CHP Muğla Milletvekili Ömer Süha Aldan, “Bugün büyük adliye sarayları, kampüs hâlinde cezaevleri ve devasa duruşma salonları vardır, lakin bu binaların içinde adalet yoktur. O derme çatma adliyelerde ve o zorlu koşullarda dağıtılan adaletten bugün eser kalmamıştır” dedi.
Adalet Bakanlığı bütçesiyle ilgili olarak Genel Kurul'da konuşan CHP’li Aldan, “Bugünkü Türkiye'de en ağır silah, ağızdan çıkan ve hoşa gitmeyen söz olmuştur. Bugünün yargısında vicdanı bir tarafa bırakmış, ön yargılı, empati yapmaktan uzak, kibirli ve sonradan görme iktidar destekli azınlık dışında kimsenin güvencesi yoktur. Bu güvensiz ortama yargı mensupları da dâhildir” ifadelerini kullandı.
“Yargıda görev yapacak hâkim, savcıların yarısı ya bir yıllıktır ya da bir buçuk"
Bakanlığa ayrılan ödeneğin yüzde 40.6’sının bütçenin yarısının cezaevlerine gittiğine dikkat çeken Aldan, 15 Temmuz sonrası ihraç edilenlerle birlikte, adliyelerde kalan hâkim, savcı sayısının 10 bin olduğunu söyledi. Yakın zamanda sayının 20 bin olmasının beklendiğini belirterek, “Şu anda yargıda görev yapacak hâkim, savcıların yarısı ya bir yıllıktır ya da büyük bir bölümü de en fazla bir buçuk yıllıktır” açıklaması yaptı. CHP’li Aldan’ın Genel Kurul’da yaptığı konuşma, Meclis tutanaklarına şöyle yansıdı:
"Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2018 yılı tahminî kurum toplam bütçe büyüklüğü 844 milyar lira, Adalet Bakanlığı bütçesi ise 13 milyar lira olarak öngörülüyor yani Adalet Bakanlığına ayrılan pay sadece yüzde 1,62'dir oysa cumhuriyetin kuruluş yıllarında Bakanlığa ayrılan pay oldukça yüksekti. Örneğin, 1924'te o zorlu koşullarda Adalet Bakanlığı bütçe oranı yüzde 3,5'tu; 1932'de yüzde 3,94; 1934'te ise yüzde 4'tü. Bu açıdan, Adalet Bakanlığına ayrılan ödeneğin yetersiz olduğunu söyleyebiliriz.
"Cezaevi yaparak toplumsal barışı sağlayan, suç oranını düşüren bir ülke yoktur"
Peki "Bu ödenekler nereye harcanıyor?" dersek geçen yılki ödeneğin yüzde 40,6'sı cezaevleri için harcanmış yani neredeyse bütçenin yarısı mahpushanelere gitmiş. Cezaevleri tıka basa dolu, hükümlü ve tutuklular sırayla uyumak zorunda kalıyorlar. İktidar, ülkede cezaevi yapmaya yetişemiyor. Nitekim, 2018 yılında 38 yeni cezaevinin daha hizmete gireceği Komisyon görüşmeleri sırasında önemli işmiş gibi anlatılmıştır. Dünyanın hiçbir yerinde, sürekli cezaevi yaparak toplumsal barışı sağlayan, çağdaşlaşan ve her şeyden öte suç oranını düşüren bir ülke yoktur. Aslında suç, bir sonuçtur. Bireyi suça iten nedenleri ortaya çıkarıp çözüm üretmek yerine bireyi zorla terbiye ederek toplumsal huzuru sağlamaya çalışmak çağ dışı bir yaklaşımdır. Bu açıdan aklı başında iktidarların çıkış yolu, cezaevi yerine üreten, istihdam sağlayan, vatandaşlarına gelecek kaygısı yaşatmayan işletmeler açmak olmalıdır. Keza, toplumsal kutuplaşma ve bu gerilimden kaynaklı konsolide topluluklar üzerinden siyasi çıkış yolları aramak yerine uzlaşı kültürünü geliştirmeye çaba gösterilmeli, ötekileştirme anlayışından ve iktidar devletinin yarattığı kahramanlık ya da mağduriyet gündemi üzerinden ortak tutum dayatmalarından vazgeçilmelidir. Ülkeye egemen olan anlayış değil, toplumun ortak değerleri esas alınmalıdır.
"Öte yandan, Adalet Bakanlığı'nın faaliyetleriyle ilgili övme söz konusu olduğunda ya yargı reformu paketlerinden ya inşaat çalışmalarından söz edilir. Yargı reformu paketleri aslında bir önceki yasayı değiştirmekten ibarettir ve özünde bunlar birer reform değildir, tamamıyla iş bilmemenin sonucu olan yansımalardır.
"Adliyelerde adaletten eser kalmamıştır"
"Değerli arkadaşlarım, yeni adliye binaları yapıldığına ilişkin söylemlere gelince; 2002 yılından bu yana ülkede gelişmişliği sadece müteahhitlik hizmeti sanan anlayışın bakış açısı sonucu, hükûmet konağının alt katındaki derme çatma, toz içindeki adliyelerden görkemli adliye saraylarına geçildiğini çoğu yerde görmek mümkündür. Bugün büyük adliye sarayları, kampüs hâlinde cezaevleri ve devasa duruşma salonları vardır, lakin bu binaların içinde adalet yoktur. O derme çatma adliyelerde ve o zorlu koşullarda dağıtılan adaletten bugün eser kalmamıştır. Memlekette sadece mutlu azınlık yeni yargıdan memnundur, zira onların adliyelik işleri yoktur çünkü yargı mensupları onların cebine girene değil de muhaliflerin ağzından çıkacak sözcüğe odaklı durumdadırlar. Bugünkü Türkiye'de en ağır silah, ağızdan çıkan ve hoşa gitmeyen söz olmuştur. Bugünün yargısında vicdanı bir tarafa bırakmış, ön yargılı, empati yapmaktan uzak, kibirli ve sonradan görme iktidar destekli azınlık dışında kimsenin güvencesi yoktur. Bu güvensiz ortama yargı mensupları da dâhildir. Onlar da hukuk devleti ilkesinin rafa kaldırıldığı, hukukun üstünlüğünün önemsenmediği ve nihayet yargı bağımsızlığının olmadığı ortamda çaresizdirler. Bu anlamda, bir kısmı yürütmenin yörüngesinde rol almayı tercih etmişlerdir, önemli bir bölümü ise olan biteni kaydederek zorlu koşullarda ilkesel davranmaya çalışmaktadırlar.
"Değerli milletvekilleri, 15 Temmuz sonrası ihraç edilenlerle birlikte, adliyelerde kalan hâkim, savcı sayısı 10 bindir. Şu anda sayı 15.600'e yükselmiştir, yakın zamanda sayının 20 bin olması beklenmektedir. Bu da şu anlama gelir: Şu anda yargıda görev yapacak hâkim, savcıların yarısı ya bir yıllıktır ya da büyük bir bölümü de en fazla bir buçuk yıllıktır. Adliyelerdeki yargılamalar ne yazık ki maskaralık hâline dönüşmüştür. Bu genç arkadaşlarımıza bu kadar yük yüklenmemelidir, Adalet Akademisi üzerine düşen görevi yapmalı ve bunların eğitim üzerinde durmalıdır.
Değerli milletvekilleri, adliyelerde yazı işleri müdürleri ve zabıt kâtipleri var. Bunlar gerçekten çok ağır yük yüklenen insanlardır. Yaptıkları görevler meşakkatlidir, riskli görevlerdir ve buna karşılık da emeklerinin karşılığını alamamaktadırlar, iş yerlerinde ezilmektedirler. Keza, risk tazminatı, yargı ödeneği tazminatlarından yoksundurlar. Her şeyden öte, cezaevlerindeki personele yönelik olarak bir ayrım yapılarak adliye yazı işleri müdürleri ile mevcut zabıt kâtiplerinin arasında ek gösterge konusunda bir ayrım yapılmıştır. Bu ayrım derhâl giderilmeli, onların ek göstergeleri de en az 3000'e çıkarılmalıdır."