Gündem

Türkiye'de 'devlet gazeteleri ve memur gazeteciler' dönemi

"Başbakan'ın memleketi Konya'da olduğu gibi 10 yerel gazete aynı birinci sayfa ve aynı manşetle yayımlanıyor"

14 Nisan 2016 22:52

Zülfikar Doğan*

Radikal Gazetesi 25 Mart 2016’da 20 yıllık yayın hayatına son verdiğini duyurdu. Gazetenin “ekonomik sıkıntılar” nedeniyle kapandığı açıklandı. Ancak asıl sorunun Cumhurbaşkanı’nın Radikal’in yayın çizgisi ve yazar kadrosundaki bazı isimlere tepkisi olduğu biliniyor. Radikal yazarı Cengiz Çandar veda yazısında mevcut koşullarda Türkiye’de gazetecilik yapma olanağı kalmadığını belirterek, 40 yıllık meslek hayatını sonlandırdığını, gazeteciliği bıraktığını açıkladı.

Geçmişte de Türkiye’de iktidarlar medyayı kontrollerine almak için farklı çabalara girişmişlerdi. İktidar-medya mücadelesi hep vardı. Ancak AKP hiçbir iktidar döneminde yaşanmayan baskı ve sindirme girişimlerini hayata geçirdi.

AKP 2002’de iktidara geldiğinde, medyayı dilediği gibi şekillendirme konusunda en büyük olanaklardan birisi önünde duruyordu. 2001’deki ekonomik krizde el konulup Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’na (TMSF) devredilen bankaların sahibi olan holdingler, aynı zamanda çok sayıda gazete ve televizyonun da sahibiydi. TMSF ve dolayısıyla devlet, en büyük medya patronu konumundaydı. Sabah, Takvim, Star gazetesi ve Star televizyonu, Kral TV, ATV, Cine-5, daha sonra Çukurova Holding’e bağlı Akşam, Güneş gazeteleri, Show TV, SkyTürk TV, Türkiye’nin en büyük dijital yayın platformu olan Digitürk, radyolar ve dergiler TMSF’nin kontrolündeydi.

AKP döneminde TMSF’nin bu yayın organlarını satmak için açtığı ihalelerin neredeyse tamamına dönemin başbakanı şimdiki Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a yakın iş adamları rakipsiz olarak girdi. Bu iş adamları ve müteahhitler, iktidar medyasının oluşturulmasında önemli misyon üstlendiler. Kendilerine, medya satın almaları için kamu bankaları tarafından 1 milyar dolara varan krediler açıldı. TMSF el konulan bankalardan Hazine’nin alacaklarını tahsil etmek için el koyduğu medya kuruluşlarını satışa çıkartırken, bir yandan da iktidara yakın iş adamlarına, bunları satın alabilmeleri için Hazine’ye bağlı kamu bankalarından finansman sağlanıyordu.

Akşam-Güneş-SkyTürk’ü 62 milyon dolara satın alan, TMSF’nin daha önce sattığı Star Gazetesi’nin de sahibi olan iş adamı Ethem Sancak aynı zamanda TMSF’nin el koyduğu milyar dolarlık BMC Otomotiv Fabrikası’na da ihalesiz şekilde sahip oldu. BMC’nin borçlarını TMSF üstlenirken, Emniyet ve TSK’ya zırhlı araç üreten fabrika da Sancak için adeta ‘bonus’ oldu.

TMSF’nin sattığı gazete ve televizyonlarla “yandaş medya” diye adlandırılan medya grupları ortaya çıktı.

Bu dönemde, AKP ile iş birliği içindeki Gülen cemaatinin yaygın medya yapılanması da Erdoğan ve AKP’ye destek çıkıyordu. Ta ki, 17-25 Aralık 2013’te dört bakan ve çocuklarının adlarının karıştığı yolsuzluk ve rüşvet soruşturmaları başlayıncaya kadar...

Bu aşamadan sonra başlatılan Paralel Devlet Yapılanması ve Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ) soruşturmalarında cemaat medyası hedef haline geldi. TMSF ile el koyma yöntemi yerine, bu kez iktidar kontrolündeki yargı devreye girdi. Koza-İpek medya grubuna (Bugün ve Millet gazeteleri, Kanaltürk ve Bugün TV), Feza Medya Grubu’na (Zaman Gazetesi, Today’s Zaman, Meydan, Cihan Haber Ajansı, Aksiyon vb.), mahkemelerce kayyum atanıp, yönetimlerine el konuldu.

Ağırlıkla abone yöntemiyle satış yapan cemaat medyasının satışları dibe vurdu. Kayyumlar, Bugün ve Millet gazetelerini kapattı. Kamu Uydu İşletmesi TURKSAT da Bugün TV ve Kanaltürk’ün yanı sıra Samanyolu TV, S Haber, Mehtap TV, Irmak TV gibi çok sayıda televizyonu uydudan düşürerek, yayınlarını kararttı. Cemaat televizyonlarının yanı sıra, İMC TV, Bengütürk TV gibi sol ya da MHP çizgisindeki televizyonlar da uydudan düşürüldü. Yayınları engellendi.

El koyma öncesi günlük 800 bin dolayında satışı olan Zaman’ın kayyum sonrası tirajı 4 Nisan’da 5 bin 275’e indi. Abone dağıtımı durdurulan Taraf gazetesinin günlük 16 bin 760 olan satışlarında da büyük düşüş yaşandı.

Şu anda medyanın üçte ikisinden fazlası iktidara yakın iş adamlarının, müteahhitlerin, kayyumların, kısaca iktidarın kontrolünde.

İktidar medyası dışında kalan Doğan Grubu’na “terör örgütü propagandası yapmak” suçundan soruşturma açılırken, patron Aydın Doğan da kaçakçılık ve suç örgütü liderliği iddialarıyla açılan bir davada 23 yıl hapis cezasıyla yargılanıyor.

On üç yılda 58 milyar dolarlık özelleştirme yapan AKP iktidarı medyada dizayn ettiği yapılanmayla ise “devletleştirme, AKP’lileştirme” tablosu yarattı. Devletin Anadolu Ajansı ve kamu kurumu TRT dışında, yarı resmi, yarı özel hükümet gazeteleri, radyo ve televizyonları oluşturuldu. Kamu bankaları ve kurumları ise oluşturulan bu hükümet yanlısı medya yapılanmasına 1 milyar lirayı aşan tutarda (yaklaşık 350 milyon dolar) reklam desteği sağlamış durumda.

2015’te gazetecilerin mesleki kimlik kartı olan “Sarı Basın Kartı” yönetmeliği değiştirilerek, 15 üyeli basın kartları komisyonunda iktidar ve bürokratların ağırlığı artırıldı, basın meslek kuruluşlarının etkinliği sınırlandı. Gazeteci olmayan çok sayıda memura, kamu görevlisine ve bakana Sarı Basın Kartı verilmesi olanağı getirildi. Bu arada, basın kartlarının yenileneceği duyurularak, tüm gazetecilerin yeniden başvuru yapması istendi. Mayıs sonunda yeni basın kartları dağıtılacak. Muhtemelen, son dönemde bazı gazeteciler için yapılan “basın kartı iptalleri” yaygınlaştırılarak, çoğu gazeteciye yeni basın kartı verilmeyecek. Kartları iptal edilerek, mesleklerini yapma olanağı ortadan kaldırılacak.

Oluşan medya yapılanmasında iktidara yakın pek çok gazete aynı günde aynı manşetlerle, hatta aynı fotoğraflarla “tek tip” çıkıyor.

Baskının daha ağır hissedildiği yerel medyada ise Başbakan’ın memleketi Konya’da olduğu gibi ildeki 10 yerel gazete birden aynı birinci sayfa ve aynı manşetle yayımlanıyor. Gazeteler, Sovyet dönemi Rus medyası ya da Hitler dönemi Alman medyası gibi devletin resmi yayın organlarına dönüşürken, muhalif medyanın soluğu iyice kesiliyor.


Bu yazı ilk olarak Al Monitor'de yayımlanmıştır