Hürriyet Washington Temsilcisi Cansu Çamlıbel, ABD’li Rahip Andrew Brunson krizi ve ardından gelen yaptırım kararları nedeniyle fırtınalı günler yaşanan Ankara-Washington hattında yaşananları ve olası gelişmeleri yazdı. ABD Başkanı Donald Trump’ın eski avukatı Michael Cohen’in savcılıkla işbirliği yaparak 2016’daki seçim kampanyası sırasında yaşananları anlatmaya hazır olduğunu açıklamasının ardından Trump’ın Beyaz Saray’daki en zor günlerini yaşadığını hatırlatan Çamlıbel, “Şu an tamamen siyasi kariyerini kurtarmak için nasıl bir taktik izlemesi gerektiğine konsantre olan Trump’ın, gündem bulandırmak için yine Brunson’a sarılma ihtimali hayli güçlü” yorumunda bulundu.
Türk tarafının 18 Eylül’de New York’ta başlayacak BM Genel Kurulu toplantıları sırasında Trump’tan randevu almaya çalışacağını kaydeden Çamlıbel, “Olası bir görüşmenin gerçekleşmesi durumunda kilit nokta Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın o randevuya cebinde nasıl bir formülle gideceği olacaktır. Tabii önümüzdeki 3 hafta içinde Trump iplerin kopmasına neden olacak dozda çılgınlıklara imza atmazsa” ifadelerini kullandı.
Çamlıbel, “Brunson denklemden çıkarsa iki ülke arasındaki kronik sorunlar ortadan kalkmayacak olsa da en azından iki liderin şahsi ilişkisi hızla toparlayabilir” yorumunda bulundu.
Cansu Çamlıbel’in Hürriyet gazetesinde “Türkiye’nin Washington’daki muhatapları değişirken” başlığıyla yayımlanan yazısının (25 Ağustos 2018) ilgili bölümü şöyle:
“Türkiye’de Kurban Bayramı, Amerika’da ise Trump’ın eski avukatı Michael Cohen’in savcılıkla işbirliği yaparak 2016’daki seçim kampanyası sırasında yaşananları ve Başkan hakkında bildiği her şeyi anlatmaya hazır olduğunu açıklaması sayesinde Ankara-Washington hattı nispeten sakin bir haftayı geride bıraktı.
Şu an tamamen siyasi kariyerini kurtarmak için nasıl bir taktik izlemesi gerektiğine konsantre olan Trump’ın, gündem bulandırmak için yine Brunson’a sarılma ihtimali hayli güçlü.
Türk-Amerikan ilişkilerini ipotek altında tutan Brunson krizi çözülmeden Trump yönetiminden son bir ayda gördüğümüzden farklı bir tavır beklemenin imkânsız olduğunu Trump’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton üç gün önce Kudüs ziyareti sırasında Reuters’a verdiği mülakatla ortaya koydu. Bolton’ın o mülakatta verdiği mesajla Türk heyetinin yüzüne iki hafta önce Washington’daki görüşmede söylenen şey aynıydı; ‘Brunson’ı hemen şimdi koşulsuz şartsız bırakın, gerisini oturup konuşalım.’
Ankara’da yetkili ağızların son günlerde yaptığı açıklamalar, Türk hükümetinin karşılığında belli garantiler almadan bu adımı atmaya niyeti olmadığını teyit ediyor. Dolayısıyla da Trump’ın masasında duran yeni yaptırım seçenekleri arasından en beğendiği için ‘uygulayın’ talimatı vermesi an meselesi olabilir.
Öte yandan, Brunson krizini ancak iki lider arasında yüz yüze bir görüşmenin bitirebileceğini düşünenler haksız sayılmaz. Hatırlayın, Trump Türkiye’yi ve Türk halkını çok sevdiğini söylediği son açıklamasında bugüne kadar Cumhurbaşkanı Erdoğan ile çok iyi anlaştığına da vurgu yaptı. Demek ki Brunson denklemden çıkarsa iki ülke arasındaki kronik sorunlar ortadan kalkmayacak olsa da en azından iki liderin şahsi ilişkisi hızla toparlayabilir.
Türk tarafı muhtemelen 18 Eylül’de New York’ta başlayacak BM Genel Kurulu toplantıları sırasında Trump’tan randevu almak için girişimde bulunacaktır, ya da çoktan bulunmuştur bile. Olası bir görüşmenin gerçekleşmesi durumunda kilit nokta Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın o randevuya cebinde nasıl bir formülle gideceği olacaktır. Tabii önümüzdeki 3 hafta içinde Trump iplerin kopmasına neden olacak dozda çılgınlıklara imza atmazsa!
Son haftaların tozu dumanı arasında ABD’nin eski Ankara büyükelçilerinden James Jeffrey’nin ‘Suriye ile angajmandan sorumlu özel temsilci’ olarak atanması Türkiye’de epey dikkat çekti. Aslında Jeffrey’nin gelişi - henüz o şekilde ilan edilmemiş olsa da - IŞİD ile Mücadele Özel Temsilcisi Brett McGurk’ün vedasının habercisi. Ankara’nın hiç haz etmediği McGurk yıl sonunda görevi bırakacak. Suriye’de IŞİD ile mücadelenin bitmekte olduğu bir ortamda bu alanda yeni bir temsilciye gerek kalmıyor. Jeffrey’nin sıfatının orta yerinde duran ‘angajman’ sözcüğü ise Suriye’de askeri alanda işini bitirmek üzere olan ABD’nin bu ülkenin geleceğinde söz söyleme iddiasının kuvvetli bir simgesi.
Ankara’da belli ölçüde bir hafiflemeye neden olabilecek bir başka kritik değişim de ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı CENTCOM’da yaşanıyor. Türkiye’nin aynı McGurk gibi ABD’nin PKK’nın Suriye kolu YPG ile iş tutmasının mimarlarından biri olarak gördüğü dört yıldızlı CENTCOM komutanı General Joseph Votel’in yerine Korgeneral Kenneth McKenzie atandı. Elbette kişilerin değişecek olması kurumların politikalarının bir gecede değişeceği anlamına gelmiyor, hele de CENTCOM gibi 1 Mart tezkeresinden beri Türkiye’ye güven sorunu yaşayan bir kurumda. Yine de Türk yetkililerin isim vererek defalarca şikayet ettiği iki kritik ismin birden Suriye denkleminden çıkmak üzere olması Ankara açısından en az Jeffrey’nin yeni görevi kadar kıymetlidir sanırım.”