Ekonominin gidişiyle ilgili tahminlerimizin dayandığı veriler içinde en geriden gelenlerden birisi istihdam ve işsizlik verisi. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), Temmuz ayı verilerini açıkladı. Buna göre işsizlik oranı Temmuz ayında bir önceki aya göre 0,6 puan artışla yüzde 10,8'e yükselmiş bulunuyor.
İşsizlik oranıyla ilgili eldeki son verileri bir önceki yılın Temmuz ayı ve yılsonu verileriyle karşılaştırmalı olarak bir tabloda gösterelim.
Tabloya göre Türkiye'de istihdam edilenlerin sayısında gerek 2017 Temmuz'una gerekse 2017 yılsonuna göre artış var.
Buna karşılık bu artışlar işgücü sayısındaki artışların gerisinde kaldığı, bir başka deyişle Türkiye, işgücüne katılanların hepsine istihdam olanağı sağlayamadığı için işsiz sayısı da artmış bulunuyor.
2017 Temmuz ayında yüzde 10,7 olan ve 2017 yılsonunda yüzde 10,4'e gerilemiş bulunan resmi işsizlik oranı bu yılın Temmuz ayında yüzde 10,8'e tırmanmış durumda.
Resmi işsizlik oranı içinde yer alan işsizler, işsizlik oranının ölçüldüğü günden geriye doğru son 4 hafta içinde işsiz olan ve iş arayan kişilerden oluşuyor. Bunların sayısı kabaca 3,5 milyon dolayında.
Bir de son 4 haftada başvurmamış olup da "iş olursa çalışırım" diye yanıtlayanlar var. Bunların sayısı da yaklaşık 2,3 milyon kişi (tabloda çalışmaya hazır olanlar başlığı altındakiler).
Bunları da resmi işsizlere ekleyip de bakarsak toplamda yaklaşık 5,8 milyon işsiz sayısına ulaşıyoruz. Bu sayıyı toplam işgücüne oranladığımızda karşımıza geniş işsizlik oranı denilen bir oran çıkıyor ki bu oran yüzde 16,5.
İşsizlik oranının gerçek durumunu gösterdiğini düşündüğüm geniş işsizlik oranı geçen yılın Temmuz ayına göre değişmemiş ama geçen yılsonuna göre 0,7 puan yükselmiş bulunuyor.
İşsizlik oranına biraz daha ayrıntılı olarak baktığımızda tarım dışı işsizlik oranının (yüzde 12,9) geçen yılın Temmuz ayına 0,1 puan gerilediğini, buna karşılık geçen aya göre 0,7 puan yükseldiğini görüyoruz.
Benzer biçimde genç nüfusta (15 - 24 yaş) işsizlik oranı (yüzde 19,9) geçen yılın Temmuz ayına göre 0,2 puan düşüyor ama geçen yılsonuna göre de 0,7 puan yükseliyor.
Son olarak işsizlik oranına mevsim etkilerinden arındırılmış olarak baktığımızda orada da artışlar görüyoruz.
İşsizlik oranında yaşanan yükselişlerin çeşitli nedenleri var. Bunlardan ilki 2017 yılındaki yüksek büyüme hızının devam etmemesidir.
Türkiye 2017 yılında birçok etki sonucu yüzde 7,4 oranında bir büyüme oranına ulaştı. Bu etkilerin başında asgari ücrette yapılan artışlar, kredi garanti fonu kullanılarak bankalara sağlanan imkânların yarattığı ek kredi desteğinin ortaya çıkardığı talep artışı, dünya piyasalarında devam eden likidite bolluğunun sağladığı yabancı kaynaklara erişim kolaylığı ilk ağızda sayılabilir.
Öte yandan aynı dönemde hükümetin ek istihdam yaratanlara doğrudan gelir desteği de oldu ve bu da istihdam artışında çok etkili oldu.
Bu etkiler sonucunda ekonomi hızlı bir büyüme düzeyi yakaladı ve dolayısıyla işgücü arzındaki artışlar istihdam artışıyla işe yerleştirilebildi.
Bu düzenlemeler ve destekler sonucunda 2016 yılı sonunda yüzde 12,7 olan resmi işsizlik oranı 2017 yılı sonunda yüzde 10,4'e kadar geriledi.
2018 yılında bu desteklerin devam ettirilme imkânı kalmadı. Öyle olunca büyüme düşmeye başladı ve istihdamda da ivme kaybı başladı.
Eylül ayı sonuçları bütçe açığının 56,7 milyar TL'ye ulaştığını gösteriyor. Bu yıl için Yeni Ekonomi Programı'nda (YEP) tahmin edilen bütçe açığı 72,1 milyar TL idi. İlk 9 ayın 56,7 milyar TL'lik bütçe açığı YEP'de öngörülen GSYH'ye (3.741 milyar TL) oranlandığında yüzde 1,5 oranındaki bir açığa işaret ediyor.
YEP'e göre yılsonunda bütçe açığının GSYH'nin yüzde 1,9'unda kalması bekleniyor. Geriye kalan 3 ayda bütçe açığı GSYH'nin 0,4'ü dolayında kalırsa bu tahmin tutar.
Özellikle enflasyonda yaşanan yüksek artışın kamu hesaplarının da ciddi biçimde sıkıntıya girmesine yol açıyor.
Bununla birlikte bütçe açığı diğer bütün göstergelere göre daha rahat bir görünüm içinde olmayı sürdürüyor.
Türkiye'nin içinden geçtiği reel kesim krizinin finans kesimine yansıması kaçınılmaz görünüyor.
Konu bununla bitmiyor. Bu krizin savrulma etkisiyle ekonominin tamamını etkileyeceği artık çok net biçimde görülüyor.
Dünyada likiditenin bol olduğu dönemde denetimli yavaşlama şansını kullanamayan Türkiye ister istemez denetimsiz bir küçülme gerçeğiyle karşı karşıya bulunuyor.
Büyümenin düşmesi cari açığın düşmesine buna karşılık işsizlik oranının artmasına yol açıyor. Bütçe açığının artması bu kez yüksek enflasyonla mücadeleyi bozucu etki yaratıyor.
Türkiye'nin ekonomide karşı karşıya olduğu ivme kaybının bir sert inişe mi yoksa çok sert bir inişe mi yol açacağı bundan sonra risklerin nasıl seyredeceğiyle yakından ilgili bulunuyor.
Eğer Türkiye son 2 yılda artırdığı riskleri düşürmeyi başarabilirse çok sert inişten kurtulabilir.