08 Haziran 2022 07:53
Değer Akal
Almanya'nın iç istihbarat birimi olan Anayasayı Koruma Dairesi (BfV), 2021 yılı raporunda, Türkiye’nin Almanya’da nüfuz ve casusluk faaliyetleri yürüttüğünü belirterek, ilginç gözlem ve tespitlere yer verdi.
Federal İçişleri Bakanı Nancy Faeser ve BfV Başkanı Thomas Haldenwang tarafından açıklanan 361 sayfalık raporda Türkiye, Rusya, Çin ve İran ile birlikte, Almanya’da casusluk ve etki faaliyetleri yürütmeye çalışan “ana aktörler” arasında sıralanıyor.
Basın toplantısında soruları yanıtlayan BfV Başkanı Haldenwang, Türk istihbarat ve güvenlik birimlerinin Almanya’da özellikle Türkiye kökenlileri izleme, soruşturma veya bu kesimlere nüfuz etme faaliyetleri yürüttüklerini söyleyerek, raporda konuya ilişkin değerlendirmelerini ayrıntılı bir şekilde aktardıklarına dikkat çekti.
Türkiye’de gelecek yıl yapılması öngörülen seçimler öncesinde Türk Hükümeti’nin Almanya’daki faaliyetlerini daha da artırabileceği, gerilimin Almanya’daki Türk toplumunda tırmanabileceği yönündeki olası bir senaryoyu da gözönünden bulundurduklarını söyleyen Haldenwang, şunları kaydetti:
“Türk partnerlerimizle diyalog içerisindeyiz. 360 derece bakış açısıyla yürüttüğümüz ve Türk teşkilatlarını da izlediğimiz çalışmalarımız kapsamında ilgili tüm ipuçlarını takip edeceğiz. Gerekli adımları da atarız.”
İçişleri Bakanı Nancy Feaser ise “tüm ihtilafları olduğu gibi, bu gelişmeleri de çok yakından izliyoruz” derken, Türk muhataplarıyla gerekli görüşmelerin sürdürüldüğünü vurguladı.
Türkiye’deki ihtilaflar ve bunların Almanya’ya yansımalarını çok yakından izlediklerini söyleyen Feaser, bu konudaki faaliyetlerin Alman istihbaratının odağında olduğunu, çok güçlü bir şekilde izleme faaliyetleri yürütüldüğünü belirterek, “Türkiye’deki ihtilafların buraya, Almanya’ya taşınmaması için çaba göstereceğiz” diye konuştu.
BfV’nin 2021 yılı raporunda yabancı güçlerin casusluk faaliyetlerinin giderek “çetrefil" bir nitelik kazandığı, bunların Almanya ve Alman çıkarları için “ciddi bir tehdit oluşturduğu” belirtilirken, “ilgili ülkelerden muhalif grupların soruşturulması ve bunların içine sızma girişimlerinin sadece korku iklimine yol açmadığı, aynı zamanda can güvenliğine de tehdit oluşturan bir nitelik taşıdığı” belirtiliyor.
MİT’in de aralarında bulunduğu Türk istihbarat ve güvenlik birimlerinin Türk güvenlik mimarisinin merkezi unsurları arasında yer aldığı belirtilen raporda, “Bunlar, Türk hükümetine, cumhurbaşkanına ve partisi AKP’ye, hükümetin politikalarının uygulanması, iç güvenliğin ayakta tutulması ve siyasi karar alma süreçleri için bilgi temin edilmesi amacıyla hizmet veriyor” tanımı yapılıyor.
“Almanya, Türk istihbarat ve güvenlik makamlarının casusluk faaliyetleri bakımından odağındaki ülkelerden biri olmaya devam ediyor” ifadelerine yer verilen raporda, Türk istihbarat ve güvenlik kurumlarının Almanya’daki odağında muhalif bireyler ve yine muhalif örgütlerin bulunduğu, ancak asıl öncelikli istihbarat faaliyetlerin ise PKK ve Gülen yapılanması üzerinde olduğu kaydediliyor.
Türkiye’nin Almanya’daki casusluk veya etki faaliyetlerinin hedefinde olan diğer alanlar ise ekonomi, siyaset, askeri ve teknoloji konuları ve bunların AB ve NATO’daki etkileri olarak sıralanıyor.
BfV’nin bu yılki raporunda bir kez daha “AKP’nin lobi örgütü” olarak nitelendirilen Uluslararası Demokratlar Birliği’ne (UID) dikkat çekiliyor. Türk hükümeti yanlısı örgütlerin Almanya ve diğer Avrupa ülkelerinde “mevcut Türk siyasetinin tanıtımını yaptıkları” vurgulanıyor.
Alman iç istihbaratı yayımladığı raporunda, uluslararası ihtilafların Almanya’daki güvenliğe etkisini de mercek altına alıyor ve bu bağlamda IŞİD tehdidinin güncelliğini koruduğu vurgulanıyor.
ABD’nin kısmen de olsa Suriye ve Irak’tan çekilmesinin bölgede bir güç boşluğuna yol açtığına, IŞİD’in de bunu kendi lehine kullanmaya çalıştığına işaret edilen raporda, “IŞİD bölgedeki ihtilaflardan, Suriye’deki iç savaş ve Türkiye ile Kuzey Suriyeli Kürtler arasındaki gerilimlerden faydalanmaya çalışıyor” ifadelerine yer veriliyor.
BfV ayrıca, “IŞİD’in Avrupa’da da saldırılar yoluyla gücünü kanıtlamak isteyebileceğinden yola çıkılabilir” uyarısında bulunuyor.
Almanya’da BfV tarafından izlenen İslamcı örgütlere yer verilen raporda bu sene de birçok grup mercek altına alınıyor. Burada Türk Hizbullahı, ayrıca Milli Görüş Hareketi ve Furkan Cemaati ile ilgili olarak da bilgilere yer veriliyor.
Raporun “İslamcı olmayan yurt dışı kaynaklı radikal yapılar” alt başlığını taşıyan bölümünde bu yıl da yine büyük ölçüde Türkiye’ye karşı faaliyet gösteren, ya da Türkiye ile ilgili olan, örgütler ile siyasi hareketler mercek altına alınıyor.
Bu başlık altında Almanya’da 1993 yılından bu yana faaliyetleri yasaklanmış olan PKK, terör örgütleri listesinde bulunan DHKP-C’nin yanısıra, Almanya’nın demokrasi için tehlike olarak gördüğü, aşırı milliyetçi Ülkücü Hareketi de inceleniyor.
BfV raporunda bu örgütlerin, mensuplarının geldiği ülkede büyük siyasi değişim hedefledikleri, bunun için de sıkça şiddet veya teröre başvurdukları, bu nedenle de ihtilafları Almanya’ya taşıyarak, Alman iç güvenliğine de tehdit oluşturabildikleri kaydediliyor.
Bu örgüt ve yapıların, Almanya’yı güvenli bir çekilme alanı olarak gördükleri, faaliyet gösterdikleri ülkelere organize yapıları buradan propaganda, mali kaynak ve yeni savaşçılar yoluyla desteklemeye çabaladıklarına da dikkat çekiliyor.
Raporda, “Almanya’nın iç güvenliği açısından PKK, DHKP-C ve Ülkücü Hareketi’nin üzerine eğilmek önem taşıyor” denilirken bunun nedenleri şöyle sıralanıyor:
“PKK, Türkiye’nin güneydoğusundaki Kürt yerleşim yerleri, Kuzey Suriye ve Kuzey Irak’taki şiddet eylemleri nedeniyle; DHKP-C, Türkiye’de açıkça silahlı mücadeleyi savunması nedeniyle; Ülkücü Hareketi de kanunlar önünde herkesin eşit olması gerektiği ilkesini ısrarla, bazen de agresif bir şekilde reddetmesi nedeniyle... Üstelik Türk aşırı sağcılarda, aşırılık yanlısı Filistinlilerde olduğu gibi, açık bir antisemitizm gözlemleniyor.”
Alman iç istihbaratı, 2021 yılında yurtdışı kaynaklı radikal örgütler tarafından toplam 776 suç ve şiddet eylemi gerçekleştirildiği bilgisini paylaşırken, bunun bir önceki yıla kıyasla yüzde 17,4 oranında bir artışa tekabül ettiğine, bu artışın yüzde 46,8’inin de şiddet eylemi suçlarında olduğuna dikkat çekiyor.
Raporda, Almanya’da 1993 yılında yasaklanan, 2002 yılından bu yana da AB terör örgütleri listesinde yer aldığı hatırlatılan PKK’nın Almanya’da ana faaliyet alanları, “örgüte lojistik ve mali destek sağlanması, yeni üye kazanma ve propaganda amaçlı miting ve etkinlik düzenleme” olarak sıralanıyor.
Örgütün mali yapısı hakkında paylaşılan şu bilgi dikkat çekiyor:
“PKK, 2021 yılında bağış kampanyası ile sadece Almanya’da tahmini olarak 16 milyon 700 bin euro toplayarak bir yıl öncesi toplayabildiği paranın üstünde bağış aldı. Avrupa genelinde topladığı miktarın 30 milyon euroyu aştığı tahmin ediliyor.”
Raporun açıklandığı basın toplantısında Almanya’nın PKK ile ilgili tutumuna ilişkin soruyu yanıtlayan BfV Başkanı Haldenwang, “PKK, Almanya’da da mücadele edilen, uluslararası bir terör örgütüdür” dedi.
PKK’nın Almanya’da para topladığını, siyasi nüfuzda bulunmaya çalıştığını vurgulayan Haldenwang, “Toplanan paralar, Türkiye’de terörün finansmanında kullanılıyor” diye konuştu.
Alman İçişleri Bakanı Feaser da, “PKK, bizde uluslararası bir terör örgütüdür ve bu mücadele de sürdürülecektir” dedi.
BfV raporunda PKK’nın Almanya’da, “Kürt halkının tek temsilcisi olma iddiası” ile propaganda faaliyetleri yürüttüğü vurgulanırken, lobi faaliyetlerinin hedefinde de “PKK’ya yasağın kaldırılması” olduğu vurgulanıyor.
Türkiye, Kuzey Irak ve Kuzey Suriye’de son yıllarda yaşanan gelişmelerin, Almanya iç güvenliği için de risk oluşturduğuna, Almanya’da PKK üyeleri ile polis, Türk milliyetçileri ve Türk aşırı sağcılar arasında yaşanan gerilimlerin “ölüme yol açabilecek olmasının dışlanamayacağı”, Almanya’daki Türk hedeflerine militan eylemlerin yapılması tehdidinin de sürdüğü kaydediliyor.
BfV raporunda, “Avrupa’da barışçıl etkinlikler ve faaliyetler ön planda dursa da şiddet, PKK ideolojisinde stratejik bir seçenek olmaya devam ediyor” ifadeleri yer alıyor.
PKK’nın “Komalên Ciwan/Tevgera Ciwanên Şoreşger (TCŞ)" adlı gençlik örgütü hakkında ayrıntılı bilgilerin aktarıldığı raporda, “Kürt yerleşim bölgelerindeki silahlı mücadele yürütmeleri için gençleri topluyorlar ve bazen de Almanya’daki Türk devlet kurumları temsilcilikleri ya da Türk aşırı sağcılara karşı militan eylemler ya da suç teşkil eden eylemler yapıyorlar” deniliyor.
Haziran 2013’den bu yana Almanya’dan 295 kişinin PKK için Kürt yerleşim bölgelerinde savaşmak için gittikleri, 30 kişinin bu bölgelerde öldükleri, 150 kişinin de geri döndükleri aktarılıyor.
Bu arada Alman iç istihbarat örgütü BfV’nin raporunda, Almanya’daki radikal solcuların, “Kürdistan Dayanışması” kapsamında, Kürt özerklik faaliyetleri yürütenler ve özellikle de PKK ile dayanışma içinde oldukları da aktarılıyor.
Alman iç istihbaratının, Ülkücü Hareketi, ideolojik kökenleri, Bozkurt işareti hakkında ayrıntılı tespit ve değerlendirmelerine yer verdiği bölüm de dikkat çekiyor.
Basın toplantısında Alman İçişleri Bakanı Feaser’a Ülkücü Haraketi ile ilgili bir yasaklama kararı alınıp alınmayacağı soruldu.
Almanya’da Ülkücü Hareketi’nin yaklaşık 11 bin taraftarı bulunduğunu söyleyen Feaser, bu camianın homojen olmadığını, mensuplarının aynı şekilde değerlendirilemeyeceğini vurgulamakla birlikte, “Ama yasaklama kararları hakkında öncesinde konuşmuyor olmamızı anlayışla karşılamanızı rica ediyorum” dedi.
BfV raporunda Ülkücülerin, Almanya Demokratik Ülkücü Türk Dernekleri Federasyonu (ADÜTDF), Avrupa Türk İslam Dernekleri Birliği (ATİB) ve Avrupa Nizam-ı Alem Federasyonu (ANF) gibi yapıların çatışı altında örgütlendikleri, yaklaşık 1600 kişinin de ya küçük yapılarda, ya da örgütlü olmayan hareketlerde yer aldıkları aktarılıyor.
En büyük yapının, 7 bin üyeli ADÜTDF olduğu, hukuka uygun, ılımlı bir görüntü sergilemeye özen gösterdiği belirtilirken, “Gerçekte, MHP’nin ruhuna uygun milliyetçi bir aşırı sağ ideolojinin savunucusu” deniliyor.
Bu yapının dünya görüşünün Anayasa’nın eşitlik ilkesini ihlal ettiği, Türk kökenlilerin Alman toplumuna uyumunu da olumsuz etkilediği savunuluyor. ADÜTDF’ye destek verenlerin düşman gibi gördükleri arasında, PKK ve genel olarak Kürtlerin yanı sıra Yahudiler ile Ermenilerin de olabildiği raporda aktarılıyor.
Raporda şu görüşlere de yer veriliyor: “ADÜTDF, ırkçı milliyetçi ve aynı zamanda antisemitist yazar ve tarihçi Nihat Atsız’ın yazılarının yayılması sağlıyor. Turancı fikirlerin savunucusu olan, Türk yeraltı dünyasının patronlarından Abdullah Çatlı yüceltiliyor."
© Tüm hakları saklıdır.