Gündem
BBC Türkçe

Türkiye'de müfredat değişikliği: İdeolojik mi, bilimsel mi?

En çok Evrim Teorisi ve Cihat kavramı başlıklarıyla tartışılmış olsa da Milli Eğitim Bakanlığı'nın bu yıl 1,5 ve 9'uncu sınıflarda uygulamaya sokacağı müfredat çok daha geniş kapsamlı. Bakanlık "Katılımcı bir süreç ile belirlendi" dese de, müfredata veli

29 Nisan 2018 20:30

"15 Temmuz darbe girişimi sonrası büyük sıkıntı yaşadık. Bizim öğretmenimiz Atatürkçü olmasına karşın bir hafta boyunca bu konuyu işlemek zorunda kaldı. Savaş görüntüleri, şiddet görüntüleri... Oğluma sordum, ne anladın diye. Yalan yanlış bir şeyler sıraladı."

Fulya Hanım iki çocuk annesi. 38 yaşında. Çocuklarından biri bu sene okula başlayacak, Diğeri ise bu yıl ilkokuldan mezun olmuş. Aslında Fulya gerçek ismi değil. Kimliğini korumak amacıyla bu haberde kendisini bu isimle anıyoruz.

Fulya Hanım, "15 Temmuz panosu Gençliğe Hitabe gibi oldu. Bundan çok rahatsız oldum," diyor. Sözlerini şöyle sürdürüyor:

"Zorunlu din dersinin dördüncü sınıfta verilmesinin de mantıklı olmadığını düşünüyorum. Bence din eğitimi ailede verilmeli.

"Türkiye'de eğitim zaten laik değildi. Zaten din dersi vardı. Yine dua ezberletiliyordu. Hep Türk-İslam sentezi anlatılıyordu. Ama şimdi cihat kavramının müfredata eklenmesi korkunç bir şey."

Milli Eğitim Bakanlığı, bu yıl 1,5 ve 9'uncu sınıflarda uygulamaya sokulacak yeni müfredatı çeşitli basın toplantılarıyla açıklamaya, kamuoyunun kaygılarını gidermeye çalışıyor.

Müfredatla ilgili en çok tartışılan konular arasında Evrim Teorisi'nin eğitim programından çıkarılması, cihat kavramının eklenmesi, Atatürkçülüğe ve cumhuriyetin kazanımlarına dair bölümlerin azaltılması gibi başlıklar var. Yeni müfredatta 15 Temmuz darbe girişimine de özel bir yer ayrılıyor.

Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz, bu hafta İstanbul'da düzenlediği basın toplantısında; müfredatta gereksiz, çağ ile uyumu kalmamış, tekrar eden konuları kaldırdıklarını 100 bine yakın değişiklik yapıldığını, ancak sadece bazı başlıkların tartışıldığını, bunun da 'insaflı olmadığını' söyledi.

Bakan Yılmaz ayrıca, müfredatın tüm kamuoyunun görüşlerine açıldığını, demokratik bir şekilde herkesin görüşlerinin alındığını da sözlerine ekledi.

Yılmaz, müfredattaki tartışmalı konularla ilgili olarak özetle şu açıklamaları yaptı:

Yenilenen müfredatta adalet, dostluk, dürüstlük, öz denetim, sabır, saygı, sevgi, sorumluluk, vatanseverlik ve yardımseverlik gibi değerlerin odağa konduğu belirtiliyor.

Toplam 51 müfredat ekseninde kapsamlı bir yenileme çalışması yapıldığı, taslak müfredatların MEB'in internet sitesinde Ocak ayında 27 gün süreyle askıya çıkarıldığı, bu askı sürecinde 184 bini aşkın kişinin görüşlerini belirttiği ifade ediliyor.

Ancak Eğitim Reformu Girişimi'nden Aysel Madra, "Müfredatların askıya çıkarılması olumlu ama süreç daha iyi yönetilmeliydi" görüşünde.

Madra, "Öğretim programlarını kimlerin hazırladığı kamuyla paylaşılmadı. Kimler hazırladı, hangi akademik referanslar kullanılarak hazırlandı, ne kadar sürdü? Bunlar kapalı kapılar arkasında yapıldı. Süreçte bir şeffaflık yaşanmadı. Bu hesap verilebilirlik açısından çok olumlu değil," diyor.

Madra ayrıca kendilerine bu kadar kapsamlı değişiklikleri değerlendirmeleri için tanınan sürenin de çok dar olduğunu vurguluyor.

Eğitim Reformu Girişimi'nin, önde gelen yedi akademisyenin de görüşleri alınarak Ocak ayında açıkladığı taslak müfredat hakkındaki raporunda da , müfredatın hayata geçmesi öncesinde pilot çalışmaların yapılması, öğretmenlerin iyi bir eğitimden geçirilmesi, yararlanacakları ders kitaplarının uzmanlarca hazırlanması gibi önerilerde bulunuluyor.

Aysel Madra, bu konularda da net bir bilgiye sahip olmadıklarını vurguluyor:

"Öğretim programları son haline ulaşmadan öğretmenler için eğitimler verilmeye başlandı. Ders kitaplarını yazma süreci ne zaman başladı? Kaç eğitim verildi? Öğretmenlere bu eğitimleri kimler veriyor? Ders kitaplarını kimler hazırlıyor? Bunlar da kamuoyuyla paylaşılmadı. Bunlar çok önemli sorular."

Eğitim ve Bilim İşgörenleri Sendikası (Eğitim-İş) Başkanı Orhan Yıldırım da benzeri görüşleri dile getiriyor.

Yıldırım, "Müfredat çalışması çok önemli bir konu. Tüm Türkiye'nin hem bugününü hem yarınını ilgilendiren bir konu. Böyle bir çalışmanın ciddi, bilimsel, akademik düzeyde yapılması gerekiyordu. Ancak izlenen yol ve yöntem bu olmamıştır," diyor ve sözlerini şöyle sürdürüyor:

"Müfredatı hazırlayan akademisyenlerin konunun uzmanları olmadığını görüyoruz. Böyle bir çalışma için kendini yetiştirmiş uzmanlar var. Bu uzmanları bu çalışmanın içine davet etmeleri gerekiyordu. Ama ne yazık ki bu olmadı.

"180 binin üzerinde görüş beyan edildi diyorlar. Peki bunların kaç bini taslak müfredatın aleyhinde görüş bildirdi? Bu aleyhte görüş bildirenlerin bildirdiği konular üzerinde hangi değişiklikler yapıldı? Bugüne kadar böyle bir açıklamaları yok. Bu katılımcılık değildir. Bu müfredat biraz tepeden inme. KHK gibi."

Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim-Sen) Başkanı Feray Aytekin Aydoğan müfredatın ideolojik nedenlerle değiştirildiği görüşünde:

"Aslında bu süreç, Nisan 2012'de 4+4+4 yasasının hayata geçirilmesiyle başladı. O günden itibaren kindar-dindar nesil çağrıları, yeni bir Türkiye inşa ediyoruz, yeni bir rejim inşa ediyoruz çağrıları başladı. Eğitim sistemini bunun üzerinden şekillendireceğiz açıklamaları yapıldı. Bu müfredat değişikliği de bu açıklamaların, bu ideolojinin devamıdır. Bilimi reddeden bir müfredattır bu müfredat."

Eğitim Reformu Girişimi'nden Aysel Madra da gerek din dersinin yeni müfredatta da zorunlu olduğuna, gerekse dinle ilgili seçmeli ders sayısının çok olmasına dikkat çekiyor.

"Seçmeli derslere baktığınızda İslam diniyle ilgili üç seçmeli ders var. Sosyal Bilgiler'de de İslam medeniyeti, İslam tarihi gibi seçmeli dersler eklendi. Kaç çocuk bu seçmeli dersleri seçecek bilmiyoruz. Bu derslerin kaçı halk tarafından talep ediliyor, ne kadarı hükümet tarafından bastırılıyor, bilmiyoruz. Ama sayılarının arttığı gerçek. Bu da dinin eğitimde sistematik olarak kullanıldığını gösteriyor."

Madra, müfredattan "hayatın başlangıcı ve evrim" konu başlığının çıkarılması, evrim teorisine dair diğer konuların tutulmasının da sorunlu olduğunu düşünüyor:

"Öğrencilerin mutasyon, adaptasyon gibi konuları anlamak için önce evrim teorisini anlamaları gerekiyor. Bütün bunları açıklayan genel çerçeve evrim teorisi. Bunu siz müfredattan kaldırıp evrim teorisiyle açıklanması gereken diğer kavramları tuttuğunuzda öğrencileri ister istemez ezbere teşvik ediyorsunuz."

Eğitim-İş Başkanı Orhan Yıldırım da aynı görüşü savunuyor:

"Kaldırdıkları en temel başlık. Evrimin din öğretiminde istenildiği şekliyle, insanın oluşumunun Adem ve Havva'dan yaratıldığı şeklinde algılanmasını istiyorlar. Ama evrim teorisinin temelini işlemediğiniz zaman öğrencileri bilimsel düşünme yönteminden uzaklaştırıyorsunuz."

Milli Eğitim Bakanlığı'ndan (MEB) BBC Türkçe'ye yapılan açıklamada ise "konunun Evrim Teorisinin taraftarları ve karşıtları şeklinde ikiye bölünmüş bir tarafgirlikle ele alındığı" görüşü dile getiriliyor. Bakanlık açıklamasında özetle şöyle deniliyor:

"Evrim teorisinin kavram setinde yer alan adaptasyon, uyum; biyolojik çeşitlilik; doğal seçilim/seleksiyon, yapay seçilim/seleksiyon; kalıtım; mutasyon; rekombinasyon; varyasyon vb. konular biyoloji programında yer almaktadır.

"'Biyoloji dersinde evrim kalkmıştır.' savı ve söylemi, 2017 programı öncesinde yürürlükte olan programdaki "Hayatın Başlangıcı ve Evrim" ünite adının olmamasına dayandırılan nominalist ve (ön)yargılı bir hükümdür. İşin gerçeği şudur:

"Önceki programın 'Bu ünitede öğrencilerin; hayatın ilk ortaya çıkışı ve evrim ile ilgili bilgi kazanmaları amaçlanmaktadır.' amaç cümlesiyle başlayan konu kapsamındaki "12.4.1.1. Hayatın ortaya çıkışı ile ilgili görüşleri özetler." kazanımının çıkarılmış olmasıdır. Zira bu kazanım çerçevesinde biyogenez, ototrof hipotezi, fosil, panspermia, heterotrof hipotezi, jeolojik zamanlar kavramlarının/terimlerinin içerik ve göndermelerinin ele alınması beklenmekteydi. Başka şekilde söylersek bu anahtar kelimelerle hayatın başlangıcına dair düşüncelerin (açıklama, teori) aktarılması, aynı zamanda da bu konudaki bilim ve düşüncenin gelişiminin kronolojik bir mantıkla verilmesi istenmekteydi. Program geliştirme sürecinde görev alanlar olarak lise seviyesindeki bir öğretim süreci için bu konuyu seviye üstü bulduk."

Eğitim-İş Başkanı Orhan Yıldırım ise müfredatla ilgili tartışılan bir diğer konunun, cihat kavramının müfredata eklenmesinin de evrim teorisi tartışmaları kadar mühim olduğunu söylüyor. Yıldırım, hükümetin bu kavrama getirdiği tanımların kamuoyunun algısıyla örtüşmediği görüşünde:

"Herhangi bir camiden çıkan herhangi birine cihat kelimesinden ne anladığını sorun. Yüzde 99'u cihat kavramını şu anda Ortadoğu'daki savaşın temel faktörü olarak algıladığını söyleyecektir. Hükümetin süslü kelimelerle cihat kavramını çok olağan bir sözcükmüş gibi ifade etmelerine müsaade etmeyeceğiz."

Gerek Eğitim-İş gerekse Eğitim-Sen yeni müfredata karşı öğretmenler, veliler ve öğrencilerin katılacağı paneller düzenleyeceğini belirtiyor.

Eğitim-Sen Başkanı Feray Aytekin Aydoğan, "Her türlü eylem ve etkinlikle bu müfredatın memleketimiz, ülkemiz için karanlığa teslim olmak olduğunu, bu ülkeye yapılabilecek en büyük kötülük olduğunu, bilimi reddeden bir müfredatın çocuklarımıza yapılacak en büyük kötülük olduğunu dile getirmeye devam edeceğiz," diyor.

Eğitim-İş Başkanı Orhan Yıldırım ise sözlerini şöyle tamamlıyor:

"Bu müfredat eğitime karşı yapılmış bir darbedir. İlla silahlı darbe olmaz bir ülkeyi tamamen dağıtmak için. Siz bir ülkenin eğitimine böyle darbe yaparsanız, bu ülkenin gelişmiş ülkeleri yakalaması asla mümkün olmayacaktır. Muasır medeniyetler seviyesine çıkmamız bu müfredatla söz konusu bile olamaz."

Haber, değiştirilmeden kaynağından otomatik olarak eklenmiştir