Dünya
Deutsche Welle

Türkiye'de başkanlık sistemi provası

Türkiye’nin başkanlık sistemine geçmesi gerektiğini savunan Erdoğan’ın, anayasa değişikliği olmadan Bakanlar Kurulu’nu toplamasını ‘doğal’ bulanların yanısıra ‘anayasal darbe’ olarak nitelendirenler de var.

20 Ocak 2015 10:44


Türkiye’nin halkoyuyla seçilmiş ilk cumhurbaşkanı olan Tayyip Erdoğan, seçilmiş cumhurbaşkanı olarak Bakanlar Kurulu’na başkanlık eden ilk cumhurbaşkanı da oldu. Erdoğan başkanlığında Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda yapılan Bakanlar Kurulu toplantısı tam 8 saat sürdü. Toplantı sonrası açıklama yapan ismin kim olacağı Ankara’da günlerce tartışılmış olsa da, devletin zirvesinden gelen işaretler hükümet sözcüsü Bülent Arınç’ı göstermişti. Arınç’ın, Erdoğan başkanlığındaki Bakanlar Kurulu toplantısı sonrası açıklama yaparken, ilk olarak “Cumhurbaşkanımız anayasal yetkisini kullanmıştır. Hükümetle çatışma içinde değil, uyum içindedir” mesajı vermesi de dikkat çekti.

Ancak parlamenter sistem içindeki Türkiye'de, tam da parlamento seçimleri öncesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Bakanlar Kurulu’na başkanlık etmesi Ankara siyasetindeki tartışmalarda öne çıkan gündem maddelerinden biri oldu. Muhalefet partileri Erdoğan’ın ‘anayasal suç’ işlediğini öne sürmekle kaldılar. İşte bu tartışmayı Deutsche Welle’ye değerlendiren uzmanlar da, aslında yasal düzlemde ‘sorun olduğu’ noktasında birleşseler de, Erdoğan’ın uygulaması hakkında değişik görüşler dile getiriyorlar.

“İki başlı sistem”

Gazi Üniversitesi'nden siyaset bilimci Hüseyin Yayman, “Erdoğan’ın hükümetle çatışmak gibi bir derdi yok” derken, Erdoğan’ın Bakanlar Kurulu’na başkanlık etmesini “bir sistem tartışması” olarak, gördüğünü söylüyor. 1982 Anayasası’yla yetkileri artırılmış, sorumluluğu azaltılmış bir cumhurbaşkanı olduğunu ancak 2007’de yapılan değişikle cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesinin kararlaştırılmasıyla birlikte ‘iki başlı bir sistemin’ kendini gösterdiğini öne sürüyor.

Hüseyin Yayman, Erdoğan’ın Bakanlar Kurulu’nu toplamasının hukuki altyapısının tartışılabileceğini belirtirken, “Cumhurbaşkanını halkın seçmesiyle birlikte Türkiye’de fiilen ‘yarı başkanlık’ sistemi başlamıştır. Artık; yetkileri fazla ve seçilmiş bir cumhurbaşkanı vardır. Ama anayasamıza göre Türkiye, parlamenter sistemle yönetilmektedir. Yarı başkanlık sisteminin provasını yapan Türkiye, 2015 seçimlerini AKP’nin kazanmasının ardından, bu sistemin gerektirdiği hukuksal düzenlemeyi de yapacaktır” öngörüsünde bulunuyor.

“Anormal bir durum yok”

Türkiye’de siyasi tartışmaların merkezine Erdoğan’ı çekmeye çalışan bir grup olduğunu ve bu grubun Erdoğan’ın Bakanlar Kurulu’na başkanlık etmesini de böyle aldığını öne süren Yayman, “Aslında ortada çok da anormal bir durum yok. Zaman içinde yapılanların ne kadar da doğal olduğu anlaşılacak” iddiasında bulunuyor. Yayman; “Türkiye’de ekonomideki durağanlık, çözüm sürecindeki pürüzler başta olmak üzere pek çok kritik tartışma konusu olduğunu ve bunları tartışamadığımızı unutmamak gerekiyor” uyarısı da yapıyor.

“Anayasal suç işleniyor”

Marmara Üniversitesi'nden anayasa hukuku uzmanı İbrahim Kaboğlu ise Erdoğan’ın Bakanlar Kurulu’nu toplamasıyla birlikte zincirleme bir ‘hukuk kazası’ yaşandığı ve sonunda da bu kazanın bir ‘devlet krizi’ne dönüştüğü tespitinde bulunuyor. Kaboğlu, “Mevcut anayasaya göre cumhurbaşkanının bakanlar kuruluna olağanüstü haller dışında başkanlık etmesi istisnai bir durumdur” derken, “Bugünkü tablo anayasaya uygunluk bakımından düşündürücüdür” diyor. Kaboğlu, Erdoğan’ın Bakanlar Kurulu’nu toplamasıyla ‘anayasal bir yetki gaspı’ yaşandığını dile getiriyor ve bunu şöyle özetliyor:

“Erdoğan’ın, cumhurbaşkanlığında Bakanlar Kurulu’nun üstünde, hükümet üyelerini soruşturacak ve denetleyecek kurumlar, başkanlıklar oluşturmaya başladığını öğreniyoruz. Bu başkanlıkların kimi devlet kurumlarının üstünde olacağı söyleniyor. Anayasa’nın, bir devlet organına verdiği yetkiyi, başka organlara aktarmak yetki gaspıdır. Siz; Sayıştay’ın yetkisi varken denetim işini cumhurbaşkanlığında bir başka birim yapacak derseniz açıkça anayasal suç işlemiş olursunuz.”

“Devlet krizi yaşanıyor”

Kaboğlu; cumhurbaşkanlığında oluşturulmaya çalışılan yeni birimlerin kafalarda soru işaretleri yarattığına dikkat çekerken, bunların başında da “Bu birimler; yolsuzluklara, rüşvet soruşturmalarına karşı bir cumhurbaşkanlığı kalkanı olarak mı kullanılacaktır” sorusunun geldiğini söylüyor. Erdoğan’ın bir zamanlar “MİT’in arkasına geçtiğini ve kafalarda bulanıklık” yarattığını öne süren Kaboğlu, yaşananların hukuk açısından sakıncasını şöyle anlatıyor:

“Eğer sistem böyle işleyecekse, Türkiye’de hesap verilebilirlik ilkesi de çiğnenmiş olacaktır ki; bu da bir anayasal darbedir, beraberinde de devlet krizini getirir. Bu kriz yaşanmaya başlamıştır. Erdoğan; cumhurbaşkanlığında bir tür ‘paralel bakanlar kurulu’ yaratmaya başlamıştır. Bu da yaşanan tüm hukuki açmazları devlet krizine dönüştürmektir. Seçim öncesi bunların yapılıyor olması da, halk iradesini zedelemektir.”

Erdoğan dediğini yaptı

10 Ağustos 2014’te halk tarafından seçilmiş cumhurbaşkanı olan Tayyip Erdoğan, seçim sürecinde yaptığı konuşmalarla cumhurbaşkanı olduğunda kabineyi toplayacağının mesajını vermişti. Erdoğan’ın “Başbakanın yetkilerini elinden alacak değiliz. Seçilmiş cumhurbaşkanı, seçilmiş başbakan, Bakanlar Kurulu elele verip, görüşüp konuşup, çalışırız, hep birlikte Türkiye’yi uçururuz” açıklaması dikkat çekmişti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan önce eski cumhurbaşkanları da Bakanlar Kurulu’na başkanlık etti. Cemal Gürsel, Fahri Korutürk, Kenan Evren, Turgut Özal ve Süleyman Demirel, Bakanlar Kurulu’na başkanlık eden cumhurbaşkanları olarak hatırlanıyor.

Haber, değiştirilmeden kaynağından otomatik olarak eklenmiştirDeutsche Welle