Ekonomi

Türk'e başka yabancıya başka reel faiz

Mahfi Eğilmez, Merkez Bankası'nın faiz kararlarını değerlendirdiği yazısında, faiz oranlarının iç ve dış piyasaya neden farklı uygulandığını yazdı

25 Eylül 2012 15:43

 

Mahfi Eğilmez

 

Türk'e başka yabancıya başka reel faiz

 

Faiz, bir kişi ya da kurumun tasarruf ettiği fonları, ihtiyacı olanlara belirli bir süre için ödünç vermesi karşılığında aldığı bedeldir. Bu ödünç verme eylemi bankalara tasarruf mevduatı yatırmak biçiminde olabileceği gibi, kurumların çıkardığı tahvil ve bonoları satın almak suretiyle de olabilir.

Bankaların bir yıllık mevduata verdiği yüzde 10 dolayındaki faiz nominal (görünürdeki, üstünde yazılı olan) faizdir. Nominal faizden Türkiye’de yüzde 15 gelir vergisi kesintisi (stopaj) yapılır. Bu durumda kişinin eline geçecek faiz yüzde 8,5’e iner. Buna da net nominal faiz denir. Yani yılbaşında bankaya 100 TL yatıran bir kişi yılsonunda parasını 108,5 TL olarak geri alacak demektir.

Reel faiz, nominal faizden enflasyonun arındırılmasıyla bulunan faizdir. Şöyle bir formülle hesaplanır: Reel faiz = (1 + nominal faiz) / (1 + beklenen enflasyon) – 1. Buradan çıkan sonucu 100 ile çarparsak reel faizi yüzde cinsinden görmüş oluruz. Yukarıdaki örnekten gidersek, o yıl gerçekleşen enflasyon yüzde 7 ise, bu kişinin elde ettiği reel faiz yüzde 1,4 dolayında çıkacak demektir. Beklenen enflasyonun gerçekleşme sonucuna göre bu faiz sıfırdan büyük çıkabileceği gibi sıfır ya da sıfırdan küçük de çıkabilir.

Aşağıdaki tablo, 100 TL’sini bir yıl vadeyle ve yüzde 10 nominal faiz üzerinden bankaya yatıran bir Türk ile 55,6 dolarını getirip 1,8 TL’lik kurdan bozdurup elde ettiği 100 TL’yi aynı faizle bankaya yatıran Amerikalının durumunu karşılaştırmalı olarak ortaya koymayı amaçlıyor (Varsayım: TL’nin değerinde, yani USD kurunda bir yıl boyunca değişiklik olmamıştır.) 

\


Türk de Amerikalı da bir yılın sonunda 10 TL faiz elde etmiş olacak. Bu faiz gelirinden yüzde 15 gelir vergisi kesilecek ve her ikisinin de eline 8,5 TL faiz geliri geçecek. Her ikisinin de o aşamada parasını çektiğini düşünelim. İkisinin de elinde toplam 108,5 TL olacak demektir. Amerikalının aynı gün parasını 1,8 TL’lik kurdan dolara çevirdiğini ve eline geçen 60,3 dolarla ülkesine döndüğünü düşünelim. Türkiye’de enflasyon yüzde 7 olduğu için Türk’ün bu işlemden elde ettiği reel faiz yüzde 1,4’te kalmıştır. ABD’de enflasyon yüzde 2 olduğu için Amerikalının elde ettiği reel faiz ise yüzde 2,7 olarak gerçekleşmiştir. ABD’de faizler yüzde 1 - 2 dolayında olduğundan Amerikalı, kendi ülkesinde parasını bankaya yatırsa muhtemelen negatif reel faiz elde etmiş ya da en iyi olasılıkla parasının satın alma gücünü korumuş olacaktı.

Şimdi de Merkez Bankası’nın uyguladığı para politikasının piyasa faizini yüzde 10’dan yüzde 8’e düşürdüğünü varsayalım ve yukarıdaki tabloyu buna göre yeniden yapalım.

\


Bu yeni değerlere göre yaptığımız tablo bize şunu anlatıyor: Enflasyon Türkiye’de ABD’den yüksek olduğu ve TL, USD’ye göre değer kazanmadığı sürece Amerikalı yatırımcı kazançlı çıkmaya devam eder. Buna karşılık Türk zarar eder. Tabloda faizin yüzde 8’e düşmesi yerli tasarruf sahibini negatif reel faize sürüklerken Amerikalı yatırımcı yüzde 2’ye yakın reel faiz elde etmeye devam etmektedir.

Bu ayrımı gözden kaçırır ve Amerikalının da bizdeki enflasyonla hesaplanmış bir reel faiz elde ettiğini düşünürsek yanlış yaparız. O nedenle de yabancı faiz geliri sahibine parasını yurt dışına çıkarırken ek bir vergi uygulamadığımız sürece faizi fazla düşürme imkanı yoktur. Aksi takdirde yerli yatırımcı negatif reel faiz almaktansa parasını bankadan çeker.

Bu hesapta Amerikalı’nın ek kazanç piyangosu TL’nin USD karşısında değer kazanmasıdır. Eğer vade sonunda TL - USD kuru örneğin 1,6’ya yükselmişse bu durumda (ilk tablodaki örneği kullanıyoruz) Amerikalı’nın vade sonunda faiz dahil elde ettiği 108,5 TL’yi dolara çevirdiğinde eline geçecek tutar 60,3 USD değil, 67,8 USD olacaktır. Yani TL’nin değer kazanmasıyla Amerikalı yatırımcı ek 7,5 USD kazanç sağlamış olmaktadır. Bu hesapta Amerikalı’nın riski ise TL’nin değer kaybetmesidir. Eğer vade sonunda TL - USD kuru örneğin 2’ye yükselmişse bu durumda (ilk tablodaki örneği kullanıyoruz) Amerikalı’nın vade sonunda faiz dahil elde ettiği 108,5 TL’yi dolara çevirdiğinde eline geçecek tutar 60,3 USD değil, 54,3 USD olacaktır. Yani TL’nin değer kaybıyla Amerikalı yatırımcı 6 dolar kayba uğramış olacaktır.    

TL’nin değer kazanması olasılığı sıcak para açısından Türkiye’yi çekici hale getirirken, değer kaybetmesi olasılığı da riskleri artırmaktadır. O nedenledir ki Türkiye’ye gelen para sıcak para yani kısa vadeli para olarak gelmektedir.  

TCMB’nin faiz konusundaki açmazı buradadır. Faizi düşürüp de piyasadaki TL mevduat, tahvil ve bono faizinin düşmesine yol açsa Türk tasarruf sahiplerinin paralarını bankada ya da tahvil bonoda tutmalarının pek anlamı kalmayacak, bu durumda paralarını ya tüketim harcamalarına, ya da gayrimenkule yatıracaklar. Buna karşılık yabancılar açısından reel faiz sıfıra yaklaşırken çekici olmaktan çıkacak riskler ön plana gelmeye başlayacak ve sıcak para girişi azalacaktır. Cari açığı küçülse de hala yüksek olan ve bu açığı dış finansmanla karşılamak durumunda olan bir ülkede faiz ilginç bir denge oluşturmaktadır. TCMB’nin faiz dışında karşılık oranlarıyla oynaması ROK adı altında uygulamalar icat etmesinin nedeni budur. 

 

 

Bu yazı Mahfi Eğilmez'in www.mahfiegilmez.com sitesinden alınmıştır.