Donald Trump, Başkan sıfatıyla Beyaz Saray koltuğuna Orta Doğu'dan az beklentilerle oturacak. Kampanyası boyunca, Cumhuriyetçilerin adayı bile olmadan önce, dikkatini bölgeye vermeyeceğini açıkça belli etti. Bölge, ABD kanını ve bütçesini aşındırdı, eğer varsa bile, çok az olumlu sonuç sağladı.
Trump, Aralık 2015'te yaptığı bir konuşmada "Orta Doğu tamamen istikrarsızlaştı, bütünüyle kargaşa var" dedi.
Trump'ın "Keşke bugüne kadar harcadığımız 4-5 trilyon dolar cebimizde olsaydı ve keşke bu parayı ABD içinde harcayabilseydik" sözleri büyük alkış almıştı.
Orta Doğu'nun gereksiz bir ilgi alanı - hiçbir fayda sağlamayacak bir yer - olduğu görüşü, başkanlığa tırmanışı boyunca sabit bir fikir olarak kaldı. Trump bölgede tek bir şeye odaklanmak istiyor: Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) ile mücadele.
Ama bölgenin diğer sorunlarını yok saymak, ki bunların çoğu IŞİD ya da El Kaide ile bağlantılı örgütlere fayda sağladı, kolay olmayacak.
Deneyimli Amerikalı diplomat Büyükelçi Dennis Ross, Trump yönetiminin Orta Doğu'ya sırt çeviremeyeceğinde ısrarlı. Londra'ya yaptığı son ziyarette kendisiyle konuştuğumda, bölgedeki durumun sadece kötü olmadığını, daha da kötüye gittiğini söyledi.
"Trump yönetimi daha önce hiçbir Amerikan başkanın karşı karşıya kalmadığı sorunlarla yüzleşecek" dedi.
Bunun nedeni ona göre bölgedeki çatışmaların tabiatı, yani Suriye ile Irak'ta olduğu gibi, devlet sistemini tehdit etmesi.
"Bu, daha önce hiç olmamıştı. IŞİD meselesiyle nasıl başa çıkılırsa çıkılsın, o alt edildiğinde ardından gelecek olanın taşıyacağı risklerle karşı karşıya kalınacak. Yemen'de Irak ve Suudi Arabistan'ın vekâlet savaşı var."
Büyükelçi ayrıca Mısır'da büyüyen krizden de bahsetti - 93 milyonluk ülke çok temel ekonomik sorunlarla yüz yüze ki bu da şeker ve yemeklik yağ kıtlığına yol açıyor.
"Batı, Mısır devletinin yıkılmasına göz yumamazdı" diyor. Bu yüzden Trump yönetimi ve özellikle onun Avruapalı müttefikleri Orta Doğu'nun sorunlarından kaynaklanan dalganın sonuçlarından etkilenmeye devam edecek.
Orta Doğu'nun en çetrefilli sorunu - İsrail ve Filistinliler arasındaki mücadele- peki ne olacak? Trump, başkalarının çözmeyi başaramadığı bu sorunu çözebileceğini iddia ediyor.
Ama gönderdiği sinyaller, daha şahin bir İsrail siyasetini destekleyeceğini gösteriyor. İşgal altındaki Batı Şeria'da Yahudi yerleşimlerini destekleyen birini ABD'nin İsrail Büyükelçisi olarak seçti.
Trump, şu an Tel Aviv'de bulunan ABD Büyükelçiliğini "Yahudilerin ebedi başkenti" olarak tanımladığı Kudüs'e taşımaktaki ısrarıyla işlere karışacağını gösterdi.
Dürüst olmak gerekirse, şimdiye kadar pek çok ABD Başkanı benzer bir şekilde ABD Büyükelçiliğini Kudüs'e taşımaktan söz etti, ama bu hiçbir zaman gerçekleşmedi.
Bu, Filistinliler tarafından sonuç konusunda peşin hüküm vermek şeklinde görülecek ve Washington'ın hakiki bir iki devletli çözüme verdiği desteğin bitişi anlamına gelecek.
Obama yönetiminin iki devletli çözümü kurtarmak için son dakika yaptığı diplomatik hamle, Trump'ın başkanlığı süresince yerleşimler konusunda ilerleme sağlanmasını daha da güçleştirmiş olabilir.
Görevi bırakmaya hazırlanan yönetim, BM kararını veto etmeyi reddederek ve yerleşimlerin yasa dışı olduğunu ilan ederek, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'yu, konunun inceliklerini çok az idrak edebilmiş olan Donald Trump'ın daha da fazla kollarına attı.
Dışişleri Bakanı John Kerry'nin veda konuşması iki devletli çözümün dayanması gereken prensipleri kutsallaştırdı ve yakın gelecekte ilerleme düşük bir ihtimal olarak gözüküyor.
Filistinlilerin çatışmayı uluslararasılaştırma stratejisi meyvelerini veriyor ve kısa dönemde bundan vazgeçmeleri için sebepleri yok.
Bu arada İsrail'in aşırı sağcı hükümeti ihanete uğramış hissediyor ve yerleşim inşaasını askıya almayı düşünmüyorlar bile. Trump yönetiminin bu meseleyi çözmeye ayıracak diplomatik becerisi, zamanı ve niyeti var gibi durmuyor.
Gerçek şu ki, şu an, İsrail-Filistin sorununu bölgedeki ana mesele olarak gören uzman sayısı artık çok az. Çözülmesi gerekiyor ama iki taraf da ilerleme kaydedemeyecek kadar bölünmüş durumda.
Büyükelçi Ross, yine de ufak bir fırsat olabileceği görüşünde. İran'ın bölgedeki etkisinin artması, hem İsrail, hem de ılımlı Arap devletleri için bir endişe kaynağı.
İsrail ve Sunni Arap ülkelerin çoğu arasında, Ross'un "stratejik çıkarların biraraya gelmesi" olarak tanımladığı durum söz konusu. Filistinliler adına barış yapamayacaklarını kabul ediyor, ama bir anlaşmanın imzalanması için yardımcı olabileceklerini düşünüyor.
Ancak Büyükelçi Ross'un, Trump yönetiminin Orta Doğu diplomasisinin tehlikeli sularında yön gösterebileceğine ilişkin inancı pek yok.
Eğer Trump yönetimi, Orta Doğu'da ulus inşaasına sırtını dönerse, Suriye krizine yönelik tavrı nasıl olur? Burada sorun şu ki, (Suriye'de) hem ulusal bir trajedi hem de bölgesel bir kriz söz konusu. Rus ve İran desteği sayesinde, Esad rejimi yerinden oynatılamaz bir demirbaş gibi görünüyor.
Trump, IŞİD'e karşı mücadele için Moskova ile anlaşabileceğinin sinyallerini verdi. Ama bu İran'ın bölgede artan etkisini kabul etmek anlamına gelecek. Oklahoma Üniversitesi Orta Doğu çalışmaları direktörü Profesör Joshua Landis'e göre, bu, Irak lideri Saddam Hüseyin'i devirmesinden beri ABD politikasının kalbinde yatan çelişkiyi öne çıkaracak.
"Başkan Trump, ABD'nin on yıllardır karşı karşıya kaldığı aynı ikilemle karşı karşıya kalacak - bu da şu ki İran'dan hoşlanmıyoruz. İran devrimini Amerikan çıkarlarına zararlı olarak görüyoruz. Ama aynı zamanda Suriye ve Irak'ta İran yanlısı bir askeri strateji güdüyorduk."
Bununla, ABD'nin yaptığı herşeyin, Tahran'a stratejik bir denge sağlayan Irak'taki Baas rejimini yıkmakla örneğin, İran'ın pozisyonunu güçlendirdiğini kastediyor.
"Bu ikilem, Trump'ın başkanlığında da var olacak. Generalleri İran karşıtı olsa bile, onlar aynı zamanda IŞİD karşıtılar. Ve İran'ın gücünün sınırlandırılmasındansa İŞİD'in yok edilmesini önceliğe koyacaklar, bu da İran'ın gücünün yayılması anlamına gelecek."
Kampanya sırasında Trump tekrar tekrar İran'ın nükleer programını sınırlandırmayı hedefleyen anlaşmayı yerden yere vurdu. Yani, başkan olarak, bu uluslarararası anlaşmayı basitçe yırtıp atabilir mi?
Belki, ama böyle bir adım ABD'yi yalnızlaştırır ve İran'a nükleer programını istediği yere kadar ilerletme özgürlüğü tanır.
Bunun yerine, bazı uzmanlar (Trump'ın) Tahran'ı anlaşmadan vazgeçmeye zorlayacak adımlar atabileceği görüşünde.
Bu hassas bir zaman: İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani Mayıs'ta seçimlere girecek. Ve Washington merkezli Ulusal İran-Amerika Konseyi başkanı Trita Parsi, bu durumun her iki tarafı da pozisyonlarını sertleştirmeye itebileceğini düşünüyor.
"Eğer Trump yönetimi İran'a çok düşmanca bir tutum takınırsa, bu, Tahran'daki anlaşmaya karşı çıkanları kesinlikle cesaretlendirecektir" diyor. Öyle bir durumda Ruhani, "yeniden seçilebilmek için çok zorlanabilir ve seçimi kaybederse muhtemelen anlaşmayı eleştiren bir cumhurbaşkanına kaybedecektir."
Ardından 2017'nin ortalarına doğru hem ABD'de hem de İran'da anlaşmaya karşı çıkan bir başkan olur ve bu kesinlikle nükleer anlaşmanın kalıcılığına gölge düşürür.
Pek çok uzman, Trump'ın başkanlık dönemi için Washington'ın Orta Doğu ile ilişkisini IŞİD'e karşı savaşa indirgemesine gerçekleştirilemez bir niyet olarak bakıyor. Büyükelçi Dennis Ross, bölgeden uzakta bir ABD ekseninin olamayacağına inanıyor. Bölgedeki sorunlar gözardı edilemeyecek kadar büyük.
"Orta Doğu hakkında şunu söylemek isterim, Orta Doğu'nun sorunları hiçbir zaman Orta Doğu'da kalmaz ve bunun için Suriye savaşından ve onun mülteci akınıyla birlikte gelen Avrupa'ya yansımalarından daha güzel bir örnek yok."
Aynı zamanda bizi neyin beklediğine ilişkin bir uyarısı var.
"Eğer hata yaparsak, Suriye'den (şimdiye kadar) ortaya saçılanlar olabileceklerin yanında çok hafif kalacak. Hata yapmamamız için bu çok güçlü bir neden. Yüksek risk taşıyan çok büyük meseleler var."