-TÜRK VE TUĞLUK'A REDDİN GEREKÇELİ KARARI YAYIMLANDI ANKARA (A.A) - 09.07.2011 - Anayasa Mahkemesinin, kapatılan Demokratik Toplum Partisi'nin (DTP) milletvekilleri Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk'un ''milletvekilliklerinin devamına karar verilmesi'' isteminin reddine ilişkin gerekçeli kararı Resmi Gazete'de yayımlandı. Yüksek Mahkeme, 11 Aralık 2009 tarihinde DTP'nin kapatılmasına ve ''beyan ve eylemleriyle Parti'nin kapatılmasına neden olan Mardin Milletvekili Ahmet Türk ile Diyarbakır Milletvekili Aysel Tuğluk'un milletvekilliklerinin sona ermesine'' karar vermişti. Türk ve Tuğluk'un avukatı, kapatma kararının ardından yapılan anayasa değişikliğiyle ''müvekkillerinin milletvekilliklerinin devam ettiğinin kabulünün hukuksal ve demokratik bir zorunluluk olarak ortaya çıktığı'' iddia ederek, Türk ve Tuğluk'un milletvekilliklerinin devamına karar verilmesi istemiyle Anayasa Mahkemesine başvurmuştu. Başvuruyu esastan görüşen Yüksek Mahkeme, Türk ve Tuğluk'un milletvekilliklerinin devamına yönelik istemi reddetti. Kararda, Anayasa'nın 84. maddesinin ''Partisinin temelli kapatılmasına beyan ve eylemleriyle sebep olduğu Anayasa Mahkemesinin temelli kapatmaya ilişkin kesin kararında belirtilen milletvekilinin milletvekilliği, bu kararın Resmi Gazete'de gerekçeli olarak yayımlandığı tarihte sona erer. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı bu kararın gereğini derhal yerine getirip Genel Kurula bilgi sunar'' şeklindeki 5. fıkrasının Anayasa değişikliği ile yürürlükten kaldırıldığı anımsatıldı. Türk ve Tuğluk'un milletvekilliklerinin sona ermesine neden olan Anayasa kuralının yürürlükten kalkmış olmasının yargılamanın yenilenmesi nedenleri arasında olmadığına işaret edilen kararda, ''Yasada sınırlı olarak sayılan yargılamanın yenilenmesi nedenlerinden birine girmediğinden istemin kabule değer görülmeyerek reddi gerekir'' denildi. Kararda, milletvekilliklerinin devamına ilişkin istemin yargılamanın yenilenmesi isteminden bağımsız olarak da incelendiği vurgulandı. -''SİYASİ PARTİ KAPATMA DAVALARI KENDİNE ÖZGÜ DAVALARDIR''- Siyasi parti kapatma davalarının bütünüyle ceza hukuku kuralları içerisinde değerlendirilmesine olanak bulunmayan kendine özgü davalar olduğu belirtilen kararda, ''Siyasi partilerin kapatılması yaptırımı, özgürlükçü, çoğulcu, çağdaş demokrasilerin kendilerini koruyabilmeleri için öngörülmüş olup her zaman ceza hukuku alanına giren bir kuralın ihlalinin sonucu değildir. Siyasi partilere yasaklanan eylemlerin niteliği, bunların kapatılma sonucunu doğurabilmesi için aranan koşullar ve uygulanan yaptırım türünün ceza hukukundaki suç ve cezalardan farklılık göstermesi de bu davaların kendine özgü niteliğini öne çıkarmaktadır'' değerlendirmesinde bulunuldu. ''Partisinin temelli kapatılmasına beyan ve eylemleriyle sebep olan kişilerin milletvekilliğinin sona ermesinin de bir ceza davasında mahkemece verilen ceza hükmü niteliğinde olmadığı'' ifade edilen kararda, şunlar kaydedildi: ''Beyan ve eylemleriyle mensubu olduğu partinin kapatılmasına sebep olan milletvekillerinin milletvekilliğinin sona ermesi, Anayasa'da yer alan bir kuralın uygulanması ve bir siyasi partinin kapatılması kararının anayasal sonuçlarını göstermekten ibaret bulunmaktadır. Bir başka deyişle, partisinin kapatılmasına beyan ve eylemleriyle sebep olduğu Anayasa Mahkemesinin temelli kapatmaya ilişkin kesin kararında belirtilen milletvekilinin milletvekilliğinin, bu kararın Resmi Gazete'de gerekçeli olarak yayımlandığı tarihte sona ermesi Anayasa kuralı gereğidir. Başvurucuların milletvekilliklerinin sona ermesinden sonra, konuya ilişkin Anayasa kuralının yürürlükten kaldırılmış olması, sona eren milletvekilliği statüsünün tekrar kazanılması sonucunu doğurmaz. Anayasa değişiklikleri kural olarak ileriye dönük hukuki sonuçlar doğurmaktadır. Anayasa'nın 84. maddesinin beşinci fıkrası yürürlükten kaldırılırken söz konusu değişikliğin, beyan ve eylemleriyle parti kapatılmasına sebep olduğu için milletvekillikleri sona eren kişiler yönünden de geçerli olduğu yolunda istisnai bir düzenlemeye de yer verilmemiştir. Anayasa'nın 84. maddesinde yapılan değişiklik, başvurucuların milletvekilliklerinin sona ermesine neden olan Anayasa Mahkemesi kararını geçersiz kılmamaktadır. Anayasa Mahkemesi kararı geçerliğini koruduğu sürece, salt Anayasa'da meydana gelen değişiklik nedeniyle başvurucuların milletvekilliği statüsünü tekrar kazanabilmelerine olanak bulunmamaktadır.'' Başvurunun reddine ilişkin karar, Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, Başkanvekili Osman Paksüt ile üyeler Fulya Kantarcıoğlu, Engin Yıldırım, Hicabi Dursun, Celal Mümtaz Akıncı ile Erdal Tercan'ın karşı oylarıyla oy çokluğuyla alındı. -KARŞI OY YAZILARI- Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç ile üyeler Fulya Kantarcıoğlu, Engin Yıldırım, Hicabi Dursun, Celal Mümtaz Akıncı ile Erdal Tercan da karşı oy yazılarında, Anayasa değişikliğiyle ortaya çıkan durumdan Türk ve Tuğluk'un yararlandırılması gerektiği vurgulayarak, milletvekilliğinin iadesine karar verilmesi gerektiğini belirtti. Milletvekilliğinin, seçmen iradesi ile oluşan ve öznesi, seçilmiş kişi olan demokratik bir statü olduğuna işaret edilen karşı oy yazısında, partinin kapatılmasının millet ile milletvekili arasında kurulu olan bağı sona erdiremeyeceği, milletvekilliği düşen kişinin, ilk seçimlerde bağımsız milletvekili olarak yeniden Meclis'e dönebileceği ve bu durumda da milletvekilliğinin düşürülmesi yaptırımının bir mantığı kalmadığı ifade edildi. Siyasi parti kapatılması ve milletvekilliğinin düşürülmesinin temel hak ve özgürlüklere önemli sınırlamalar getirdiği, bazen de hakkı kullanılamaz hale getiren ağır tedbir veya yaptırım niteliği taşıdığı belirtilen karşı oy yazısında, şunlar kaydedildi: ''Anayasa'nın 84. maddesinin kaldırılması ve bu kaldırmaya ilişkin gerekçe dikkate alındığında, seçme ve seçilme hakkına aykırı, seçmen iradesini dikkate almayan, mantığı kalmamış bir yaptırımı devam ettirmenin haklı bir yönü bulunmadığı gibi, milletvekilliğinin sona erdirilmesi tedbirini devam ettirmenin hukuki yönü de bulunmamaktadır. Bizzat Anayasa ile, daha önce toplumun geleceği için öngörülen yaptırım niteliğindeki tedbir, artık ihtiyaç kalmadığına inanılarak yine Anayasa değişikliği ile kaldırıldığından, bu yaptırımın devamını sağlayan herhangi bir hukuki dayanak ta kalmamıştır. O nedenle, hukuki dayanaktan yoksun, bu tedbiri devam ettirmek Anayasa'nın 2. maddesinde düzenlenen hukuk devleti ilkesine aykırıdır. Hukuki dayanağı kalmayan tedbir yahut yaptırım nedeniyle, daha önce düşürülmüş milletvekilliği hakkını, yasama süresi de henüz sona ermediğinden, kalan süre için iade etmek hukuk devleti olmanın bir gereğidir. Görüldüğü gibi, işlenen bir suçtan dolayı hapis cezasına mahkumiyetin sonucu olarak güvenlik tedbiri kapsamında, TBMM üyeliğinden yoksun bırakılmak mümkündür. Milletvekilliğinin sona erdirilmesinde de, bir yaptırım niteliği bulunduğundan, ceza hukukunun en temel ve evrensel ilkelerinden biri olan, lehe olan kuralın uygulanması, burada da mümkün olmalıdır. Anayasa'nın 84/son fıkranın yürürlükten kaldırılması ile ortaya çıkan lehe durumdan, milletvekilleri Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk'un da yararlandırılması gereklidir. Kaldı ki, doktrinde ileri sürüldüğü şekilde, milletvekilliğinin sona erdirilmesi geleceğe yönelik bir tedbir olarak kabul edilirse, tedbire karar verilmesini gerektiren şartlar sonradan değiştiği, tedbire hükmedilmesini gerektiren kural sonradan ortadan kaldırılarak, artık gelecek için o tedbire ihtiyaç duyulmadığı, milletvekilliğinin düşürülmesinde gelecek için bir tehlike kalmadığı, o nedenle öngörülen tedbirin kaldırılması ve yasama dönemi henüz sona ermediğinden, milletvekilliğinin kalan süre için devam ettirilmesi gerekir.'' Karşı oy yazısında Anayasa Mahkemesinin, siyasi parti kapatma davalarına ve bu kapsamda milletvekilliğinin düşürülmesine ilişkin işlere ilk derece mahkemesi olarak baktığına işaret edilerek, Mahkemenin yetkisi ve görevinin Anayasa'ya uygunluk denetimi yapmak değil, normal bir ilk derece mahkemesi gibi, konuya ilişkin hukuk kurallarını uygulayıp esasa ilişkin bir karar vermek olduğu belirtildi. Karşı oy yazısında, ''Anayasa 84/son fıkranın yürürlükten kaldırılması ile birlikte, milletvekilliğinin iade edilip edilemeyeceği konusunda, ortaya, olaya uygulanabilecek kuralın belirlenmesi sorunu çıkmaktadır. Bu kapsamda, Anayasa 90/son fıkranın uygulama alanı bulması ve Anayasa Mahkemesi'nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini ve konuya ilişkin Ek 1 Nolu Protokolün 3. maddesini uygulayarak, talepte bulunanların, milletvekilliğinin iadesine karar vermesi gereklidir'' denildi.