Türban konusu, çok boyutlu bir sorun olarak uzun dönemdir Türkiye'nin siyasi gündeminde önemli bir yer işgal ediyor. Evrensel hukuk literatüründe, 'dinsel simgelerin kamusal alanda temsili' başlığı altında ele alınan bu sorun, güncel Türkiye siyasetinde ise 'kamu görevi yapan ve yüksek öğretim okullarında okuyan kadınların kamusal alanda türban ve benzeri İslami tessetür biçimlerini kullanmalarına yönelik kısıtlamaların meşruluğu' bağlamında tartışılıyor.
Son olarak, 22 Temmuz 2007 seçimleri sonrasında kurulan ikinci AKP hükümetinin öncülük ettiği bir anayasa değişikliği ile birlikte, yükseköğretim okullarında eğitim gören kadın öğrencilere yönelik türban yasağının kaldırılması, bu sorunu yeniden Türk siyasal yaşamının merkezine taşıdı.
Üniversite rektörleri, yüksek yargı organı temsilcileri ve bazı siyasal parti ve sivil toplum örgütlerince bu anayasa değişikliğinin özüne yönelik dillendirilen itirazlar, türban sorununu hala Türk siyasetinde önemli gerilimlerin kaynağı olan bir fay hattı olarak değerlendirilmesine olanak veriyor.
YÖK'ÜN KURULUŞU DÖNÜM NOKTASI OLDU
Türban konusu, 1980’li yıllarla birlikte belirgin biçimde Türkiye gündeminde yer bulmaya başladı. 1980 öncesi dönemde de, türban sorunu, kamu kuruluşlarında ve üniversitelerde türban yasağını ihlal eden sınırlı sayıdaki kadın memur ve öğrencinin girişimleri ve bu girişimlerin toplumda yarattığı etkiler çerçevesinde basında yer bulmuştu.
Bununla birlikte, bu tür girişimler sınırlı sayıdaydı. 1982 Anayasası'yla birlikte YÖK’ün (Yüksek Öğretim Kurulu) kuruluşu, türban sorunun seyrinde bir dönüm noktasıydı. Kurul tarafından 1984 yılında yayınlanan kılık kıyafet genelgesinde, 'boynu açıkta bırakan ve kulakların arkasından dolanarak bağlanılan başörtülerinin' yükseköğretim okullarında öğrenciler tarafından giyilmesi serbest bırakıldı.
Böylece, ilk kez türban resmi bir belgede devlet tarafından açıkça tanımlanmış ve tanınmış oldu. YÖK’ün bu adımının bir diğer önemli sonucu ise, Türkiye’de türban sorununun yükseköğretim alanına ait bir sorun olarak algılanmasının yolunu açtı.
ÖZAL SERBEST BIRAKTI
1987 yılında, dönemin cumhurbaşkanı Kenan Evren’in 'irtica tehlikesi' uyarısı dikkate alınarak, YÖK Kılık Kıyafet Genelgesi’nde yükseköğretim okullarında türban giyilmesi tekrar disiplin suçu kapsamına alındı.
1987–1990 yılları arasında, Turgut Özal liderliğindeki Anavatan hükümeti, yükseköğretim okullarında türbanı giyimini serbest bırakacak biçimde YÖK Yasasını değiştirmek için üç farklı girişimde bulundu. Bu yasa değişikliklerinin birincisi Cumhurbaşkanı Kenan Evren’in vetosu, ikincisi Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararı nedeniyle yürürlüğe girmedi. Özal hükümeti, 25 Ekim 1990 tarihinde üniversitelerde türbana izin veren üçüncü yasayı çıkardı.
SERBESTİYET 28 ŞUBAT'A KADAR SÜRDÜ
Dönemin muhalefet partisi SHP, yasanın iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu, ancak talep reddedildi. Özal hükümetinin çıkardığı 2547 sayılı YÖK yasasının ek 17. maddesine göre, üniversitelerde her türlü kılık ve kıyafet serbest oldu. Bu serbestlik, 1997 yılında yaşanan 28 Şubat sürecine kadar devam etti.
1996 yılında Necmettin Erbakan liderliğindeki RP-DYP koalisyon hükümetinin güvenoyu almasıyla birlikte, Türkiye siyasal tarihinde ilk kez Milli Görüş hareketini temsil eden bir siyasal parti büyük ortak olarak koalisyon hükümetine katıldı.
ERBAKAN'A 'İRTİCA' UYARISI
Refahyol koalisyon hükümeti, kısa sürede, laiklik karşıtı politikalar izlediği savıyla, TSK ve yüksek yargı organı temsilcilerince dillendirilen eleştirilerin hedefi haline geldi. Ayrıca, sivil toplum kuruluşlarının (STK) ve medya organlarının büyük çoğunluğu TSK ve yüksek yargı organı temsilcilerinin bu yöndeki eleştirilerine destek verdi. Bu ortamda, 28 Şubat 1997 tarihinde gerçekleşen MGK toplantısında, Başbakan Erbakan irtica faaliyetlere karşı bir dizi önlem almaya zorlandı.
“28 Şubat Karaları” olarak adlandırılan bu önlemler paketini, Refahyol koalisyon hükümetinin hayata geçirmede isteksiz davranması yeni bir krizi beraberinde getirdi. Bu süreçte, Necmettin Erbakan başbakanlık görevinden istifaya zorlandı. Yerine, Mesut Yılmaz liderliğinde yeni bir koalisyon hükümeti işbaşına geldi. Bu tarihten itibaren, 28 Şubat kararları ile uyumlu olarak ilköğretimde sekiz yıllık eğitime geçiş, yükseköğretimde türban giyiminin yasaklanması gibi politikalar hayatta geçirildi.
MECLİS'TE MERVE KAVAKÇI KRİZİ
Bu dönemde, Türkiye’de türban sorununun seyriyle ilgili bir diğer önemli gelişme Merve Kavakçı olayıydı. 28 Şubat sürecinde Refah Partisi’nin kapatılması sonrasında, Milli Görüş hareketi Fazilet Partisi (FP) adı altında örgütlenmişti. Bu partiden 1999 seçimlerinde milletvekili seçilen Merve Kavakçı, türbanlı olarak Meclis'e gelerek yemin etmek istedi. Kavakçı’nın bu girişimi, DSP’li milletvekillerince engellendi. Yemin edemeyen Merve Kavakçı, FP'nin kapatılma davasında gerekçelerden biri oldu. FP kapatıldıktan sonra türban konusu 2002 seçimlerine kadar unutuldu.
2001 yılında yaşanan ekonomik krizin Türk toplumu üzerindeki sarsıcı etkilerinin bir yansıması olarak, 3 Kasım 2002 tarihinde yapılan genel seçimlerde bir önceki dönemde koalisyon ortağı olan DSP, ANAP, Meclis dışında kalmıştı. Ayrıca, kapatılan Fazilet Partisi’nde “yenilikçi kanat” olarak ifade edilen gruba üye siyasetçiler tarafından kurulan AKP yüzde 34 oy olarak Meclis'te çoğunluğu elde etti ve sonrasında Abdullah Gül’ün başbakanlığında AKP tek başına hükümeti kurdu.
SEZER'DEN 'EŞSİZ DAVETİYE' FORMÜLÜ
Siyaset yasağının sona ermesinin ardından, Recep Tayyip Erdoğan AKP lideri ve başbakan oldu. Bu dönemde, AKP hükümeti, AB üyelik süreci ve ekonomik büyüme gibi konuları ön plana çıkarak, kamuoyu nezdinde merkez partisi olma iddiasını güçlendirmeye çalıştı. Türban sorunu bu dönemde, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in cumhuriyet resepsiyonu gibi davetlerde AKP'li vekillere yönelik uyguladığı “eşsiz davetiye” uygulaması bağlamında kamuoyunun gündemine taşındı.
ÇANKAYA'DA İLK TÜRBANLI 'FIRST LADY'
2007 yılı nisan ayında ortaya çıkan cumhurbaşkanlığı krizine paralel olarak, AKP hükümeti erken seçim kararı aldı. 22 Temmuz 2007’de yapılan seçimlerde, AKP yüzde 47 oy alarak yeniden Meclis'te çoğunluğu elde etti ve sonrasında, Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde ikinci AKP hükümeti kuruldu.
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in görev süresinin dolması ardından yapılan seçimlerde, AKP tarafından aday gösterilen Abdullah Gül, 28 Ağustos 2007’de Türkiye Cumhuriyeti’nin 11'inci cumhurbaşkanı olarak seçildi. Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanı olmasıyla, cumhuriyet tarihinde bir ilk daha yaşandı ve Hayrünnisa Gül ilk türbanlı “first lady” olarak Çankaya’ya çıktı.
'VELEV Kİ SİYASİ SİMGE...'
Başbakan Erdoğan’ın, Medeniyetler İttifakı Forumu'na katılmak üzere gittiği İspanya’da 25 Ocak 2008 tarihinde yaptığı “Velev ki siyasal simge” açıklamasıyla türbanın üniversitelerde serbest olması gerektiği yönünde göndermede bulunması, türban sorununu yeniden Türkiye’nin gündemine taşıdı.
Sonrasında, AKP, MHP ile uzlaşarak yükseköğretimde türban serbestisi getirecek bir anayasa değişikliği hazırladı. TBMM’de Şubat 2008 başında görüşülen bu değişiklik, CHP’nin muhalefetine rağmen kabul edildi. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün onayının ardından, yükseköğretimde türbanı serbest bırakacağı öngörülen 5735 sayılı “Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” 23 Şubat 2008 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi.
YASA DEĞİŞİKLİĞİ ÜNİVERSİTELERİ BÖLDÜ
ODTÜ, İTÜ, İstanbul Üniversitesi gibi Türkiye’nin önde gelen devlet üniversitelerinin rektörleri, yükseköğretim okullarında kılık kıyafet kurallarını belirleyen YÖK Yasası'nın ek 17'nci maddesinde değişiklik yapılmadan bu yasanın üniversitelerde türban serbestisini sağlamak için yeterli olmayacağını savunarak, kendi üniversitelerinde türban yasağı uygulamasına devam etti. Vakıf üniversitelerinin çoğunluğu ve bazı devlet üniversiteleri ise türban yasağı uygulamasına son verdi.
AKP'YE KAPATMA DAVASI
Ana muhalefet Partisi CHP, 27 Şubat 2008 tarihinde, hükümetin üniversitelerde serbestlik sağlamasını öngördüğü Anayasa değişikliklerinin iptali için Anayasa Mahkemesi'ne başvurdu.
Bu süreçte, AKP, YÖK Yasası'nın ek 17'nci maddesinin değiştirilmesi konusunda MHP’yle uzlaşmaya varamadı. 14 Mart 2008 tarihinde, Yargıtay Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya, “Laikliğe aykırı fiillerin odağı haline geldiği” iddiasıyla AKP’nin kapatılması istemiyle Anayasa Mahkemesi’nde dava açtı. Başsavcı ayrıca, AKP'nin eski kurmaylarından Cumhurbaşkanı Gül ve Başbakan Erdoğan’ın da aralarında bulunduğu AKP’den 71 vekile siyasi yasak getirilmesini istedi. Başsavcı'nın, AKP'nin kapatılmasına yönelik hazırladığı 162 sayfalık iddianamede, partinin laiklik karşıtı faaliyetlerin odağı haline geldiği savunuldu.
KİLİT KURUM ANAYASA MAHKEMESİ
Bu bağlamda, Başsavcı'nın iddianamesinde, yükseköğretim okullarında türban serbestisi sağlamaya yönelik anayasa değişiklikleri AKP’nin laiklik karşıtı faaliyetlerinden birisi olarak nitelendirildi.
Günümüzde, türban sorununun seyrinde Anayasa Mahkemesi’nin üniversitelerde türban serbestisi sağlamaya yönelik anayasa değişikliklerinin iptali ve AKP’nin kapatılması konularında vereceği kararlar kilit önem taşıyor.
ÖNEMLİ NOT::::::: ANAYASA MAHKEMESİ'NİN 9'A 2'LİK BOZMA KARARI EKLENECEK VE SON BÖLÜM ONA GÖRE DEĞİŞTİRİLECEK.......