Ağabey Mustafa Bektaş, haberlerde askerlerin serbest bırakılacağını duyunca BDP Muş Milletvekili Sırrı Sakık’a sözlü ve yazılı olarak durumlarını anlattığını ancak herhangi bir sonucun çıkmadığını ifade etti. Mustafa Bektaş şöyle devam etti:

“Bir yıl önce Genelkurmay Başkanlığı’na yazı yazdım. Kardeşim Şahabettin ile ilgili bir bilgi var mı diye. Bana gelen cevapta ‘Bizim bir bilgimiz yok sizin varsa bizimle de paylaşın’ diyordu. Diyarbakır’a gidip heyete ‘Ben de geleyim siz kardeşimi tanıyamazsınız. Onu ancak ben tanırım’ dedim. Bana ‘Biz sana döneceğiz’ dediler. Ama kimse bana bir dönüş yapmadı. Bensiz gittiler. Rehineler serbest bırakılıp getirilirken bütün aile, akraba ve komşular televizyonun karşısında bir heyecanla bekledik. Ama okunan isimler arasında kardeşimin ismi söylenmedi. O heyecanımız tekrar hüzne dönüştü. Yıkıldık. Ölmüşse bile cesedini, kemiklerini bize versinler, buna bile seviniriz. Çünkü ölüsü olan bir gün kaybı olan ise her gün ağlar. 21 yıl oldu ama hâlâ umutluyuz. Tek istediğimiz durumunu öğrenmek. Sağ ise dönmesi, ölü ise mezarının olması.”