Ekonomi

Türkiye'de bankasına el kondu, 7 ülkede banka sahibi oldu

Demirbank'ın eski sahibi Halit Cıngıllıoğlu, yaşadığı Belçika'da bankacılık faaliyetlerine hızla devam ediyor.

08 Ekim 2009 03:00

Belçika'da yaşayan Demirbank'ın eski sahibi Halit Cıngıllıoğlu, bankacılık faaliyetlerini Demirhalk Bank ile Hollanda, Almanya, Belçika, Makedonya ve Kırgızistan merkezli olarak sürdürüyor.
 
Türkiye Bankalar Birliği Uluslararası Para Fonu ve Dünya Bankası katılımcılarını ağırlarken bir zamanlar bankacılık sektörünün yıldızı olan Demirbank'ın eski sahibi Halit Cıngıllıoğlu ile karşılaşan Referans Gazetesi'nden Jale Özgentürk'ün yazısı şöyle...

Uluslararası Para Fonu (IMF) ile imzalanan istikrar programı çerçevesinde yapılan bankacılıkta yeniden yapılanma kararlarının ilk darbesini yiyen bankalardan biri olan Demirbank'ın sahibi Cıngıllıoğlu ile böyle bir toplantıda karşılaşmak ilginç oldu.

Önce Demirbank'ın Türkiye yolculuğunu sona erdiren sorunları hatırlamak gerek.
2000 yılında Türkiye'nin yaşadığı en büyük krizin ilk günleri, kasım ayının ilk haftaları. Demirbank'ın elinde 5 milyar dolara yakın hazine bonosu bulunuyor. Yani o günlerde Türkiye Cumhuriyeti Hazine'sinin toplam borç stoğunun yüzde 18,5'ini elinde tutuyor. Ancak bir gece faizler yüzde 700'e fırlayınca Demirbank yükümlülüklerini yerine getiremiyor. Bankaya el konulma şartı oluşuyor ve Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) aralık ayında Demirbank ve diğer bankası Ulusalbank'a el koyuyor. Tasarruf Mevduatı ve Sigorta Fonu'na (TMSF) devredilen iki bankadan Demirbank 2001 yılı Eylül ayında ise HSBC'ye 350 milyon dolara satılıyor.

Bankasına el konulmasını haksızlık olarak niteleyen Cıngıllıoğlu Danıştay'da temyiz davası açtı, karar lehine sonuçlandı. Halit Bey "bankacılığını geri aldı ama bankasını kaybetti..."
Kendisine göre "devlete güvenmesinin" kurbanı olan, bankacılara göre ise doğru risk almadığı için bankasını kaybeden Cıngıllıoğlu, bankacı bir babanın çocuğu. Kayserili Nuri Cıngıllıoğlu, İstanbul'da 1940 yılında yüksek bankacılık ve muhasebe enstitüsünü bitirmiş, 1953 yılında ise demircileri bir araya getirerek Demirbank'ı kurmuş okullu bir bankacıydı. 1988 yılında bankayı oğlu Halit ve kızı Sema'ya devretti. Onlar da bankayı Türkiye'nin beşinci büyük bankası yapmayı hedefledi. Yıllarca hayatımıza "Demirbank hayırlı işler diler" sloganı ile giren banka krize yenildiği günlerde toplam 198 şubeye 3 bin 700 çalışana ulaşmış, 2 milyar dolar mevduatı ve 650 bin bireysel müşterisi ile Türkiye'nin 5'inci büyük özel bankası olmuştu.

Bankasını krize kaptırdıktan sonraki yıllarda ise Cıngıllıoğlu, bankacılıktan vazgeçmemiş, kızı Damla için Aralık 2002'de TMSF'den Toprak Bank'a ait yatırım bankasını alarak adına C Bank demişti. Bu bankayı daha sonra İsrailli Bank Hapoalim'e satan Cıngıllıoğlu Bank Pozitif adını alan bankada da ortaklığını sürdürüyor.
 
7 banka, 4 milyar euroluk iş hacmi

Yaklaşık 5 yıldır görüşmediğimiz, toplantılarda rastlamadığımız Halit Cıngıllıoğlu ile neler yaptığını konuştuk. Cıngıllıoğlu, Belçika'ya yerleşmiş. Kızı Damla yanında, oğlu Kemal ise İngiltere'de yaşıyor.

Demirhalk Bank ile bankacılık faaliyetlerini Hollanda, Almanya, Belçika, Makedonya ve Kırgızistan merkezli olarak sürdürdüğünü söyleyen Cıngıllıoğlu, yüzde 70 kendisine yüzde 30 ise Halk Bankası'na ait olan DHB ile bankasının bulunduğu ülke sayısının 7'ye ulaştığını söylüyor.
Verdiği bilgilere göre Avrupa'da Hollanda, Belçika ve Almanya'da faaliyet gösteren DHB'nin 10 şubesi var. Kırgızistan'da yüzde 15 IFC ve EBRD ortaklı Demir-Kırgız International Bankası bulunuyor.

Makedonya'da kısa bir süre önce krizden fırsat yaratarak bir banka satın aldığını söyleyen Cıngıllıoğlu'nun Bank Pozitif'teki yüzde 30 hissesi ise devam ediyor. Kazakistan'da da bu banka ile yer alıyor.

Toplam cirosunun ise 4 milyar euroyu bulduğunu anlatan Cıngıllıoğlu'nun banka ve iştiraklerinde çalışan sayısı ise yaklaşık bini bulmuş.

Bu arada sadece bankacılık değil inşaat, gayrimenkul ve enerji şirketlerinin de bulunduğunu dile getiren bir zamanların Türkiye'de güçlü bankacısı Halit Cıngıllıoğlu, belli ki artık uluslararası arenada iddialı...

Türkiye'de bankacılık yapmayı ise artık düşünmüyor. Bu konuda yorum yapmasa da "kırgın" olduğu anlaşılan Halit Bey'in talebi de başvurusu da yok.
 
Hava döndü, işçiden işçiden esiyor yel (mi?)
 
IMF Başkanı Dominique Strauss Kahn ve Dünya Bankası Başkanı Robert Zoellick, önceki gün yaptıkları konuşmalarda 90 milyon insanın aşırı fakirliğe düşeceğini, işsizliğin artacağını ve savaş bile çıkabileceğini açıkladı. Bu sözler ne yazık ki bize "Hava döndü, işçiden işçiden esiyor yel" dedirtecek bir gelişmeyi işaret etmiyor. Zaten İstanbul sokaklarına bakarsak bunun kanıtı ortada.
IMF ve Dünya Bankası yıllardır uyguladıkları ve artık hatalı olduğunu açıkladıkları politikaları yüzünden işsizliğin en büyük sorumluları arasında gösteriliyor. Bunun için eski Dünya Bankası Başekonomisti Josef Stiglitz'in şu sözlerini hatırlamak yeterli:

"IMF sözde 'yoksul ülkeleri destekleme stratejisi' çerçevesinde, kapısını çalan her ülkenin eline bir 'yeniden yapılanma anlaşması' tutuşturur. Anlaşmada 4 aşamalı bir programın uygulanması istenir: Özelleştirme, sermaye piyasasının liberalleştirilmesi, piyasa temelli fiyatlandırma, serbest ticaret."

Stiglitz'in "kan emiciler"in işbaşına geçtiğini gösteren bir ölüm fermanı olarak nitelediği bu programlar da sonuçta sıkı para politikaları, tarımda reform, kamuda reform adı altında işsizliğe neden olur. 2001 krizinin hemen ertesinde Türkiye'de yaklaşık 1 milyon kişinin işsiz kaldığını hatırlamak yeterli.
 
IMF'ye hayır demek zor

IMF'nin artık bu politikalarla gidemeyeceğini gelişmiş ülkeler de kabul etmiş durumda. Bu nedenle zaten yeni bir rol bulunmaya çalışılıyor. IMF içinde gelişmekte olan ülkelerin payının artırılması gündemde. Ancak gelişmekte olan ülkelerin bu konuda ayak direttiği de bir gerçek.
IMF'nin rolü değişse de verdiği kredinin geri ödenmesini garanti edeceği politikaları dayatmaktan vazgeçeceğini düşünmek bence hayal. Bizim gibi tasarrufu harcamasından az olan ülkelerin ise kaynak bulmak için IMF'ye hayır demesi ne yazık ki zor!

O yüzden bu konuşmaları acı bir tebessümle izliyorum!