Hülya karabağlı
T24/ ANKARA
Türk Tabipler Birliği (TTB) Merkez Konseyi Başkanı Dr. Eriş Bilaloğlu ve TTB Merkez Konseyi üyesi Dr. Arzu Erbilici düzenledikleri basın toplantısında cezaevleri karnesini açıkladı. Türkiye Cezaevlerinde, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’nün 31 Ocak 2012 verilerine göre 75bin 909 hükümlü, 55bin 408 tutuklu olmak üzere toplam 131bin 317 kişi var. Bu sayı n 2005 yılından beri iki katın üzerinde arttı. Türkiye’de toplam 114 bin kapasiteli 384 cezaevi ve artışlar baz alındığında TTB'ye göre, mevcut altyapı yetersizliği, beslenme, barınma ve cezaevlerinde sağlık hizmetlerine ulaşım konusunda yaşanan zorluklar giderek artıyor.
TTB'ye başvurularda iki kat artttı
TTB, cezaevlerindeki yaşam koşulları, sağlık hizmetlerine erişim, hastane sevkleri, hastanelerdeki tedavi hizmetleri, ağır/ölümcül ve terminal dönem hastalarının sorunlarına dair çok sayıda mektup ve dilekçe geldiğini açıkladı. Başvuruların son iki yılda 2 kat arttığı dile getirildi.
İşte TTB’ye şikayetler şöyle:
YAŞAM KOŞULLARI: Yoğun idari baskılar, tecrit cezaları, ortak alana çıkma hakkının engellenmesi, tecritin yol açtığı fiziksel ve psikolojik problemler, havalandırma, görüş ve telefon sürelerinin kısalığı, dışarıdan gelen gazete dergi ve yayınlara ulaşımın engellenmesi, yemeklerin sağlıksız ve kötü oluşu, fiziki koşulların yetersizliği.
AYAKTA BAKIM: Sürekli görev yapan bir hekimin olmayışı, genel sağlık hizmetleri ve diş sağlığı hizmetlerine erişimde zorluklar, hastaneye sevklerde yaşanan gecikmeler, sevkler sırasında uygunsuz cezaevi araçlarında uzun süre bekletilme, muayene ve tedavi sırasında kelepçelerin çıkarılmaması, muayene ortamında güvenlik güçlerinin bulunması, mahremiyetin göz ardı edilmesi ve sağlık personelinin tutumlarına yönelik yakınmalar.
YATARAK TEDAVİ: Mahkum koğuşu eksikliği ve varolan koğuşların uygunsuzluğu gerekçesi ile tedavi olamama.
OKKIR- ZERE'DE HASSASİYET GÖSTERİLMEDİ
"Daha önce yardım talebi ile birliğimize başvurmuş hastalardan Ali Çekin, Hasan Kert, Beşir Özer, Kuddusi Okkır, İsmet Ablak ve Güler Zere durumlarına gerekli hassasiyetin gösterilmediği, tıbbi tedaviye erişim haklarının engellendiği, sadece Cumhurbaşkanı’na tanınan ve sürekli hastalıklar için de icrası mümkün olan af yetkisi etkin olarak kullanılmadığı için cezaevinde yahut çıktıktan hemen sonra yaşamlarını yitirmişlerdir.
Bu sorunların gündeme getirildiği 13 Ekim 2011 tarihli Adalet Bakanlığı görüşmemizden sonra Bakanlığa ilettiğimiz, durumları ciddiyet ve aciliyet gerektiren hasta hükümlü ve tutuklular listesinde adları yer alan Latif Bodur 7 Kasım’da akciğer kanseri, Mehmet Aras 19 Aralık’ta yemek borusu kanseri nedeniyle cezaevinde yaşamlarını yitirmişlerdir.
Yıllar içinde cezaevlerinde tutuklu ve hükümlü sayısının artmasına paralel olarak, duyarlılık ve yardım talep eden mektup sayılarındaki artış dikkate alındığında bu konuda geçmiş yıllarda kamuoyuyla ve Adalet Bakanlığı ile paylaşılan rapor, yazışma ve görüşmelerde dile getirilen problemler çözümsüz kalmış ve giderek çoğalmıştır. Önceliği insan sağlığına ve insan onuruna hürmet etmek olan ve sözü geçen sorunların çözümü konusunda toplumsal bir sorumluluğu bulunduğuna inanan bir meslek örgütü olarak bu süreçte çaresizlik duygumuz giderek artmaktadır.
TTB'nin Cezaevlerinde Sağlık Hizmetlerinin İyileştirilmesine yönelik talep ve önerileri şöyle:
İŞKENCE VE KÖTÜ MUAMELE: Ceza ve tutukevlerinde barınan tutuklu ve hükümlülerin evrensel hukuk çerçevesinde ve en temel insan hakları esas alınarak yaşam koşullarının düzenlenmesi ve şiddet, kötü muamele, işkence vb. kötü uygulamaların önüne geçilmelidir.
KAYGI UYANDIRAN PROTOKOL: Sağlık Bakanlığı ve Adalet Bakanlığı arasında 2009 yılında imzalanan ve cezaevlerinde sağlık hizmetlerini düzenleyen protokol 5000’den az tutuklu ve hükümlü barındıran ceza infaz kurumlarında hizmetin sürekliliği açısından kaygı uyandırmaktadır.
HEKİMLERİN HAKSIZ YARGILANMALARI: Yürürlüğe girdiği tarihten itibaren cezaevlerinde sağlık hakkı ihlallerine, meslek ilkelerini savunan hekimlerin haksız biçimde yargılanmalarına neden olan, gizlilik ve mahremiyet ilkelerini gözetmemesinin yanı sıra hekimlik mesleğinin yürütülmesine ilişkin ulusal ve uluslararası düzenlemelere aykırı olan Adalet Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı’nın imzaları bulunan “Üçlü Protokol” üzerinde 22 Ağustos 2011 tarihinde kısmi düzenlemeler yapılmıştı. Ne var ki bu düzenleme sonrası da halen sıkıntıların yaşanmakta olduğu bilinmektedir. Yapılması gereken açıktır:
İNSAN ONURUNA GÖRE MUAYENE: Hasta/hekim ilişkisinin gizlilik ortamında yürütülmesinin sağlanması devletin görevidir. Kaçma şüphesi ve benzeri nedenler ile alınması zorunlu önlemlerin bu temel ilke zedelenmeksizin alınması gerekir. Tutuklu ve hükümlülerin muayeneleri ulusal ve uluslararası mevzuatta öngörülen insan onuruna uygun biçimde yapılmalıdır.
TEDAVİ EDİLMEME CEZA ARACI OLMAMALI: Kronik, ağır, terminal dönem hastaların erken tanı alması tedavi süreçlerinin uzamaması, tedavi edilmemenin bir ceza aracı olarak kullanılmaması, düzenli olarak izlenmeleri ve yakınlarıyla görüşmeleri konusunda insani bir yaklaşımın esas alınması önemlidir.
AF YETKİSİNDE ADLİ TIP DEVRE DIŞI KALMALI: Gerek evrensel hukuk ilkeleri, gerek en temel insani duyarlılıklar, gerekse kamu vicdanı öncelikle bu yasa maddesinde değişikliğe gidilerek ölümcül hastalığa yakalananlar konusunda daha açık ve daha az yoruma yer bırakacak bir yasal düzenlemenin yapılmasını kaçınılmaz kılmaktadır. Cumhurbaşkanlığı tarafından özel af niteliğinde cezanın kaldırılması ile ilgili prosedürde değişiklik yapılmalı, bu süreçte gecikmelere neden olan ve objektif olmayan kararlarda imzası bulunan adli tıp kurumu devreden çıkarılmalı, tam teşekküllü devlet hastanelerinin ve üniversite hastanelerinin vereceği raporlar yeterli görülmelidir.
ÖLÜMCÜL MAHKUMLAR İÇİN ACİL KARAR: İnfazın ertelenmesini gerektirecek durumlara getirilecek standartlarda tıbbi olarak tanısı kesin konmuş, cezaevlerinde kişisel bakımlarını yerine getiremeyecek derecede fonksiyon kaybı olanlarla, ölümcül kanser v.b. olgularda titizlikle ve ivedilikle karar verilmelidir. Tedavi ve kalan yaşam süreçlerinin hastanelerin mahkûm koğuşlarında geçirilmesi ve yakınlarıyla son dönem temaslarını sınırlandırılmasının hastaların psikosomatik durumlarının bozulmasına ve kötü beslenmelerine neden olacağı ve vücut dirençlerini zayıflatacağı için “yaşamsal tehlike” arz edeceği unutulmamalıdır.
TECRİT UYGULAMALARINA SON VERİLMELİ: F tipi ceza infaz modelinin kişilerin psikolojik ve bedensel sağlığını zedeleyerek ağır sorunlara yol açan gayrı insani tecrit uygulamaları terk edilmeli, cezaevi idarelerinin mevcut yasal düzenlemeleri de görmezden gelerek bu sorunu ağırlaştırması engellenmelidir, uygulanacak infaz modelleri bilimsel açıdan insan sağlığına kastetmeyen çerçevede olmalıdır.
CEZAEVLERİNDEKİ AÇLIK GREVLERİ:Cezaevlerinde yaşanan tüm sorunlara ilaveten son günlerde Diyarbakır başta olmak üzere birçok cezaevinde açlık grevleri başladığı ve bu grevlerin yaygınlaşma olasılığı taşıdığı yönünde haberler gelmektedir. Geri dönüşü imkansız sağlık problemlerine ve ölümlere yol açabilen bu süreç gerekli titizlikle ele alınmalı, yaşama hakkı devlet güvencesinde olan tutuklu ve hükümlülerin tecrit, izolasyon, havalandırma kısıtlamalarından kaynaklı sorunlar ve sağlık hizmetlerine erişimlerine kadar yaşanabilecek olumsuzluklara karşı tüm düzenleme ve iyileştirmeler hızla hayata geçirilmelidir.