Gündem

Türkiye'de basının durumu Stalin dönemi gibi

Sol eğilimli Nouvelle Observateur dergisi, basına uygulanan baskılar yüzünden Türkiye’deki durumu Stalin dönemi Sovyet Rusya’sıyla karşılaştırdı

14 Mart 2009 02:00

Sol eğilimli haftalık Nouvelle Observateur dergisinin iki başyazarından biri olan Jacques Juillard, Türkiye’deki son gelişmelere ayırdığı makalesinde, basına uygulanan baskılar yüzünden Türkiye’deki durumu Stalin dönemi Sovyet Rusya’sıyla karşılaştırdı

Doğan grubuna verilen vergi cezası nedeniyle “parasal açıdan basını boğma yöntemlerinin Üçüncü Napolyon yılları Fransa’sını hatırlattığını” dile getiren Juillard, yazısında, “Türkiye’de şu anda ekonomik modernleşme ile İslamlaşma arasında bir tür sürat yarışı olduğunu, bunun Çin tipi otoriter bir modele yol açabileceğini de savundu.
Jacques Juillard’in imzasını taşıyan “Türk Janusu” başlıklı yazıda şunlar kaydedildi:

'Brüksel'deki saftirikler'

"Kısa bir gezi yaptığım Türkiye’de bir olgu, tüm diğerlerinin önüne geçiyor. Bir yanda ekonomik modernleşme ve diğer yanda tıpkı onun gibi gitgide hız kazanan ama Brüksel’deki saftirikleri ürkütmemek için alttan alta yürütülen İslamlaşma arasındaki sürat koşusu. Özetle, Çin’deki gibi otoriter siyasi yönetim altında en saf haliyle ekonomik liberalizm.

2002-2004 arasında kişi başına gelir yüzde 20 arttı. Kentleşme sürüyor ve şu anda İstanbul dünyanın en geniş alana yayılı kenti. Kültürel patlama en az o kadar hayret verici. İspanya’daki ‘movida’ benzeri bir gelişmeyle karşı karşıyayız. Müzeler çoğalıyor, her çeşit müzik gelişiyor, ve mucize kabilinden, Hürriyet gibi büyük gazetelerin tirajları düzenli artış kaydediyor.

'Rejim sertleşiyor'

Bunlarla eş zamanlı, özellikle basını hedef alan ve hukuki takibat biçiminde kendini gösteren rejimin sertleşmesi hadisesine tanık olmasaydık, Türkiye için her şey yolunda diyebilecektik. Parlamentonun varlığı, seçimlerin dürüstlüğü veya çok sayıda partinin yaşaması gibi Stalin hakimiyetindeki Sovyetler Birliği döneminde de mevcut unsurlardan ziyade, demokrasinin mutlak kriteri, basın özgürlüğüdür.
Oysa hayati önemdeki 29 Mart belediye seçimleri öncesinde gazeteciler keyfi biçimde tutuklanıyor. En önemli basın grubu olan Doğan, 395 milyon euro’luk bir vergi cezasına çarptırıldı. Basını parasal yoldan boğma yöntemleri Üçüncü Napolyon devrindeki uygulamaları düşündürüyor. Ve nihayet gayrimüslimlere karşı uygulanan taciz ve baskılar, eskiden müdavimi oldukları okullardan dışlanmaları örneğinde olduğu gibi giderek artıyor.

Yarının Türkiye’si güçlü bir İslami Cumhuriyet mi, yoksa Batı modeline yaklaşan modern bir ülke mi olacak?
İstanbul veya Ankara’da bulunan herhangi bir Fransızın en fazla bir çeyrek saat tutan kısa bir görüşme sırasında bile şu soruya muhatap olmaması imkansız:
'Peki Avrupa’da en eski ve en çok takdir ettiğimiz dostumuz olan Fransa neden AB’ye üyeliğimizin önde gelen muhalifi?', Bu soruya yanıt olarak içtenlikle şu üç hususu saydım:
Birincisi, kendi kendinizi aldatmayın, Fransa’nın ön safta gözüküp onların yerini almasından memnun olan iki yüzlü devletler var.

İkincisi Türkiye’nin önümüzdeki yıllarda yaşayacağı politik gelişmeler tayin edici önem taşıyacak. Kemalist daha doğrusu Post-Kemalist yani Müslüman ama laik bir Türkiye’ye evet! Ama İslamcı bir Türkiye’ye hayır!

Ve nihayet eğer Fransa Türkiye konusunda en temkinli ülke konumundaysa, bu, Avrupa olarak siyasi bir güce dönüşme hedefinden tamamıyla vaz geçmemiş tek ülke olmamızdan kaynaklanıyor.