Hürriyet yazarı Deniz Zeyrek, "Fransız Gazeteci Loup Bureau’nun Türkiye’de tutuklu olması, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un çizmeye çalıştığı 'başarılı dış politika' fotoğrafının ortasında büyük bir boşluk gibi duruyor" dedi. Macron için, "Kamuoyu baskısı yüzünden, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı her aradığında Suriye, AB, uluslararası göç gibi önemli dünya meselelerinden önce 'tutuklu Fransız gazeteci' meselesini konuşmak zorunda kalıyor" diyen Zeyrek, "Türkiye’de tutuklu bir Fransız’ı serbest bıraktıramamak, Fransa’nın lideri olma arzusundaki Macron’u çok zorluyor" ifadesini kullandı.
Hürriyet'te Deniz Zeyrek'in "Macron’un Türkiye sorunsalı" başlığıyla (4 Eylül 2017) yayımlanan yazısı şöyle:
Fransız kamu televizyonu (Bizim TRT’nin muadili) France 2’nin cumartesi geceleri 23.00’te başlayıp neredeyse sabahın ilk saatlerine dek süren popüler programı On N’est Pas Couche (Uyumuyoruz), yeni sezonuna 2 Eylül’de başladı.
Yayınlandığı her gece 1.5 milyon insanın izlediği programın ilginç bir formatı var. Başarılı gazeteci/sunucu Laurent Ruquier, gece boyunca sanat, edebiyat ve müzik dünyasından 5-6 konuk ağırlıyor. Her programda ayrıca bir de ana konuk oluyor ve siyasetçiler arasından seçiliyor.
Ruquier’nin program ortağı olan iki önemli yazar da hem gündemi yorumluyor hem konuklara sorular yöneltiyor. “Sorular yöneltiyor” demek aslında hafif kalır, adeta konukları köşeye sıkıştırıp, sağlı sollu sorularla dövüyor.
Programın açılışında, ana ekranda fotoğraflar beliriyor. Konuklar fotoğraflardan birini seçiyor ve ardından o fotoğrafla ilgili bir haber videosu yayınlanıyor.
İlk seçilen fotoğraf, labrador cinsi siyah bir köpeğe aitti.
Elysee'nin yeni 'First köpeği' Nemo
Video haber, Elysee Sarayı’na 28 Ağustos’ta gelen 2 yaşındaki bu labradorun Fransa’nın yeni “Başkanlık Köpeği” olduğunu anlatıyordu. Köpeğe Jules Vern’in “Denizler Altında 20 Bin Fersah” ve “Esrarlı Ada” romanlarının başkahramanı Kaptan Nemo’nun adı verilmişti.
Haber videosu dönerken sunucu Ruquier de Fransa Devlet Başkanı Emmanuel Macron’u hicvediyordu. Başkan olduktan sonra ilk işi Beyaz Saray’a bir köpek almak olan Obama’ya ve önceki Cumhurbaşkanı Hollande’a özendiğini ima ediyor, Macron’un Nemo’yu “dünya lideri” olma yolunda atılmış bir halkla ilişkiler adımı gibi gösteriyordu.
‘Fransa lideri’ olmak 'Dünya Liderliği'nden mi geçiyor
Aslında Macron’un dünya lideri olma çabası Nemo ile sınırlı değildi.
Bir süre önce Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’i Versailles Sarayı’nda ağırlamıştı. ABD Başkanı Donald Trump için seçtiği mekân ise ünlü aşçı Alain Ducasse ile birlikte nam salmış Eiffel Kulesi’nin ikinci katındaki Jules Vernerestoranıydı.
Diğer taraftan Libya’da çatışan iki grubun liderini Paris’te ağırlayarak, eylüldeki BM Genel Kurulu sırasında ABD, Rusya, Türkiye ve İran’ın yönlendirdiği Suriye sorununa dahil olmaya çalışarak, Elysee’de Libya, Çad, Nijerya ile Almanya, İtalya ve İspanya liderlerinin buluştuğu bir göç zirvesi yaparak, “büyük dünya meselelerinin çözümünde Fransa da var” mesajı veriyordu.
Peki Macron, dünya meselelerine neden bu kadar dört elle sarılıyor?
Bu soruyu, uzun yıllardır Paris’te yaşayan ve Fransa siyasetini çok yakından takip eden CNN Türk’ün Paris temsilcisi Arzu Çakır Morin’e sordum.
Yanıtı çok netti:
“İçeride çok sıkıştı. Çalışma yasasını çıkarmak istiyor. Bir tarafta patronlar ‘geri adım atma’ diye bastırıyor, diğer tarafta sendikalar genel grev kartını göstermiş. Kamuoyu desteğini üç ayda yüzde 33’e kadar düşürerek önceki cumhurbaşkanlarına göre talihsiz bir rekor kırdı. Bunları, Hollande’ın dış politikadaki büyük yanlışlarını düzelterek gidermeye çalışıyor. Kendisiyle ilgili eleştiri cümleleri hep, ‘ama dış politikayı iyi götürüyor’ diye bitiyor.”
Macron'un 'tutuklu Fransız gazeteci' sorunu
Fransız Gazeteci Loup Bureau’nun Türkiye’de tutuklu olması, Macron’un çizmeye çalıştığı “başarılı dış politika” fotoğrafının ortasında büyük bir boşluk gibi duruyor.
Kamuoyu baskısı yüzünden, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı her aradığında Suriye, AB, uluslararası göç gibi önemli dünya meselelerinden önce “tutuklu Fransız gazeteci” meselesini konuşmak zorunda kalıyor.
Türkiye geri adım atmayınca da “Türkiye’de tutuklu bir Fransız’ı serbest bıraktıramamak”, Fransa’nın lideri olma arzusundaki Macron’u çok zorluyor.
Ankara ile benzer sorunlar yaşayan Alman Şansölyesi Angela Merkel de kendisini Türkiye’ye karşı ortak bir politika izlemeye zorluyor.
Özetlemek gerekirse, Türkiye için “vaka-i adiye” gibi duran bir tutuklama kararı, Fransa ve Macron için bir “olmak ya da olmamak” boyutunda bir prestij meselesine dönüşmüş.
Son yaşanan gerilimin ardından Türkiye-Fransa ilişkilerine biraz da bu pencereden bakmak gerek.