Gündem

TSK: Sorunun çözümü için af dahil her seçenek masada

Taraf'ın yayımladığı Wikileaks kriptolarında, ABD'nin Kürt meselesinde kalıcı çözümün PKK mensuplarına af...

08 Nisan 2011 03:00

T24Taraf'ın yayımladığı Wikileaks kriptolarında, ABD'nin Kürt meselesinde kalıcı çözümün PKK mensuplarına af çıkarılması ile sağlanabileceğine inandığını ve bu yönde bazı temaslar yaptığını ortaya koyuyor. Genelkurmay İstihbarat Başkanlığı'nın 19 Mart 2009'da yabancı savunma ataşelerine verdiği brifingde "Üst düzey bir J2 yetkilisi 'af' sorusunu şöyle yanıtladı: "Her seçenek masada." ifadeleri yer aldı.



Taraf gazetesinin ön sunumuyla yayımlanan (22 Mart 2011) Wikileaks belgelerinin tercümesi şöyle: 



Türkiye, AKP’nin sonradan “Milli Birlik ve Beraberlik Projesi” adı altında anmaya başlayacağı “Kürt açılımı”nın ilk işaretini, 10 Mart 2009’da Cumhurbaşkanı Gül’ün İran’a giderken söylediği “Kürt sorununda iyi şeyler olacak” sözüyle aldı. Gül, bir tahmin ya da temenni ile değil, devlet içinde yapılan bir hazırlığın bilgisiyle konuşuyordu. Ankara, 29 Mart 2009 yerel seçimleri sonrasında PKK’ya silah bıraktırmayı da içeren bir açılım başlatma kararındaydı. “WikiLeaks Belgeleri” arasında yer alan bir kripto, ABD’nin de bu hazırlıkla ilgili bazı bilgilere sahip olduğunu, dahası, Kürt meselesine kalıcı çözüm bulunmasının ancak PKK mensupları için “af” çıkarılması ile sağlanabileceğine inandığını ve bu yönde bazı temaslar yaptığını ortaya koyuyor.

27 Mart 2009’da, ABD’nin Ankara Büyükelçisi James Jeffrey’nin merkeze yazdığı “KİŞİYE ÖZEL” telgrafın başlığı: “PKK Affının Yapı-Sökümü.” Metnin, Ankara Büyükelçiliği ile Adana Başkonsolosluğu’nun ortak çalışması olduğu da not düşülmüş. Kriptonun bir özelliği de, Washington’da, Beyaz Ev ve ABD Dışişleri gibi rutin muhatapların yanı sıra, Merkezî İstihbarat Örgütü (CIA), Savunma İstihbarat Örgütü (DIA), ABD Genelkurmay Başkanı, ABD Merkez Kuvvetler Komutanı ve ABD Müttefik Kuvvetler Komutanı’na, ayrıca Almanya, Britanya ve Irak’taki ABD temsilcilerine de gönderilmiş olması. Telgrafın tam metninin çevirisini yayımlıyoruz.

(1) ÖZET: Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani ile Kürdistan Bölgesel Hükümeti Başbakanı Neçirvan Barzani’nin, PKK militanlarına af konusunda kısa süre önce yaptıkları açıklamalar, özellikle de Türk yetkililer tarafından reddedilmedikleri için önem taşımaktadır. PKK’lılara yumuşak yaklaşmayı önermek her Türk lideri için siyasi risk oluştursa da, eğer Türk hükümeti, onyıllardır süren bu isyanı bir çözüme kavuşturmak istiyorsa, 3500 PKK savaşçısının silah bırakmasına (demobilizasyonuna) olanak tanıması ve bunların en azından bir bölümünün topluma yeniden entegre olmasına izin vermesi gerekiyor. Türkiye’nin güneydoğusundaki Kürtler için, “Af” (Bu, Türkiye’nin siyasi söyleminde işlevselliğini yitirmiş bir terim olabilir) çatışmayı sona erdirmek için sine quo non (olmazsa olmaz koşul)’dur ve Türk müesses nizamındaki birçok kişi de bunu zorunlu bir kötülük gibi görmektedir. Silah bırak(tır)mak konusunda uluslararası tecrübe eksikliği yok; Türkiye’de daha önce tartışılan fikirler de, birkaç yıla yayılmış aşamalı bir yaklaşımı; gelip teslim olan savaşçılar hakkında hüküm vermek üzere basitleştirilmiş bir hukukî sürecin oluşturulmasını; ve PKK’lılara, Irak’ta ve/veya Avrupa’da sürekli barınma imkânı sağlanması planlarını da içermektedir. ÖZETİN SONU.


Talabani 'af' diyor, kimse kötü tepki göstermiyor

(2) Bir süre önce yaptığı İstanbul ziyareti sırasında, Irak Cumhurbaşkanı (Celal) Talabani; ardından Cumhurbaşkanı Gül’ün 23-24 mart günlerinde Bağdat’a yaptığı ziyaret sırasında, Talabani ve Kürdistan Bölgesel Hükümeti Başbakanı (Neçirvan) Barzani, PKK’nın silahlı mücadeleye son verdiğini açıklayacağı bir anlaşmanın parçası olarak, PKK savaşçıları için af konusunu yeniden gündeme getirdiler. Iraklı Kürtlerin geçmişte yaptığı benzer açıklamalardan farklı olarak, Talabani’nin sözleri, Türk yetkililerinden güçlü bir reflekse dayalı olumsuz tepkiler almadı. Gül, sadece af konusundaki tartışmaların, Türk hükümeti ile Iraklı yetkililer arasındaki görüşmelerin “gündeminde olmadığını” ve bunun “Türkiye’nin uğraşması gereken bir iç mesele” olduğunu söylemekle yetindi.

(3) Af önerileri, PKK sorununun kendisi kadar eski; ve muhtelif “pişmanlık” düzenlemeleri de yapıldı ama hiçbiri çatışmayı sona erdiremedi çünkü bunlar, Kürtlerin kimliklerinin, dillerinin ve kültürel haklarının yasal olarak tanınmasıyla ve iktisadî kalkınma arzularına cevap veren önlemlerle birarada ele alınmamıştı. Aynı şekilde, Kürt meselesi konusunda, militanların re-entegrasyonu (toplumsal hayata yeniden katılması) için düzenlemeler içermeyen bir siyasi inisyatif de Güneydoğu’da ciddi bir destek kazanmayacak ve muhtemelen de PKK tarafından sabote edilecektir.

(4) Türkiye’nin güneydoğusundaki Kürt liderler, çoğu Türkiye’nin güneydoğusunda ve Irak’ın kuzeyinde bulunan ve sayıları 3500 olarak tahmin edilen PKK savaşçılarının silahsızlandırılması için bir yol bulunmasının bölgede barışın sağlanması için anahtar olacağına inanıyorlar. Ancak Türkiye’nin batısındaki politikacılar, PKK karşısında yumuşak görünmek konusunda çekingen kalırken, af konusu da büyük ölçüde bir tabu. Hâlihazırda çatışmaların kesilmiş olması (PKK bu yıl hiç Türk askeri öldürmedi), Türkiye’nin 29 Mart yerel seçimlerine yönelik seçim kampanyasından çıkması sonrasında, af dahil olmak üzere, cesur adımlar için bir fırsat yaratabilir. Birçok PKK sempatizanı bize, affın, yani onurlu bir yenilginin kendileri için birinci öncelik olduğunu söylüyorlar.

(5) Bir tür af/re-entegrasyon sağlanmasını savunanlar en az üç kategoriye ayrılabilir:

»PKK Savaşçıları ve Sempatizanları: İsyancıların kendi varlıklarını koruma yönündeki bariz çıkarına ilâveten, bir af, (onların kafasında) “mücadelelerine” meşruiyet sağlayacak ve PKK’ya bir “ordu” statüsü kazandıracaktır. Sertlik yanlısı militanlar açısından belki aynı ölçüde önemli olan şey, onların, PKK lideri Öcalan’ın da ya hemen, ya da ileride böyle bir aftan yararlanabileceği konusundaki (nafile) umutlarıdır.

»Pragmatik Kürtler: Şiddet kullanmaya karşı çıkanlar dahil olmak üzere, Güneydoğu’daki Kürtlerin çoğunluğu, PKK savaşçılarının, ailelerinin yanına dönebilmeleri için bir yol bulunması gerektiğini düşünüyor. GÜNSİAD (nüfuzlu bir bölgesel iş adamları derneği), 2006’da hem PKK’nın ateşkes ilan etmesi hem de af çağrısı yapan açıklamasıyla, anaakım hissiyatı yakalamıştı. GÜNSİAD Başkanı Şahismail Bedirhanoğlu, bize affın ‘genel af’ olması gerekmediğini ama elzem nitelik taşıdığını, zira binlerce ailenin akrabalarının dağda olduğunu söyledi. Pragmatik Kürtler, PKK’nın, kendi özlemlerini hayata geçirebilmelerini zorlaştıran bir unsur olduğunu görüyorlar, ancak PKK’yı marjinalize etmek ve nihai olarak da ortadan kaybolmasını sağlamak için üzerinde anlaşılmış bir silah bırakma sürecinin gerekli olduğunu anlıyorlar. Bölgeden bazı AKP’li siyasetçiler de bu bakışı paylaşıyorlar.

»Pragmatik Türkler: Türk müesses nizamında birçok kişi, PKK’ya karşı başarılı bir isyan-karşıtı kampanya yürütmenin de, militanlara bir çıkış stratejisi sunmayı gerektirdiğini kavrıyor. Silah bırak(tır)ma ihtimali, Kürt siyasi hareketindeki, hedeflerine barışçı yollardan ulaşmaya çalışan kişileri de güçlendirecektir. Bir milliyetçi Türk siyasetçisi olan Mehmet Ağar, 2007’deki seçim kampanyası sırasında bu görüşü açıkça ortaya koyarak, PKK’nın “dağlarda silah tutmak yerine siyaset yapması gerektiğini” ifade etmişti. (Ağar, DYP Genel Başkanı olduğu dönemde, 2006 yılı sonlarında ortaya attığı bu yaklaşımı, ‘Dağda silah tutacaklarına düz ovada siyaset yapsınlar’ diye formüle etmiş ve büyük tartışma yaratmıştı.)


Güvenilmez siyasi sular

(6) Af konusu, Türk siyasetinin Bermuda (Şeytan) Üçgeni’dir –karşılıklı olarak birbirinden şüphe duyan üç kuruma bağlı olan tehlikeli bir konudur:

»Kürt meselesini çözmek isteyen ama aynı zamanda, kendisini Türk milliyetçilerinin saldırılarına açık hale getirecek adımlar atmaktan, özellikle de 29 marttaki yerel seçimler öncesinde, korkan güçlü fakat güvensiz AKP;

»PKK’nın siyasi heveslerinin yanı sıra, Kürtlere çok fazla zemin kazandırmaktan da varoluşsal bir korku duyan, ama görünüşte sonu gelmeyen ve çok maliyetli olan bu soruna güvenilir bir “askerî” çözüm de getiremeyen ordu;

»Ve Kürtlerin kendi işlevsellikten uzak siyasetleri ki, hâlâ Abdullah Öcalan’a ve onun şiddete dayalı kurtuluş mücadelesi öngören miadı dolmuş ideolojisine sarılan PKK, hâlihazırda buradaki en muktedir siyasi güç ve sıradan Kürtlerin hayatlarının iyileştirilmesinin önündeki en büyük engel.

Bununla birlikte, Türklerin çoğunluğu, şiddeti sona erdiren, Türkiye’nin toprak bütünlüğünü koruyan ve devletin terörizme boyun eğdiği şeklinde algılanmayacak olan bir çözümü muhtemelen destekleyeceklerdir. Birkaç seçmen grubu, bunu açıkça söylemekten çekinse bile, silah bırak(tır)manın, böyle bir paketin parçası olması gerektiğini anlıyor.

(7) 2007’de, Türk hükümeti, yeni bir af yasasının düşünüldüğünü ima eden bazı deneme balonları uçurdu ama resmen hiçbir teklif yapılmadı. Bu arada, basındaki haberlere göre, gelip teslim olan PKK savaşçılarının sayısı artmış görünüyor ve yargı, teslim olanların çoğuna yumuşak davranıyor. 2008’de, Türk askeriyesi, PKK savaşçılarına yönelik, “Kendi kararınızı verin ve örgütü terk edin. En yakın askerî birliğe ya da polis karakoluna gidin. Sevgiyle karşılanacaksınız” diyen broşürler dağıttı. İlker Başbuğ, genel affa karşı çıkmakla birlikte, Genelkurmay Başkanlığı’na terfi etmesi öncesinde, şiddete karışmayan PKK’lıların “affedilmesi” gerektiğini söylemişti ve seleflerinden daha pragmatik olduğu konusunda yaygın bir kanı var. Bu izlenim, 19 martta, Türk Genelkurmayı’ndan üst düzey bir J2 (İstihbarat Başkanlığı) yetkilisinin, burada mûkim savunma ateşelerine (yabancı elçiliklerinin görevlileri kastediliyor) verdiği ve afla ilgili bir soruyu bütün seçeneklerin masada olduğunu söyleyerek yanıtladığı brifingden kaynaklanıyor. Bu tür bir hissiyat, askeriyenin affa olumlu bakmadığı ve bunu geçerli bir seçenek olarak da görmediği son birkaç yıldaki Genelkurmay politikasında dikkat çekici bir değişikliği temsil ediyor. Daha pragmatik olan bu yaklaşıma rağmen, Türk Genelkurmayı’nın olası bir affı kabul etmesi, muhtemelen bu affın, sıradan PKK neferleri, Türk askerlerinin ve/veya sivillerin ölümüne yol açanlar ve üst düzey PKK liderliği açısından nasıl ayarlanacağına bağlı olacaktır.


Doğru kelimeleri bulun

(8) Türk siyasetini belirleyenler, bu konuyu yeniden ele aldıklarında, “af” ve “pişmanlık” gibi ifadeleri kullanmaktan kaçınmalılar. Af terimi, hükümetin suçları bağışlamasını ima ettiği için (ve Türkiye’nin hukuk geleneğinde, devamlı surette, “adi” suçluların cezalarını hafifletmek için kullanıldığından), bu inisiyatifi, siyaseten daha kabul edilebilir yapmak amacıyla, PKK teröristlerine yönelik olarak başka bir terim kullanılmalıdır. Bu arada, “pişmanlık” ifadesi de, diğer tarafı küplere bindiriyor. Türkiye’nin 1985 ile 2003 arasında belirli dönemler için gündeme getirilen pişmanlık yasaları, 1900 savaşçının teslim olması sonucunu verdi. Ancak bu yasalar, gelip teslim olanların yetkililere istihbarat sağlamasını (itirafçı olmasını) gerektiriyordu. Bu yaklaşımın, PKK liderliğinin tasvibini hiçbir zaman kazanmaması ve uygulamadan yararlananları, eski yoldaşlarının misillemelerine açık hale getirmesi şaşırtıcı değil.


Seçenekler

(9) PKK ile çatışmalar süresince, silah bırak(tır)ma konusunda birkaç fikir ortaya atıldı ve bunların yeniden ele alınması muhtemel:

»Aşamalı yaklaşım: Yazar Jonathan Randal’a (Eski bir Washington Post muhabiri olan Randal, Kürt meselesi konusundaki çok sayıda makalesinin yanı sıra, Türkçeye de çevrilen Bunca Bilgiden Sonra Ne Bağışlaması kitabında bu konuya değindi) göre, 1993’te Cumhurbaşkanı Turgut Özal, şiddet eylemlerine karışmayan gönüllü neferlerin derhal topluma karışmasına imkân verecek, orta düzeyli savaşçılara iki yıl sonra af getirecek, (o sırada henüz yakalanmamış olan Öcalan dahil) üst düzey liderlerin ise beş yıl beklemesini gerektirecek üç aşamalı bir af teklifi üzerinde duruyordu. (Öcalan’ı kapsayamayacak olan) böyle bir yaklaşım, zaman içinde PKK üzerinde bir manivela gücü sağlayacak ve örgütün silahsızlanma sözüne uymasını garanti edecektir. Buna ilâveten, bir “başlangıç aşaması” da senaryoya dahil edilebilir: Kuzey Irak’taki Mahmur mülteci kampında bulunan, çoğu kadın, çocuk ve yaşlı olan ve Türkiye’ye karşı doğrudan bir güvenlik tehdidi olarak görülmeyen ama belki PKK için muhtemel bir eleman havuzu oluşturan 10 binden fazla kişi için af çıkarmak ya da haklarında kovuşturma açılmayacağı sözünü vermek. 2004-2007 döneminde, kampın kapatılmasına ilişkin görüşmeler yapılmıştı ancak bunlar, 2007 baharında, parlamento seçimlerinin hemen öncesinde, Türk hükümeti bu kadar büyük sayıdaki PKK sempatizanının/destekçisinin ülkeye dönüşünü kabul etmenin siyaseten savunulabilir olmadığına karar verince sona erdi. Mahmur’da bulunanlar gibi, çatışmaya karışmamış olan büyük bir nüfusun başarıyla re-entegrasyonu (topluma karışmasının sağlanması) Kandil’deki ve diğer yerlerdeki savaşçıları, Türk hükümetinin, geçmişin üzerine gerçekten yeni bir sayfa açtığı konusunda ikna etmeye yardımcı olabilir.

»Adlî inceleme/Denetimli serbestlik: “Özal Planı”nda küçük bir değişiklik yapılması, aftan yararlanmak isteyenlerin basitleştirilmiş bir yargı sürecinden geçmelerini gerektirerek, mahkemelerin uygulamadaki rolünü genişletebilir. Özel durumlara, mesela söz konusu kişinin PKK’daki rütbesine ve şiddet eylemlerindeki sorumluluğuna göre, bir kişi birkaç yıl için denetimli serbestlikten yararlandırılabilir ve/veya siyasetten men edilebilir ya da belli kamu hizmetlerinden yararlanması engellenebilir.

» Batıya/Doğuya Gidin: Medyadaki bazı haberlere göre, üzerinde durulan bir diğer seçenek, PKK üyelerinin Irak’ta ya da (adı verilmeyen) İskandinav ülkelerinde devamlı olarak sürgünde kalmasıdır. Bu durumda, Türk hükümeti, bu kişilerin Türkiye’ye dönüp adaletin karşısına çıkmalarını talep etmekten vazgeçecektir. Sürgünlerin sayısını idare edilebilir düzeyde tutmak için, muhtemelen yine de, alt rütbeli savaşçıların Türkiye’ye dönme seçeneğine sahip olmaları gerekecektir. Bu plan, aynı zamanda, birçok PKK elebaşısını yurtdışında tutacağı, dolayısıyla da terörist ve kriminal unsurların Türkiye dahilindeki Kürt siyaseti üzerindeki nüfuzunu kısıtlayacağı için de caziptir. (Alıcı konumdaki –PKK’lıları kabul edecek olan – ülkeler ise bu fikre daha az sıcak bakabilirler). Bu, yüzlerce PKK mensubunun örgütten kaçması ve şimdi Irak’ta ya da Avrupa’da yaşaması suretiyle, uzun yıllardır, fiili bir silah bırak(tır)ma yöntemi olagelmiştir.

»Öcalan’ın Alıkonması: PKK temsilcileri ve DTP’deki birçok kişi açısından, Öcalan’ın hapis durumu, af gündeminin en tepesinde ya da tepesine yakın bir yerdedir. Yapılan öneriler arasında, cezasını başka PKK mahkûmlarıyla birlikte çekmesine imkân tanınması ya da onu “ev hapsine” almak suretiyle, Öcalan’ın hücre hapsine son verilmesi de var. Hükümetin, Öcalan’ın hapis koşullarını değiştirmesi mümkün de olsa, Öcalan’ın erken salıverilmesini düşünmek dahi siyaseten imkânsızdır. Herhangi bir müzakerenin başarılı olabilmesi için, PKK, liderinin görünür gelecekteki bir programdan yararlanmayacağını kabullenmeye zorlanmalıdır.

(10) YORUM: PKK’ya karşı son dönemde kazanılan askerî başarılar ve (Irak) Kürdistan Bölgesel Hükümeti ile köprüler kurulmasını sağlayan diplomatik başarılar, Türk hükümetini, Kürt meselesine kalıcı bir çözüm getirme konusunda güçlü bir konuma taşımıştır. Silah bırak(tır)ma, herhangi bir çözüm için anahtar nitelik taşıyacaktır. Bunun olmaması durumunda, Kürtlerin çoğunluğı Türk hükümetinin süreci çözüme kavuşturmak konusundaki samimiyetinden kuşku duyacaktır. Başarılı bir silah bırak(tır)ma ise, PKK’nın açık ya da zımnî desteğini kazanacak bir düzenleme gerektirecektir. Aksi takdirde, dağa çıkmaya ve, ne kadar umutsuz bir hal almış olursa olsun, mücadeleye katılmaya istekli yüzlerce genç her zaman bulunacağı için, PKK’nın çatışmayı sürekli kılması beklenebilir.