Değerlendirmemize, önce Recep Tayyip Erdoğan’ın son günlerdeki bazı açıklamalarıyla başlayalım. Sayın Erdoğan diyor ki: “Arife günü Moskova’da Putin ile yüz yüze görüştük; hava operasyonlarının hemen akabinde telefon görüşmemiz oldu. Tüm bunların ardından, yaşananlar da hava sahası ihlalleri de ciddiyetle bağdaşmıyor. Elbette kırgınlık içindeyiz. Böyle bir şey olmamalıydı.” Ve ardından bir gazetecinin “Doğal gazla ilgili projeler, Mersin Akkuyu (Nükleer Santrali) gibi projeler yaşanan süreçten nasıl etkilenir?” biçimindeki sorusuna şu yanıtı veriyor: “Bu tek taraflı bir konu değil. Bunlar aynı zamanda Rusya’nın da düşünmesi gereken meseleler. Akkuyu’yu Ruslar yapmaz ise bir başkası gelir yapar. Oraya 3 milyar dolarlık bir yatırım yaptılar zaten. Dolayısıyla o konuda daha hassas olması gereken Rusya. Doğal gaz konusuna gelince... Biz Rusya’nın bir numaralı doğal gaz tüketicisiyiz. Türkiye’yi kaybetmek Rusya için ciddi bir kayıp olur. Türkiye, gerektiğinde, doğalgazı çok farklı yerlerden temin yoluna da gidebilir. İcabında farklı alternatiflere yönelir.”
Bu görüşlerin (ne yazık ki) bilimsel bir dayanağı yoktur. Bu açıdan, belki en son söylenecek şeyleri, en başta söylemek gerekir: Herhangi bir ülkeye, enerji ithalatındaki aşırı bağımlılık, enerji güvenliği için olduğu kadar, ekonomik güvenlik ve dış politika açısından da büyük risk oluşturur. Nitekim Avrupa Birliği de Rusya’ya doğal gazdaki bağımlılığını kabul edilebilir seviyelere (% 30’un altına) düşürmeye çalışıyor; kaynak çeşitlendirmek için tüm olanaklarını seferber ediyor. Eğer herhangi bir ülkeye aşırı bağımlı konumda iseniz, özellikle dış politikanızda attığınız adımlarda ve politika tercihlerinizde bu ülke ile ilişkilerinizin olumsuz etkilenmemesine azami dikkat etmeniz ve bu ülkeye (ya da ülkelere) aşırı bağımlılıktan da bir an önce kurtulmanız gerekir. Özetle, “Camdan köşkte oturup, sağa sola taş atmaya kalkarsanız, bedelini ağır ödeyebilirsiniz.”
Türkiye'nin enerji haritası
Türkiye’nin enerjideki durumunu özetleyelim: Birincil enerji tüketiminde, ithalata bağımlılığımız yüzde 73,5. AKP iktidara geldiğinde bu oran, yüzde 67’ydi. 2002 yılında enerji ithalat faturamız 9,2 milyar dolardı. 2014 yılında, düşen enerji talebine ve azalan petrol fiyatlarına rağmen bu rakam, tam 55 milyar dolar oldu. Enerjide en yüksek oranda bağımlı olduğumuz ülke Rusya Federasyonu. Doğal gazımızın yüzde 98’ini ithal ediyoruz. Bu ithalatımızın yüzde 55’i Rusya’dan gerçekleştiriliyor. Petrolde (petrol ürünleri de dâhil edilirse) Rusya’ya bağımlılık yüzde 16’lar seviyesinde... Kömür ithalatımızın yüzde 35’i de gene bu ülkeden… Bu yetmezmiş gibi ülkemizde inşa etmeye karar verdikleri (AKP’nin Meclis’teki parmak çoğunluğu ile) Akkuyu Nükleer Santrali’nin de inşaatından işletmesine, yakıt tedarikinden atık yakıtın muamelesine her aşamasında Ruslar yüzde 100 işin sahibi… Yani, enerjide mevcut aşırı bağımlılık yetmezmiş gibi, bir de nükleerde yüzde 100 Rusya’ya bağımlı olacağımız macerayla, gırtlağımıza kadar bağımlı hale getiriliyoruz.
Ama bu arada, ülkemize (Rusya ve İran’ın şiddetle tepki verdiği) Patriot füzeleri ve füze kalkanı yerleştiriliyor. Rusya açısından stratejik öneme sahip Suriye’ye karşı saldırgan bir politika izleniyor. Rusya, Suriye'deki Tartus ve Lazkiye üslerindeki (kendisi için yaşamsal gördüğü) varlığını hızla arttırırken, AKP iktidarı rejim muhaliflerine yardım yağdırıyor. Putin’in, Lavrov’un ve Rusya’nın “şahin” Genelkurmay Başkanı, diplomatik “teamülleri” zorlayan ve tehdit olarak tanımlanacak açıklamalar yaparken; AKP ekibi, bunları dikkate almadığını/önemsemediğini kanıtlamak istercesine maceracı politikalarını sürdürüyor. Ama bu arada bir yandan Türk Akımı’nı yaşama geçirmek, bir yandan da mevcut hatlardan biri olan Mavi Akım’dan alınan yıllık 16 milyar metreküplük gazın 19 milyar metreküpe çıkarılmasına çabalıyorlar. Türkçe’de bir deyim vardır: “Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu?” Tüm bunların ardından da Rusya’ya “kırılıyorlar”! Pes doğrusu…
Gelelim, Recep Tayyip Erdoğan’ın “Türkiye, gerektiğinde, doğal gazı çok farklı yerlerden temin yoluna da gidebilir” iddiasına... Herhalde bu kışı kastetmiyordur! Ya da gelecek kışı…
Doğal gazın yarıdan fazlası Rusya'dan
Türkiye, daha önce de belirttiğimiz gibi, tükettiği (ya da ithal ettiği) gazın yüzde 55’ini Rusya’dan alıyor. Daha anlaşılır olması için günlük alım kapasitemize bakalım. Mevcut anlaşmalar çerçevesinde, Rusya’dan Batı Hattı ile günde 42, Mavi Akım’dan günde 48 milyon metreküp alımımız var. İran’dan (Suriye konusunda Rusya ile aynı safta yer alan) günlük alım hakkımız 29, Azerbaycan’dan 19, Nijerya ve Cezayir’den (LNG) toplam 22 milyon metreküp. Özel şirkete ait Egegaz’dan 22 milyon metreküp (spot alımlar yapılabilir), yerli üretim 2 milyon metreküp ve mevcut (sınırlı) depomuzdan geri çekme kapasitemiz günde 18 milyon metreküp… Yani, özel şirketi ve depomuzu da devreye soksanız, 196 milyon metreküp gaz tedarik edebilirsiniz. Geçen yıl soğuk günlerde tüketim, 210 milyon metreküpe yaklaştı. Eğer bazı talep azaltıcı ve zorlayıcı tedbirler olmasa, bu rakamın günde 240 milyon metreküpe erişebileceği biliniyor. Bu yıl, bu seviyeyi görebiliriz. Durum özetle böyle…
Durum böyleyken, Erdoğan “Rusya yerine başkasından alırız” diyor. Bu iş, yandaki marketten ekmek peynir almaya benzemez. Günlük 90 milyon metreküp doğal gazı, örneğin bu kışın ortasına kadar, hangi boru hattı ile ya da hangi LNG deponuz aracılığıyla, hangi ülkeden alacaksınız? Bunun mümkün olmadığını tüm ilgililer ama en iyi de Rus tarafı biliyor ve bıyık altından gülüyorlar. Kaldı ki ne İran’ın (çok istese de) ne Azerbaycan’ın, 90 milyon metreküplük günlük hacimle kıyaslanabilecek ilave ihraç imkanı (kısa vadede) yok. Kaldı ki mevcut altyapı da söz konusu hacimler karşısında çok yetersiz… Keşke doğal gaza bu kadar yüksek oranda bağımlı olmasaydık da doğal gaz arzını, ülkeler bazında gerçekten çeşitlendirebilseydik. Ya da atıl bekleyen yerli ve çoğu yenilenebilir kaynaklarımızı, şu 13 yıllık AKP iktidarında (ve daha öncesinde), kademeli olarak daha fazla devreye alıp; doğal gazın enerji tüketimindeki yüzde 31 ve elektrik tüketimimizdeki yüzde 49’luk ağırlığını azaltabilseydik. AKP’nin söylemi ile eylemi taban tabana zıt. Durmaksızın yeni doğal gaz santrali lisansı verip, bir taraftan da “gaza bağımlılığı azaltıyoruz” diyorlar. Bir yandan da ithal kömür santrali lisansı yağdırıyor Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu. Bağımlılık, onlara az gelmiş olsa gerek!!!
Gelelim nükleer santrali iptal edip, başkasına vermeye… Cümlenin ilk kısmını, yani iptal kısmını keşke yapabilseler; en çok ben sevinirim. Ama Erdoğan’ın da söylediği gibi (doğruysa) Ruslar şimdiden 3 milyar dolar harcamış. Bunu “sarayın” bütçesinden mi ödemeyi düşünüyor acaba? Daha da önemlisi, bu santralin yapımına dair anlaşma, bizlerin muhalefetine karşın, AKP milletvekillerinin TBMM’deki parmak çoğunluğu “sayesinde” onaylandı ve uluslararası anlaşma statüsü kazandırıldı. Eğer yolsuzluk, usulsüzlük ya da hukuksuzluk gibi konularda somut belgeler ortaya konulabilirse, bu tehlikeli inşaat durdurulabilir. Ama bunu AKP iktidarı yapamaz.
Dış politika bağımlılığı
Sonuç: Bu kadar bağımlı isen, dış politikanda da, ekonominde de güvenliğinde de risk altında kalırsın! Bir kez daha: Camdan “sarayda” oturup, sağa sola taş atmak, çok ama çok riskli bir iştir! Üstelik bu “eğlencenin” bedelini, sadece sarayın camları değil, tüm vatandaşlar öder.
Erdoğan’ın açıklamaları, kanımca tamamen iç politikaya yönelik açıklamalardır. Hava sahamız ihlal edilip, destek verdiğimiz Suriye “muhalif” güçleri, Rusya tarafından hırpalanırken sessiz kalmak, hoş bir görüntü vermiyor zira…
Oysa Türkiye'nin halen devreye alınmamış olan linyit, hidroelektrik, güneş, rüzgar, jeotermal, biyokütle kaynakları; doğru ve temiz teknolojilerle devreye alınıp, enerji sektörüne yönelik ekipmanın (türbinler, paneller, jeneratörler, vb.) yerli imalatı da gerçekleştirilebilirse, Türkiye’nin enerjideki bağımlılığı da hızla azalacaktır. Buna, özellikle binalardaki ve sanayideki enerji verimliliğinde yapılacak iyileştirmeler eklenirse, geleceğe yönelik kaygı duymamız için hiçbir neden olmayacaktır. Geçen yıl tükettiğimiz elektrik enerjisi miktarı olan 257 milyar kilovat-saat temel alınırsa, yukarıda saydığım atıl kaynak potansiyelin bunun 3,2 katı (818 milyar kilovat-saat) olduğu görülecektir. Dolayısıyla Türkiye, bu kısır ve bağımlı geleceğe mahkum değildir.
Son tahlilde, Rusya’nın doğal gazı kesmekte bir yararı olmadığı ve Türkiye’nin de iç politikaya ve seçime yönelik söz konusu açıklamaları fiiliyata dönüştürmesinin en azından hukuken mümkün olmadığı (aksi halde sorumlu duruma düşer) da göz önüne alınırsa, devran büyük olasılıkla gene eskisi gibi (eski tas, eski hamam) devam edecektir.