Dünya
Deutsche Welle

Trump'ın Ortadoğu sınavı

Trump bir yıldır ABD Başkanlık koltuğunda oturuyor. Ortadoğu'da genel hatlarıyla seleflerinin politikasını izliyor. Ancak aldığı bazı kararlar, bölgede iplerin gerilmesine ve ABD'nin imajının zarar görmesine neden oldu.

20 Ocak 2018 14:31

ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence, Ortadoğu turuna aslında geçtiğimiz Aralık ayı başında çıkmayı planlıyordu. Ancak gezi son anda iptal edildi. Zira şefi Donald Trump'ın, Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanıyıp ABD Büyükelçiliği'nin de Tel Aviv'den Kudüs'e nakledileceğini açıklamasının ardından, bölgede tansiyon bir anda yükseldi. Bu karar, Arap dünyasının büyük bir bölümünde ABD'nin itibarının da zarar görmesine yol açtı. Özellikle Filistinliler arasında derin bir sarsıntıya neden oldu.

Böyle bir ortamda ABD'nin iki numaralı isminin bölgeyi ziyaret etmesi pek uygun görülmedi ve gezi ertelendi. Mike Pence şimdi bir aylık bir rötarla bölgede temaslarda bulunmak üzere yola çıkıyor. Durakları arasında Kudüs, Kahire ve Amman da bulunuyor.

İzolasyon politikası

ABD Başkan Yardımcısı'nın ziyareti, aynı zamanda Donald Trump'ın Başkanlık koltuğuna oturmasının birinci yıldönümüne de denk geliyor.

Hamburg merkezli sosyal arıştırmalar merkezi GIGA Enstitüsü'nün Ortadoğu uzmanı Andre Bank, aslında Trump'ın Ortadoğu politikasının, başka bölgelerdekinin aksine seleflerinin izlediği politikadan çok da farklı olmadığını belirtiyor: "Örneğin Avrupa ile ilişkiler, Trump'ın göreve başlamasından sonra kötüleşti. Ortadoğu'da ise özellikle Suriye eksenli politikalara bakıldığında, fazla bir değişiklik olmadığı görülüyor. Amerikalılar, bir anlamda 'elini sürme' olarak adlandırabileceğimiz bir izolasyon politikası izliyor."

Suriye'de çekimserliğe devam

Örneğin Suriye konusunda halefi Barack Obama, tüm görev süresi boyunca çekimser bir politika izlemeyi tercih etti. En büyük çıkışını ise 2012 yazında yaparak Suriye yönetimine hitaben şu uyarıda bulunmuştu: "Muhaliflerine karşı zehirli gaz kullanma. Yoksa kırmızı çizgiyi ihlal etmiş olursun." Ancak Beşar Esad, bunu pek umursamadı ve uyarının üzerinden bir yıl bile geçmeden kimyasal silahlarla saldırılar düzenlendi ve tahminen bin 300 kişinin ölümüne neden oldu. Obama ise saldırıyı kınayan açıklamalar yaptı, ancak askerî bir karşılık vermedi. Diğer yandan Suriyeli muhaliflere silah sevkiyatına devam edildi.

ABD'nin bu çekimserliği Rusya'nın işine yaradı. İran ile birlikte savaşa müdahale eden Rusya, Beşar Esad'ın devrilmesine engel oldu. Uluslararası insan hakları örgütlerinin yaptığı ağır ihlal suçlamaları ise Vladimir Putin'in fazla umurunda değildi. Zira onun için önemli olan, ülkesinin uluslararası arenda yeniden söz sahibi bir konuma yükselmesiydi. Donald Trump da Rusya'nın bu yeni rolünü büyük ölçüde kabullenmiş görünüyor.

IŞİD'e karşı savaş

Trump yönetiminin, Obama'nın çizgisinden ilerlediği bir diğer konu da IŞİD ile kararlı mücadele. Selefinin 2014 yazında IŞİD mevzilerini hedef alan yoğun bombardımanından esinlenen Donald Trump, askeri yöntemlere başvurmayı sürdürüyor. Son olarak Suriye'de "sınır gücü" işlevi görecek 30 bin kişilik bir YPG ordusu kurulacağına dair haberler çıktı. Türkiye'nin büyük tepki göstermesi üzerine açıklama yapan ABD Savunma Bakanlığı Pentagon; "Eğitim verilen güçler bir ordu ya da sınır gücü değildir" dedi.

ABD Başkanı'nın hayli kızdıran "Fire and Fury" (Ateş ve Öfke) adlı kitabıyla bu günlerde hayli popüler olan Amerikalı gazeteci Michael Wolff, "Trump, Ortadoğu konusunda pek de iyi sezgilere sahip değil. Bölgeye dair, üç danışmanın görüşlerini temel alan son derece sığ bir bakış açısı var" şeklinde konuşuyor.

Suudi Arabistan'a her şey mübah!

Nitekim Ortadoğu'da demokrasi ve insan hakları gibi konularla fazla ilgilenmeyen ABD Başkanı, geçen Mayıs ayında bölgeye yaptığı ziyarette, daha ziyade Mısır ve Suudi Arabistan gibi otoriter rejimlere yakın durmayı tercih etti.

Trump'ın, Suudilerin geleneksel kılıç dansına eşlik ettiği görüntüler tüm dünyada büyük ilgi görmüştü. Suudi Arabistan Savunma Bakanı ve Veliaht Prensi Muhammed Bin Selman ile ABD Başkanı arasından da âdeta su sızmıyor. Her ikisinin de de ortak düşmanı İran. Tahran ve Riyad, bölgesel hâkimiyet mücadelesini şu sıralarda Yemen'deki iç savaşta karşı cephelerde yer alarak sürdürüyor.

Alman Dış Politika Topluluğu adlı düşünce kuruluşunun Suudi Arabistan uzmanı Sebastian Sons, ABD Başkanı'nın bu sorunda açıkça taraf olduğunu söylüyor: "Donald Trump, ilk yurtdışı ziyaretini Suudi Arabistan’a yaparak, bu ülkeye tam destek verdiğini ilân etmiş oldu. Suudilere artık her şey mübah. İstediklerini yapabilirler. Nitekim Muhammed Bin Selman'ın son dönemde yaptığı gövde gösterisinin ardında da bu yatıyor."

Donald Trump, ABD'nin Ortadoğu politikasını yeniden keşfetmekten ziyade, seleflerinin izlediği geleneksel yolda gitmeyi sürdürdüyor. Sadece tarz, söylem ve bazı eylemleri, öncekilere nazaran daha farklı. Sıradışı bir karar alıp Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanımakla ise ülkesinin bölgedeki itibarına ciddi zarar verdi.

Kersten Knipp

© Deutsche Welle Türkçe

Haber, değiştirilmeden kaynağından otomatik olarak eklenmiştirDeutsche Welle