Aram Ekim Duran
Türkiye'nin gerek siyasal gerek toplumsal yapısı yıllar içinde önemli değişim ve dönüşümlerden geçse de, değişmeyen tek şey "faili meçhul cinayetler"in akıbeti oluyor. 2 Nisan 1948 yılında Kırklareli’de öldürülen yazar Sabahattin Ali’den 28 Kasım 2015’te Diyarbakır’da öldürülen eski Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi’ye kadar, Cumhuriyet tarihi boyunca işlenen yüzlerce faili meçhul cinayet dosyası, devletin tozlu raflarında çürümeye terkedilmiş durumda.
DW Türkçe'ye konuşan hukukçulara göre, yakın gelecekte de faili meçhul cinayetler üzerindeki sis perdesinin kaldırılması pek olası değil. Hukukçular, "Devletin adli ve kolluk güçleri, faili meçhul cinayetleri çözme iradesi göstermiyor" görüşünde.
"3 yılda tek bir şüpheli bulunamadı"
Türkiye'nin önde gelen insan hakları savunucularından olan eski Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi’nin "faili meçhul" bir cinayete kurban gitmesinin üzerinden 3 yıl geçti. 28 Kasım 2015’te Diyarbakır'ın Sur ilçesindeki Dört Ayaklı Minare'nin çatışmalarda gördüğü zararla ilgili basın açıklaması sırasında vurularak hayatını kaybeden Elçi'nin ölümüne ilişkin soruşturma, o gün bugündür yerinde sayıyor.
Soruşturmayı yürüten Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, gündüz vakti kalabalık bir caddede gerçekleşen cinayete ilişkin bugüne kadar tek bir şüpheli tespit edebilmiş değil. Elçi’yi kimin öldürdüğü, neden öldürdüğü gibi sorular ise havada asılı durmaya devam ediyor.
Üç yılın ardından Elçi cinayetinde gelinen noktayı DW Türkçe’ye anlatan Tahir Elçi’nin avukatlarından Barış Yavuz, "Soruşturmada tek bir şüpheli dahi olmadığı için, Tahir Elçi cinayeti dosyasında maalesef hiçbir ilerleme kat edemiyoruz" diyor.
Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’nın Tahir Elçi’nin öldürülmesine ilişkin açılan soruşturmayı "alelade bir soruşturma" olarak gördüğünü dile getiren Avukat Yavuz, cinayetin neden ve kimler tarafından işlendiğini bulmak konusunda adli güçlerin "yavaş ve isteksiz" davrandığını vurguluyor.
"Ateş eden polisler soruşturulmadı"
Yalnızca Elçi’nin gündüz vakti vurulmasına ilişkin sokak görüntülerinin ve Adli Tıp raporlarının bile soruşturmada pek çok şüpheliyi ortaya koyduğunu dile getiren Yavuz, "Elçi’nin olduğu yöne doğru ateş eden 3-4 kişinin görüntüsü var. Bunlardan bazıları polis. Ancak bu kişiler bile şüpheli olarak soruşturmaya dahil edilmedi. Bu şahıslar tanık olarak dinlendi ve bırakıldı" diye konuşuyor.
Tahir Elçi’nin öldürüldüğü sokakta silah kullanan şahısların "şüpheli" olarak dosyaya alınmaması nedeniyle bu kişiler hakkında araştırma başlatamadıklarını belirten Barış Yavuz, şunları söylüyor:
"Üç yıldır hala tek bir şüphelinin olmadığı bir soruşturma yürütülüyor. Savcılık, olası şüphelilerinin arasında polislerin de bulunduğu bir soruşturmayı etkin şekilde yürütmekten kaçınıyor. Bu nedenle dava dosyası hazırlanamıyor, bu cinayet soruşturması raflarda duruyor."
Diyarbakır Barosu yöneticileri ve bölgedeki yüzlerce avukat, Elçi’nin öldürüldüğü 28 Kasım 2015 tarihinden beri her hafta bu cinayetin faillerinin ortaya çıkarılması için Diyarbakır Adliyesi önünde eylem yapıyor. Ancak hukukçuların 150'nci haftasına yaklaşan bu adalet talebine rağmen, yakın gelecekte Tahir Elçi cinayetinin faillerini ortaya çıkarmak pek de mümkün gözükmüyor.
Musa Anter davası 26'ncı yılında
Türkiye’nin yakın tarihi, Tahir Elçi cinayeti gibi pek çok "faili meçhul" cinayete sahne oldu. Bu faili meçhuller içerisinde Uğur Mumcu, Musa Anter, Hrant Dink, Vedat Aydın, Necip Hablemitoğlu, Turan Dursun, Bahriye Üçok, Serdar Tanış, Ebubekir Deniz ve Namık Erdoğan gibi yüzlerce gazeteci, yazar, siyasetçi ve bürokrat bulunuyor.
Türkiye İnsan Hakları Vakfı'nın (TİHV) TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu'na sunduğu rapora göre, Türkiye’nin PKK ile şiddetli çatışmalar yaşadığı 90’lı yılları da içine alan 1990-2011 arasındaki toplam faili meçhul cinayet sayısı bin 901’e ulaştı. Faili meçhul cinayetlerin en yoğun yaşandığı dönemler ise 1992, 1993 ve 1994 yılları oldu.
Bu dönemde işlenen faili meçhul cinayetlerden biri olan Kürt yazar Musa Anter cinayetine ilişkin dava, aradan geçen 26 yılda hala sonuca ulaşmış değil. Musa Anter'in Diyarbakır’da 20 Eylül 1992 tarihinde sokak ortasında vurularak öldürülmesine ilişkin dava, Diyarbakır'da açıldıktan sonra güvenlik gerekçesiyle Yargıtay kararı ile Ankara’ya nakledildi. Dava, daha sonra Diyarbakır 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen 16 sanıklı JİTEM davası ile birleştirildi ve hala devam ediyor.
Dink davası 11 yıldır sürüyor
Yakın tarihin bir başka çarpıcı örneği ise Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink cinayeti oldu. 19 Ocak 2007’de İstanbul Şişli’de uğradığı silahlı saldırı sonucu yaşamını yitiren Dink'in katilleri bulundu ama tetiği çekenlerin arkasındaki sis perdesi dağıtılamadı.
Yaklaşık 11 yıldır devam eden Dink cinayeti davasının 78'inci duruşması 24 Eylül 2018’de gerçekleştirildi. İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yürütülen davanın bu son duruşmasında Mahkeme Heyeti'nin tamamı değiştirildi. Böylelikle Dink cinayeti davasında oluşturulan yeni heyet, üçüncü iddianamenin kabul edilmesinden sonra davaya bakacak üçüncü heyet olacak.
Türkiye’nin yıllar geçse de bir türlü yüzleşemediği "faili meçhul" cinayetlerin toplumun pek çok farklı kesiminde derin yaralar açtığını dile getiren Diyarbakır Barosu Başkanı Cihan Aydın, "2000’lerin başında açılan bazı davalarda ilerleme sağlandı, bir yere kadar gelindi ancak sonuçta pek çok dava beraatle sonuçlandı ve silahın arkasındaki güçler ortaya çıkarılmadı" diyor.
"Davalar zamana yayılıp unutturuluyor"
DW Türkçe’ye konuşan Cihan Aydın’a göre, devletin adli ve kolluk güçlerinin faili meçhul cinayetleri çözmek konusunda gerekli iradeyi göstermesi halinde, bugün tartışılan pek çok dava kısa sürede çözülebilir. "Ancak, devlette böyle bir irade göremiyoruz" diyen Aydın, faili meçhul cinayetlerin arkasındaki isimlerin ortaya çıkarılmasına dönük bir çaba olmadığına dikkat çekiyor.
Faili meçhul davalarının önemli bir kısmında delil karartma, zamana yayma gibi yöntemlerle toplumun yavaş yavaş bu cinayetleri unutmasının sağlandığını kaydeden Aydın, şöyle konuşuyor:
"Faili meçhul cinayetler on yıllar süren davalarla toplumun gündeminden düşürülüyor. Adeta kamuoyu ile bu cinayetler arasına bir perde çekiliyor. Bu cinayetlerin büyük bir kısmı güpegündüz, herkesin gözü önünde işlendi. Ama büyük bir pervasızlıkla cinayetlerin asıl nedenleri ve arkasındaki güçler gizleniyor. Belki birgün bu davalar çözülecek ama geç gelen adalet, adalet olmayacak."