Dünya

Türkiye için Obama mı, McCain mi?

Türkiye bir yandan Obama'nın 'etnik kimliği yüzünden başkan olabileceğine gizli gizli sevinirken, diğer yandan da soykırım meselesinin gündeme gireceğinden korktu

17 Eylül 2008 03:00

Türkiye bir yandan Obama'nın 'etnik kimliği yüzünden başkan olabileceğine gizli gizli sevinirken, diğer yandan da soykırım meselesinin gündeme gireceğinden korktu

ABD'de 4 Kasım'da yapılacak başkanlık seçimleri öncesinde, dünya ülkeleri kendi çıkarlarını gözönüne alarak kimin başkan olması gerektiğini düşünmeye başladı. Referans gazetesi yazarlarından Mensur Akgün de bugünkü makalesinde, Demokrat Obama'nın mı yoksa Cumhuriyetçi McCain'in mi Türkiye için daha 'hayırlı' olabileceğini ele aldı. 

>>> Feminist oyları Obama'ya

>>> Dünya Obama'yı istiyor

>>> Bu kez zıt kutuplar birbirini itiyor

"Unutmamamız gereken dünyadaki sorunları doğru tanımlayamayan bir Amerikan yönetiminin Türkiye için Ermeni lobisinden etkilenen ama sorunları ve çözümleri doğru tanımlayabilen bir Amerikan yönetiminden daha riskli olduğudur" diyen Akgün'ün yazısı şöyle:

Türkiye, oldum olası Amerika'da Demokratlar'ın iktidara gelmesinden korkar. Demokratlar'ın insan haklarına daha fazla önem vereceğinden, 1915 trajedisinin işbaşına gelen yeni başkan tarafından soykırım olarak tanımlanacağından çekinir. Bu korku öylesine iliklerimize işlemiştir ki en liberal kanaat önderleri bile demokrat Amerikan başkanı denince bir duraksar, Türkiye'nin coğrafyasından kaynaklanan öneminin artık işe yaramayacağını düşünür.

Bu genel kural son seçimlerde de bozulmadı. Türkiye bir yandan Barack Obama'nın "etnik" kimliği yüzünden başkan olabileceğine gizli gizli sevinirken, diğer yandan Amerika ile ilişkilerin bozulacağından, soykırım meselesinin gündeme gireceğinden korktu. Bir de üstüne Türkiye'ye güya soğuk bakan, Ermeni lobisine yakın olduğu varsayılan, Irak'ın toprak bütünlüğünü umursamadığı söylenen Joe Biden'in başkan yardımcılığı binince iyice rahatsız oldu. Koca koca emekli büyükelçiler iki ülke ilişkilerinin iflasa sürükleneceğini iddia etti.

Eğer Gürcistan krizi ve Cumhurbaşkanı'nın Ermenistan ziyareti, bunların hemen ardından Başbakan'ın bizim gruba Deniz Feneri davası bahanesiyle yaptığı saldırı olmasaydı, bu konu çok daha fazla tartışılır, Biden-Obama ikilisinin başımıza öreceği çoraplar gündemi çok daha fazla işgal ederdi. Ama gündemde başka konular var diye sakın korkuların geçtiğini, dış politika seçkinlerinin farklı düşündüğünü zannetmeyin.

Emin olun çoğu hâlâ korkuyordur. Onlar açısından Türkiye'nin son Ermenistan açılımının, ortak tarih komisyonu kurulması olasılığının ve üstelik de bazı meslektaşlarının çok haklı bir şekilde gündeme getirdiği gibi tarihimizle barışmamız gereğinin hiçbir önemi yoktur. Dünyanın yeni bir anlayışa, "Atlantik İttifakı"nın güven tazelemeye, Irak'ın farklı bir üsluba, Gürcistan'ın kışkırtılmamaya, Rusya ile olan ilişkilerin gerilimsiz sürmeye ihtiyacı olduğu da akıllarına gelmez.

Oysa bu sorunlar Türkiye'nin güvenliğini, istikrarını Demokrat bir yönetimin alacağı sembolik bir karardan çok daha fazla etkileyecektir. Mesela Gürcistan konusunda atılacak yanlış bir adım Türkiye'yi verilebilecek her türlü tarihi hükümden çok daha fazla sarsabilir. Bölgenin istikrarsızlaşması Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattının anlamsız kalmasına, yapılması düşünülen diğer hatların gündemden düşmesine yol açabilir. Bu ülkenin zamansız NATO üyeliği halinde başımıza gelebilecekleri düşünmek dahi istemezsiniz.

Unutmamamız gereken dünyadaki sorunları doğru tanımlayamayan bir Amerikan yönetiminin Türkiye için Ermeni lobisinden etkilenen ama sorunları ve çözümleri doğru tanımlayabilen bir Amerikan yönetiminden daha riskli olduğudur. Bu, doğal olarak Demokratlar'ın sorunları Cumhuriyetçiler'den daha iyi tanımlayacağı, demokrat Amerikan başkanları sırasında dünyanın güllük gülistanlık olacağı anlamına gelmez.

Kennedy de demokrattı ama dünya 1962'de az daha Küba'ya yerleştirilen Sovyet füzeleri yüzünden nükleer bir savaş yaşayacaktı. Denebilir ki Kennedy sağduyusu ile krizi iyi idare etti ve dünyayı bir yıkımdan kurtardı. Ancak aynı Kennedy Küba'daki rejimi yıkmak için de Domuzlar Körfezi'ne çıkarma yaptırmış, füze krizine neden olan gelişmelerin önünü açmıştı. Aslına bakarsanız gördüğümüz en son demokrat örnek de Kennedy'den pek farklı değildi. Clinton'ın içeride başı ne zaman sıkışsa Irak'a seyir füzeleri ile saldırırdı.

Bizim sorunumuz Amerikan başkanlığı seçimine artık eskimiş, değerini yitirmiş yerel paradigmaların çerçevesinden bakma alışkanlığımızdan vazgeçememekte. Bu yüzden Amerika'nın İran'a saldırmasının, 24 Nisan günü bir başkanın trajediyi değil de soykırımı anmasından daha önemli olduğunu göremiyoruz. Kendimizi Irak'ın günün birinde parçalanabileceği gerçeğine göre de ayarlamak zorunda olduğumuza inandıramıyoruz.

Bazılarımıza hâlâ BM'yi by-pass edip "Demokrasiler Cemiyeti" kurmak isteyen, böylece önüne gelen yere rahat rahat müdahale etmeyi hayal eden McCain'in başkanlığı, BM'yi güçlendirmeyi hedefleyen, Amerika'nın bu örgüte olan 1 milyar dolar borcunu ödemeyi planlayan Obama'nın başkanlığından daha cazip geliyor. Obama'nın İran ile olan sorunları müzakere ederek çözmek istemesinin bizim açımızdan ne anlama geldiği anlaşılamıyor.

Belki farkında değiliz ama Türkiye artık bir dünya devleti haline geldi. İçinde yaşadığı tüm sorunlara rağmen bölgesinde etkili bir güç oldu. Krizlere çözümler üretiyor, etrafındakilerden de kaçınılmaz olarak etkileniyor. Kısacası hiçbir sonuç doğurmayacak saplantılarla dünyanın en güçlü devletindeki iktidar değişikliğini değerlendirebilme lüksü kalmadı. Daha sağlıklı ve gerçekçi düşünmek zorunda...