Çeviri: İnan Ketenciler
Stefan Simanowitz *
Hatice Kılıç ve üç kızı bir ay önce karanlık bir gökyüzü altında, İzmir’deki Şakran Cezaevi’nin önünde bekliyordu. Hava buz gibiydi ama soğuğu hissetmediler. Bütün ilgileri demir kapılara odaklanmıştı ve çok yakında açılacak o kapılardan – eşinin kocası ve çocuklarının babaları olan – Taner Kılıç yürüyerek çıkacak ve onlara sarılacaktı.
O günün erken saatlerinde İstanbul’daki mahkeme bir avukat ve Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı olan, geçen hazirandan beri terörizm suçlamasıyla tutuklu bulunan Taner Kılıç’ın şartlı tahliyesine karar vermişti. Karısı ve çocukları mutlu bir beklentiyle onu cezaevinden almak için gelmişlerdi.
Gece yarısından hemen sonra cezaevi kapıları açıldı ve Taner Kılıç bir polis aracıyla getirildi. Ancak özgür bir adam değildi. Salıverilmek yerine ailesinin önünden arabayla geçirilerek askeri bir cezaevindeki başka bir hücreye götürüldü. Karşılama partisi için bekleyenlerden habersiz olarak İstanbul’daki savcı karara itiraz etmiş ve ikinci bir mahkeme bu itirazı kabul etmişti.
Zayıf suçlamalar
Kılıç suç işlemedi. Otoritelerin 2016’daki darbe girişimini gerçekleştirenlerin kullandığını söylediği mesajlaşma uygulaması ByLock’u indirdiği yönündeki asılsız bir iddiayla “terör örgütü üyeliği”yle suçlanıyordu. Ancak demir parmaklıkların arkasında geçirdiği 9 ayın ardından, bu iddiayı kanıtlamak için inandırıcı bir delil bulunamadı. Tam aksine, iki adli uzman telefonunda ByLock izine hiç rastlanmadığını ortaya çıkardı. Ancak suçlu bulunursa 15 yıla kadar hapis cezası alabilir.
Aralık ayında, yetkililer ByLock kullandığı iddiasıyla tutuklanan binlerce kişinin dosyasıyla ilgili hatalar yapıldığını itiraf etti. 11 bin 400’den fazla kişiye ait cep telefonlarının yer aldığı bir liste yayımlayarak onları bu suçlardan akladılar. Bu, cezaevinden toplu tahliyelerle sonuçlandı. Ancak ne yazık ki, Taner Kılıç onlardan biri değildi.
Kılıç, 2016’daki başarısız darbe girişiminin ardından alınan sıkı önlemler kapsamında haksız yere tutuklanan binlerce insanın güçlü bir sembolüne dönüştü.
Gazeteciler tutuklu
İki hafta önce, Ahmet Altan, Mehmet Altan ve Nazlı Ilıcak, darbe girişimine müdahil olmaktan ceza alan ilk gazeteciler oldular. Sadece işlerini yaptıkları için “hükümeti düşürmeye teşebbüsten” ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırıldılar.
Acı bir ironiyle “anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs”ten hüküm giymesi, Anayasa Mahkemesi’nin Mehmet Altan hakkında geçen ay özgürlük, güvenlik ve ifade özgürlüğü gibi anayasal haklarının ihlal edildiği gerekçesiyle verdiği tahliye kararını ortadan kaldırmayacak. Yerel mahkeme kararı uygulamayı reddederek anayasayı takmadı.
Başka bir ülkede böyle bir durum anayasal bir krize yol açardı. Türkiye’deyse baskının daha da sıkılaştığı hissedildi ve tepki birkaç cesur sesle sınırlı kaldı.
Gazeteciler için dünyanın en büyük hapishanesi olan Türkiye’de Altan hakkında verilen bu karar, uydurma davalarda terörizmle suçlanan onlarca gazeteci için soğuk bir emsal oluşturuyor.
Ama uluslararası tepkiler de büyüyor. Birleşmiş Milletler Düşünce ve İfade Özgürlüğü Özel Raportörü David Kaye, Altan hakkında verilen kararın “Türkiye’de gazeteciliği, ifade ve basın özgürlüğünün kalıntılarını da ciddi şekilde tehdit ettiğini” söyledi. Bir ay önce, Taner Kılıç için verilen tahliye kararı bozulunca 5 BM uzmanı Türk yetkililere “Taner Kılıç’ı derhal serbest bırakıp hakkındaki terörizm suçlarının düşürülmesi” çağrısında bulundu.
Umutlu bir aile
Kasım ayındaki ikinci duruşmadan Kılıç’ın ortanca kızı Gülnihal’le yaptığım sohbette, durumunun uyanmak için beklediği bir kâbus gibi olduğunu söylediğini hatırlıyorum.
Bana bunun “zaman geçince normalleşen bir şey olmadığını” söylemişti ve “Tam tersine, babamın tutuklanmasına katlanmak her geçen gün daha da zorlaşıyor” demişti.
Ancak yine de o ve ailesi kararlı duruşunu sürdürüyor. Babalarının davasının, işlerini yapmaya devam etmeleri halinde Türkiye’deki insan hakları savunucularının da aynı suçlamalarla karşı karşıya kalabilecekleri yönünde bir uyarı olduğunu biliyorlar. Ve Taner Kılıç’ın tarihin doğru tarafında olduğunu da biliyorlar.
Gülnihal, geçen ay babasının tekrar hapse gönderilmesini gördükten az sonra, “Babamla gurur duyuyorum ve onun kızı olduğum için şanslı olduğumu hissediyorum. Her zamankinden fazla” demişti:
“Babamın serbest bırakılması için savaşmaya devam edeceğiz ve ailem bizim acımızı paylaşarak dayanışma gösteren herkese müteşekkir.”
* Stefan Simanowitz Uluslararası Af Örgütü Avrupa, Türkiye ve Balkanlar Medya Menajeri. Taner Kılıç’ın ikinci duruşmasına katılan delegasyonun bir parçasıydı.