Gündem

Türkan Elçi: Haksızlıkların adaletle buluşması için hukuka inanan bir insanın ruhunun mahkeme duvarlarında izi var

Mahkemede söz verilmeyen Türkan Elçi, dilekçesini salonda okuyamadı

21 Ekim 2020 19:23

2015’te Dört Ayaklı Minare önünde yapılan basın açıklaması sırasında öldürülen Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi’nin faillerinin yargılandığı ilk duruşmada söz hakkı verilmeyen Türkan Elçi, davaya sunmak istediği dilekçeyi kamuoyuyla paylaştı. Elçi, "'Adalet mülkün temelidir' dediniz biz buna hep inanmak istedik. Bu mülk kimindir hâkim bey? Biz bu mülkte zulüm gördük, mağdur olduk" dedi. Elçi, "Haksızlığın nereden geldiğine bakmaksızın karşı koyan bir insanın ruhu. Bu ruhun bir hukukçu için elzem olduğunu, bir hukukçunun her şeyden önce insana insan olarak değer vermenin gerekli olduğunun idrakine varmış bir hukukçunun ruhu" ifadesini kullandı. 

Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi'nin ölümüne ilişkin 3'ü polis 4 sanık hakkında açılan davanın ilk duruşması, Diyarbakır 10. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görüldü. Mahkeme heyeti, Türkan Elçi'nin konuşmasına izin vermedi. Polislerin duruşmaya SEGBİS'le katılmasına itiraz eden avukatların taleplerini reddeden mahkeme, reddi hâkim itirazının değerlendirilmesi için dosyayı bir üst mahkemeye göndererek, duruşmayı 3 Mart'a erteledi.

Duruşmanın ardından Elçi Ailesinin avukatları ve Türkan Elçi, Diyarbakır Adliyesi önünde basın açıklaması yaptı.

TIKLAYIN - 5 yıl sonra başlayan Tahir Elçi davası | Tarafsızlık eleştirileri, reddi hâkim talebi, SEGBİS tartışmaları...

Duruşmada konuşmasına izin verilmeyen Türkan Elçi'nin hazırladığı dilekçenin tamamı şöyle: 

"25.12.2015 tarihli Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına müşteki sıfatıyla verdiğim dilekçemde "Tahir Elçi, Müslüman bir toplumun çoğunlukta yaşadığı bir ülkede bir mabedin ayakları altında barışı dile getirmiş, insanlık açısından önemli sayılan kutsal mekan 'cami' ve kutsal sözcük 'barış' onun şahadetinde bir araya gelmiştir, Tahir Elçi’nin vicdanlı görev ahlakıyla çalışacak yetkililerin günün birinde çıkıp katili adaletin eline teslim edeceği yönündeki umutlarımı kaybetmeden bekleyeceğim" cümleleriyle hitama eren dilekçemin üzerinden tam beş yıl geçmiş hakim bey.

Geçen beş yıl, ölüm hakikatinin acısından hiçbir şey eksiltemezken ne yazık ki ilgili makamların işlenen menfur cinayetin faillerinin bulunması yönündeki isteksizliği, çeşitli kaygı ve saiklerle mağduriyete karşı kayıtsız kalması ve sessizliği yeğlemesi umutlarımızın azalmasına neden olmuştur hâkim bey.

“Vicdan sahibi ve görev ahlakıyla çalışacak yetkililerin günün birinde çıkıp katili adaletin eline teslim edeceği”ni umduğum dilekçemde aynı zamanda “vicdan” sözcüğü geçiyor. Bir hâkim herkes kadar etten, kemikten olduğu kadar, adalet dağıtıcısı görevi gereği herkesten farklı olarak baştan başa daha çok vicdandır, hâkim bey.

Bir hâkimin vicdanı aynı zamanda onun iç sesidir. İç ses de her türlü siyasi mülahazadan, ön yargıdan, ideolojiden, dini düşünceden uzak, kalpten gelen bir sestir. Biz bugün bu makamdan bu sesi duymaya geldik, ancak ve ancak bu ses, yıllardır beklediğimiz adaleti tesis edebilir. Vicdanınızın sesi bir bahar yağmuru gibi sonbaharımıza yağabilmeli, hukuk sonsuz gök gibi gürleyebilmeli, şiddeti isteyenlerin elleri ve emelleriyle kirlenen bu topraklar vicdan yağmuruyla yıkanmalı hâkim bey.

Adalet dağıtıcısı olarak addedilen makamınıza saygımız var, çünkü mağdur vekili olarak yapılan haksızlıkların adaletle buluşması için hukuka inanan bir insanın ruhunun mahkeme duvarlarında izi var. Haksızlığın nereden geldiğine bakmaksızın karşı koyan bir insanın ruhu. Bu ruhun bir hukukçu için elzem olduğunu, bir hukukçunun her şeyden önce insana insan olarak değer vermenin gerekli olduğunun idrakine varmış bir hukukçunun ruhu.

Hukukun bir kural yığını olmasından daha ziyade, hukuk vasıtasıyla yeryüzünde herkesin insanca bir arada yaşayabileceği, güçlünün güçsüzü ezmeyeceği ve gücü neticesinde adaletin tesis olunacağına biz hep inandık. İnsanlık, ilk dönemlerinden günümüze kadar çoğu değerin üstünde aşkın bir öneme sahip adalet kavramına   sürekli ihtiyaç duymuştur. Bu üstün değerin tecelli edebilmesi düşünce ve eylemlerinde objektif, önyargılarına dayanmadan, sadece kendi bakış açısıyla değil, evrensel hukuk bakış açısına göre kararlar veren hukuk uygulayıcılarının pratikleriyle mümkün olabilmiştir. Sizden talebimiz bu pratiğin icrasıdır hâkim bey.

Şu an önünüzdeki dosyada maktul olarak geçen kişinin, insan haklarının evrensel ilkelerine inanan, ahlaki boyutunu kavrayıp içselleştiren, her türlü ideolojik, siyasi, dini görüşten münezzeh birinin; bir sonbaharın kasımında savaşsız ve huzurlu bir yaşamın tesisi için dudaklarından dökülen son sözlerinin sesi hala kulaklarımızda hâkim bey. Gidenler gider, bir daha dönmez. Ölüler konuşamaz, geride sesleri kalır hâkim bey. Dar bir sokağın dar anında “Savaşlar, çatışmalar, operasyonlar bu alandan uzak olsun “cümlesi yankılanır. Bu sese aksiseda olabilecek tek ses, adaletin ulvi sesidir hâkim bey. Elimiz yüreğimizde, kulaklarımız kirişte adaletin sesini beklemekteyiz hâkim bey.

Ardını arkasını bir türlü görmeye kudretimizin yetmediği birileri, gökten insafsızca kurşun yağdırdı, bize değen kurşun tekti. Tek kurşun ne taksir ne de kusurdur, tek kurşunda kindar kastın izleri dolaşır hâkim bey. Sıkılan kurşunun vebalinin yargının boynunda kalmasından korkarım hâkim bey.  

Bireysel ve de kamusal yönleriyle yargı bağımsızlığını, tarafsızlığını objektif bir şekilde temsil eden hakimler olarak ,kendi kişisel görüşlerinizin ,ideolojilerinizin ,dini inançlarınızın  etkisinde kalmadan, bir tarafın çıkarını gözetmeden ,yargılananlar arasında  devletin memuru olan polislerin de bulunması dolayısıyla devletin menfaatini korumak gibi bir baskının ağırlığını  hissetmeden  ,hiçbir siyasi erkin  gücüne meyletmeden , kişisel çıkar  gözetmeden  sadece ve sadece suçlunun cezalandırılmasının esas alınacağı adilane bir kararla; toplumun adalete olan güvensizliği bir nebze de olsa dinecek, insanların adil ve esenlikli  bir ortamda yaşayabilme olanağı  oluşacaktır hakim bey. Çünkü hukukun varoluş sebebinin temelinde yatan asıl amaç, insanların birbirleriyle ve vatandaşlık bağıyla bağlı olduğu devletle olan ilişkilerinde adil bir düzenin inşası vardır. Yargı makamlarının adalete yönelik çabaları olmaksızın devlete ve topluma güçlü bağlarla bağlı vatandaşlar düşlemek nafiledir hâkim bey.

“Adalet mülkün temelidir” dediniz biz buna hep inanmak istedik. Bu mülk kimindir hâkim bey? Bir mülkte yaşanan her mağduriyet bir başkasının mutsuzluk kaynağı olabiliyor hâkim bey. Biz bu mülkte zulüm gördük, mağdur olduk; yaşadığımız haksızlığın  adilane bir kararla sonuca bağlanması halinde benim kişisel mağduriyetimin giderilmesinden daha ziyade, farklı etnik köken ve inançtan müteşekkil Türkiye toplumunun bir arada yaşayabilme umudunu   yeşertebilme açısından ve yaşanan haksızlıklar neticesinde kırgınlıkların ,küskünlüklerin bir nebze de olsa   ortadan kalkmasına olanak sağlayacağından emin olun hakim bey .Çünkü Tahir Elçi’nin katledilmesi Türkiye’de yaşayan çoğu insan tarafından esefle karşılanmış, adaletin gerçekleşmesi yönünde bir beklenti içine girilmiştir . Bu mülk hepimizindir, adalet hepimizin olmalı hâkim bey.

Adalete dayanmayan bir mahkeme salonundan çıkacak olan bir karar, güçlülerin güçsüzlere karşı üstünlüğünden başka bir şey olmayacaktır hâkim bey. Çektiğimiz bunca acıyı, mağduriyeti  dipsiz karanlık bir mezbura kapatıp üzerini betonla örtmeye çalışıp, vebal yüklenmeyin hâkim bey."