Gündem

Türkiye- Ermenistan sınır kapısı aralanıyor

Türkiye ve Ermenistan diplomatik ilişki kurmaya ve sınırları açmaya karar vermiş durumda. Peki ilan için neden 24 Nisan sonrası bekleniyor?

27 Mart 2009 02:00

Türkiye ve Ermenistan diplomatik ilişki kurmaya ve sınırları açmaya karar vermiş durumda. Peki Türkiye tarafı ilan için neden 24 Nisan sonrasını bekliyor?

2003 yılı başlarından itibaren Türkiye-Ermenistan arasında Akyaka sınır kapısının açılması konusu sık sık gündeme taşındı ve çeşitli değerlendirmeler yapıldı. Ancak şu günlerde her iki ülkede diplomatik ilişki kurmaya ve sınırları açmaya karar vermiş durumda. Peki uzlaşma sağlanmasına rağmen beklenen ne? Taraf gazetesinden Amberin Zamanı, ‘Ermenistan işi tamam gibi’ başlıklı köşe yazısında, sınırları aşacak, kararın tarihinin neden 24 Nisan’dan sonraya bırakılmak istendiğini irdeliyor.

İşte sınır kapılarının açılmasını erteleyen, nedenler:

Artık iş zamanlamasına kaldı. Türkiye ve Ermenistan diplomatik ilişki kurmaya ve sınırları açmaya karar vermiş durumda. Eğer bir aksilik çıkmazsa konuya vâkıf Türk yetkililerinden aldığımız bilgiye göre büyük ihtimal önümüzdeki hafta taraflar bu kararı ilan edecekler. Ancak yine aynı kaynaklardan edindiğimiz bilgilere göre; nihai anlaşma Türkiye’ye kalsa 24 Nisan’dan sonra imzalanmalı. Zira Obama’nın 24 Nisan’da Ermenilere yönelik kaleme alacağı mektupta soykırım sözcüğünü kullanmayacağını garantilemeden harekete geçmeme eğiliminde olduğu anlaşılıyor. Ermenistan tarafı ise kararın hemen imzalanmasını istiyor. Her halükârda edindiğimiz bilgi, en geç mayısta işin bağlanacağına dair.

‘Kapalı sınırlardan nemalanan
oligarşinin tekeli kırılacak’


Bu tarihî adımın, her yönüyle (Ermenilerin üzerindeki Sovyet tortusunu kazıdıktan sonra) neredeyse farksız olan iki kardeş millet arasındaki yaraların sarılmasında devasa bir etkisi olacaktır. Ermenistan için Batı’ya en güvenilir çıkış kapısı olan Türkiye ile sağlam siyasi ve ekonomik ilişkiler, hem bölgede en fakir konumda ve global krizin etkilerini yoğun olarak yaşayan bu ülkenin kaderini kökten değiştirecek, refah artacak; hem de daha da önemlisi orta vadede demokratik değerlerin kök salmasının yolunu açacak, kapalı sınırlardan nemalanan oligarşinin tekelini kıracaktır.

Türkiye açısından ise, Güney Kafkasya’daki öncü rolünü pekiştirirken diğer yandan ve bizce çok daha önemlisi yüz yıla yakın zaman öncesinden kendi topraklarımızın halkı olan ve acımasızca buradan sürülen, katledilen, yüz binlerce Osmanlı Ermenisinin ruhuna huzur yağdıracaktır ve tarihimizle yüzleşme sürecini hızlandıracaktır. Ermenistan’ın elinden tutmanın, onlara yaşattığımız acıların onarılması, hafifletilmesi için en sağlıklı yol olduğunu düşünüyorum. Diaspora da yavaş yavaş bu kanaati içselleştirmeye başladı. Ermenistan’da da, Türkiye’yle barışarak kendi vatanına, insanına ihanet ettiğini düşünen insanların sayısı azalıyor yavaş yavaş. Bu bağlamda her iki ülkenin sivil toplum kuruluşlarının, akademisyen, sanatçı, ve yazarların gösterdiği olağanüstü çabaların payı mutlaka tarihe geçecektir.

‘Dink’imizin ruhu şâd olsun’

Aynı şekilde, geçen eylül ayında Erivan’a gelme cesaretini gösteren Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün de sergilediği vizyon ve hümanist yaklaşım, özellikle Ermeni halkının belleğine kazınmış durumda. Ama son kertede, bu günleri keşke görebilseydi dediğimiz sevgili Hrant Dink’imiz belki de her iki toplumda canı pahasına da olsa önyargıları kırmakta en birincil görevi üstlendi. Ruhu şâd olsun.

Galata’da yaşamın kıyısında


Artık kaçıncı kez gece yarısı yurtdışından dönüyorum. Elimde ağır bavullar ve tekrar aynı dert. Galata Kulesi’nin tam yanında olan evimin kapısının önünde taksiden inemiyorum çünkü Kule’ye turist getiren minibüs tam yolun ortasında duruyor. Bir tek o olsa. Sürekli birileri geliyor sokağımın ortasına arabasını park edip gidiyor. Belediye, emniyet, zabıta, kimi ararsan ara, yine aynı hikâye. O ağır bavulları sırtlayıp evime sürüklemek zorunda kalıyorum. Gece yarısı birileri saldırsa kimsenin umurunda değil. Daha da vahimi evimde yangın çıksa, kalp krizi geçirsem (komşularım için de aynı şey söz konusu, sadece kendimi düşünüyor değilim elbette) ne itfaiye yetişebilir ne ambulans. Peki, kim sorumlu merak ediyorum? Belediye seçimlerinin yaklaştığı bu günlerde Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan’a soruyorum, Galata sakinlerinin can güvenliğinden kim sorumlu?

Bu arada Kule meydanında güzel bir bina alıp, Allah razı olsun restore eden Eczacıbaşı ailesine tam minnetimizi bildirecek gibi olurken tuttular o canım binanın üstüne modern, camdan iki kat bir şeyler oturttular. Buna ne demeli peki? Mahalle sakinlerinin bunca mücadelelerine rağmen engellenemedi.

Bir başka yılan hikâyesi de Kule’nin tam yanı başında, iddialara göre, kaçak yapılan ve yine iddialara göre eski eser kalıntıları üzerine oturan DİA market olarak hizmet veren ucube bina. Yıllardır, yıkılıp yerine yeşil alan ve altına akıllı otopark yapılacağı söyleniyor ama hiç de bir şey yapılmıyor. Öylesine çıbanbaşı gibi duruyor.