Çeviri: Kerem Cihan Uluç
Zvi Bar'el / Haaretz
Müslüman Kardeşler'in lideri Muhammed Badie'nin tutuklanması, Mısır ordusunun Müslüman Kardeşler’i yasadışı ilân etmeden, dağıtmaya çalıştığının sinyallerini veriyor.
Aslında Badie'ye yönelik duyulan kuşkular çok da önemli değil. Ancak, Muhammed Badie, yardımcısı Khairat el Şatır, devrik cumhurbaşkanı Muhammed Mursi ve tutuklanan diğer liderler göz önüne alındığında, bu isimlerin geçici yönetimin yakın bir zamanda gideceği söylenen seçimlere katılamayacakları aşikâr. Bu durumda Müslüman Kardeşler'in ikinci, hatta üçüncü kademe adayları seçimlere sürmesi gerekecek ve bu da hızla bir zafer kazanmaları ihtimalini tehlikeye sokacak.
Bu durumda, Mısır Savunma Bakanı Abdülfettah el-Sisi ve Mısır geçiş hükümeti Müslüman Kardeşler’e yasak veya kapatma hükmü vermeyecek. General Sisi'nin asıl korkusu, böyle bir tavrın orduyu, Hüsnü Mübarek'in devrilmesiyle sonuçlanan ilk Mısır devriminin temellerini sarsan, baskıcı bir yapı olarak gösterecek olması… General Sisi, buna ek olarak Müslüman Kardeşler’e muhalif olan liberallerin de bir yasaklama veya kapatmadan yana olmadıklarını biliyor.
Ordu bu nedenle Müslüman Kardeşler'e dolaylı yollardan yasal yöntemlerle darbe vurmak istiyor. Bu durumda Müslüman Kardeşler'in meşruluğu mahkemelerce değerlendirilecek.
Aslında Mısır'da yaşanan tutuklamalara iki farklı açıdan bakılabilir. Ordu, Müslüman Kardeşler’i geçici hükümete karşı olan kararlı muhalif tavrından vazgeçmeye zorlayacak. Bu kabul edilirse, Müslüman Kardeşler siyasî sahneden silinmemiş olacak. Ya da ikinci bir alternatif olarak, Müslüman Kardeşler geri çekilmeyecek, ancak birçok liderinden yoksun olması nedeniyle çok ağır bir politik darbe alacak.
Sonuç olarak, ordu ve geçici hükümet her halükârda bu tutuklamalardan fayda sağlayacak. Ancak, Müslüman Kardeşler de tutuklamalara rağmen faaliyetlerine devam edeceğini bildirdi. Mahmut Ezzat'ın geçici lider olarak atanmasının da rastlantı olmadığı konuşuldu. Atamanın akabinde de Müslüman Kardeşler Sözcüsü, mücadeleye devam edeceklerini açıkladı.
Mahmut Ezzat'ın Kardeşlik içindeki hiyerarşide üçüncü sırada olması dikkat çekici. 69 yaşındaki Ezzat, muhafazakarlığıyla bilinen bir doktor… Ezzat aynı zamanda Sayyid Qutb'un teorilerine dayanan, radikal sağ hareketin de bir parçası. Kardeşlik içinde Ezzat'ın tutuklanan Badie'ye yakın olduğu biliniyor. 'Tilki' lâkaplı Mahmut Ezzat, hareketin beyni olarak anılıyor. Müslüman Kardeşler hareketinin dünya çapındaki uzantılarıyla bağlantılı olduğu ve Hamas ile de sıkı bağları olduğu biliniyor.
Müslüman Kardeşler hareketinin içindeki daha ılımlı kesimler Ezzat'ın göreve getirilmesini eleştirerek, daha merkezci birinin göreve getirilmesini talep ediyor. Buradaki amacın, hareketin kararlılığının gösterilmesi olduğu ve Kardeşliğin fesih edilmesi hâlinde yeraltında yapılanabilmek için atılan stratejik bir adım olduğu belirtiliyor.
Müslüman Kardeşler, uluslararası desteğini ölçüyor. Amerikan hükümeti, Mısır'a yardımları durduracağını henüz açıklamış değil, ancak Barack Obama hükümetinin tereddütleri ve duraksayan tavrının sonucu merak ediliyor. Öte yandan Fransa ve Suudi Arabistan'ın anlaşarak darbe hükümetine ve el-Sisi'ye bir yol haritası çizmesi için fırsat vermesi tedirgin edici olarak değerlendiriliyor. Bunlara bir de Körfez devletlerinin Müslüman Kardeşler'e duyduğu husumet göz önüne alındığında, Müslüman Kardeşler'in tek dayanağı Türkiye gibi gözüküyor.
Tüm bunlara ek olarak, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Mısır'da Hüsnü Mübarek'in devrilmesinin ardından başa gelen Müslüman Kardeşler'e Türkiye modelini benimsemelerini tavsiye ederek, Kardeşliği kızdırmıştı. Erdoğan, Mısır'da aynı Türkiye'de olduğu gibi dindar bir yöneticinin, seküler(laik) bir devleti idare etme sisteminin benimsenmesini tavsiye etmişti. Müslüman Kardeşler, Türkiye modelinin Mısır'a uygun olmadığını söylemişti. İlerleyen dönemde, Mısır'da Muhammed Mursi'nin devrilmesinin ve ordunun katliam yapmasının ardından, Türk Başbakan Erdoğan, askerî darbeye karşı birçok protestoya öncülük ederek Mursi'nin tekrar başa gelmesi talebinde bulunmuştu.
Salı günü yapılan açıklamalara bakılarak, on yıllık dönem içerisinde Türkiye'ye karşı dostça tavırlar takınan bir Mısır rejiminin kaybedilmesinden duyduğu öfkenin Erdoğan'ı çılgına çevirdiği söylenebilir. Recep Tayyip Erdoğan, Mısır ordusunu lekelemek için, 'siyonist grupların çalışmaları', gibi bir anlamsız sözlere sığındı ve Mısır'daki darbenin, Mısır ordusu ve İsrail'in ortaklaşa yürüttüğü bir komplo olduğunu söyledi. Erdoğan, iki yıl öncesinden buna dair kanıtlar olduğunu söyleyerek, Yahudi bir entellektüeli(Bernard-Henri Levy) işaret etti. Bu açıklamalar Erdoğan'ın tipik bir anti-semitist olduğuna işaret ediyor. O da tüm dünya'nın Yahudiler tarafından kontrol edildiği yönündeki değersiz düşüncenin bir kurbanı.
Recep Tayyip Erdoğan, ne zaman kendisine Yahudi karşıtı olduğu hissettirilse, öfkeden yanıp tutuşuyor ve hemen Türkiye'nin Yahudilere ne kadar çok yardım ettiğine dair örnekler ve kanıtlar sunmaya başlıyor. Israrla hükümetinin Türkiye'deki Yahudileri korumak için ne gerekiyorsa yaptığını savunuyor. Ancak bu seferki söylemleriyle, yalnızca politik bir komploya işaret ettiğine kendi yandaşlarını bile inandıramayacak gibi gözüküyor.
Bu gibi söylemler ve çıkışlar Müslüman Kardeşler'in hiç işine yaramıyor. Ancak, hâlihazırda yaptığı açıklamalarla, Türkiye ve Mısır arasında derin ayrılıklar yaratan Erdoğan, Türkiye'nin artık kaybedecek bir şeyi kalmadığı kanısında.
Buradan çıkan sonuç şu; Türkiye’nin lideri, ki bu adam aynı zamanda Ortadoğu’da sözünü geçirmek istiyor, Türkiye’yi bölgedeki karar merci çemberinden çıkarıyor.