T24 - “Balyoz darbe planı” iddialarıyla ilgili olarak tutuklanan eski 1. Ordu Komutanı emekli Orgeneral Çetin Doğan'ın ABD'nin Boston kentinde öğretim üyesi olan kızı Pınar Doğan ile damadı Dani Rodrik, “cdogangercekler.worldpress.com” adresinde yayımladıkları blokta “gerçekleri dünya görüşüne uyarlamaya çalışanları” eleştirdiler.
Blokta 11 Mart'ta yayımladıkları yazıda Çetin Doğan'ın cezaevi doktorlarının ısrarına rağmen hastaneye kaldırılmak istemediğini belirten Pınar Doğan ile Dani Rodrik, “Çünkü bunun köşe yazarları ve siyasiler tarafından nasıl kullanılacağını biliyor. Daha önemlisi, hakları yerine getirilip aklanmadan cezaevinden çıkmak istemiyor. Ailemizin ve avukatlarının onca ısrarına rağmen bu konuda kararlı” ifadesini kullandılar.
Blogda bugün (14 Mart 2010) yayımlanan “Düşünmek taraf olmaktır...” başlıklı yazıda da, Doğan hakkında “önyargılı” olduğu öne sürülen tutumlar eleştirildi.
Pınar Doğan ile Dani Rodrik'in hazırladığı blokta yayımlanan yazı şöyle:
Düşünmek taraf olmaktır...
… ama düşünmek her zaman aynı taraf olmak değildir. Taraf olduktan sonra da düşünmek gerekir. Önyargısız, koşullanmadan düşünebilmek ve gerektiğinde taraf değiştirebilmek. Yoksa bu düşünmek olmaktan çıkar, önyargı olur.
Bir düşünürün yapabileceği en kötü hatalardan biri dünya görüşünü gerçeklere göre uyarlamak yerine gerçekleri dünya görüşüne göre uyarlamaktır.
Balyoz planının gerçek olduğunu iddia eden yazarlara ve köşe yazarlarına sorunuz: siz gerçekten TSK’nın 2002 Aralık ayında, seçimlerin üzerinden henüz bir ay geçmişken, cami bombalamak, uçak düşürmek ve tam teşekküllü bir hükümet kurmak planları dahil olmak üzere elinize verilen bu “belgelerin” hepsinin doğru olduğuna inaniyor musunuz?
Bu darbe planının, 1. Ordu Komutanının kendi emriyle ses kaydının alındığı, 29 general ve 162 subayın katıldığı, Genel Kurmay ve Kara Kuvvetleri Komutanlığı’ndan gönderilen gözlemci personelin nezaretinde yapılan bir seminerde “prova” edildiğine gerçekten inanabiliyor musunuz?
Bu soruyu kendilerine özel bir görüşmede sorduğunuz taktirde, kendilerine atfedilmemek kaydıyla şöyle cevaplar vereceklerdir:
Canım cami bombalamayı, uçak düşürmeyi filan planlamamışlardır, ama bir darbe planlamışlardır işte…
Bu planlar 2002’de yapılmamış olsa da 2003’de ya da daha sonra yapılmıştır mutlaka…
Belki de bu seminer bir darbe provası amacı ile yapılmamıştı, ama asker içinde kimileri besbelli darbe hazırlığı yapıyordu (seminerde değilse de koridorlarda konuşuyorlardı mutlaka)…
Bu belgeler doğru mu değil mi bilmiyoruz, ama bu zaten önemli değil; önemli olan askerlerin bunların doğru olmadığını şimdiye kadar kanıtlamamış olması….
Çetin Doğan, Balyoz planının mimari olmasa da, Batı Çalışma Grubunun başkanı olarak darbecidir nasıl olsa…
Burada garip olan, belgelerin en azından bir kısmı hakkında kuşkusu olanların, gene de Balyoz darbe planını kafalarındaki bir askeri darbe senaryosuyla bağdaştırabildikleri için iddiaları genel hatlarıyla doğru kabul etmesi (ve bu iddialar ile yapılan tutuklamaları alkışlaması). Belgelerin ne zaman ve kimler tarafından hazırlandığı konusuna kuşkuyla yaklaşmaları gerekirken, iddiaların—kaynağı bir olmasına rağmen—şu kısmı doğru değilse de bu kısmı illa ki doğrudur diyebilmeleri.
Bir davanın partizanı olmaya başladığınız zaman, nelerin gerçek olup olmadığı önemini yitirir. Belgenin altında imza varmış, imza yokmuş, detay olur (o yüzden de imzasiz belgelerin altında imza var diye yalan haber yapılmasında sakınca görülmez). Kimi belgeler inanılmaz şeyler içeriyor, kimisinde ciddi çelişkiler var, hepsi detay kalır. Bireylerin insan hakları çiğnenir, ama hakları çiğnenenler asker oldukları için, bu onlara müstahaktır. Zaten kurunun yanında yaşın yanması “askeri vesayetin ortadan kalkması uğrunda” sadece küçük bir detaydır.
Bu yanlışların yapılıyor olması, kimi yazarlar için esas olanın düşünmek değil, taraf tutmak olduğunu gösteriyor. Taraflılıklarını korumak için düşünmemek zorunda kalmak pahasına…