Spor

Toroğlu: Federasyon kimsenin babasının çiftliği değil

Almanya Türkiye arasındaki karşılaşmada alınan 3-0'lık mağlubiyet sonrası Erman Toroğlu, ortaya çarpıcı bir iddiada bulundu.

10 Ekim 2010 03:00

T24 - Almanya Türkiye arasında yapılan Euro 2012 Grup eleme karşılaşmalarında alınan 3-0'lık mağlubiyet sonrası Hürriyet gazetesi yazarı Erman Toroğlu, ortaya çarpıcı bir iddiada bulundu. Toroğlu, Berlin Olimpiyat Stadı'nda oynanan karşılaşmanın biletlerinin bir amigoya 25 Euro'ya verdiği, amigonun ise 100-150 Euro'dan bu biletleri kimlere sattığını sordu.

Türkiye Futbol Federasyonu içerisinde başıboşluğun ve disiplinsizliğin hakim olduğunu belirten Toroğlu, "Lüks otelde yatıp kalkan yabancı hocayla, kısa vadeli düşünerek, oyunculara prim pompalayarak, Almanya'nın arka bahçesinde kalan oyuncuları getirerek, Türkiye'de Mesut Özil gibi oyuncuları keşfetmeyerek bu iş yürümez" dedi.

A Milli Takım'ın, Almanya karşısında aldığı başarısız sonucu eleştiren Toroğlu, kadronun sakat futbolcularla doldurulduğu, Türkiye'de sanki hiç sol bek kalmadığını söyleyerek G.Saray'lı Sabri'nin o bölgede oynatılıp büyük bir başarıymış gibi lanse edilmesine tepki gösterdi.



Erman Toroğlu'nun Hürriyet gazetesinde " Hesap soruyorum" başlığıyla yayımlanan (10 Ekim 2010) yazısı şöyle:


Hesap soruyorum





Bu görüntüler, bir kulüp takımında olsaydı beni fazla ilgilendirmezdi. Ama Milli Takım olunca, beni ilgilendiriyor. Sonuna kadar da hesap sorarım. Futbol Federasyonu kimsenin babasının çiftliği değildir.

Berlin’de bir büyük takım amigosunun eline 100, 150 arası bileti kim nereden ve nasıl verdi ya da ulaştırdı?

Milli Takım futbolculuğu, senatörlük değildir. İyi oynayan, formayı hakeden isimler neden kadroda yok?

Neden Mesutları bulma çabasına girmeyip, Almanların arka bahçesinde onların fidelerini koparmaya çalışıyoruz?

Türkiye’de futbol geriliyor. Bu kelimeyi futbolun geri gitmesi olarak da algılayabilirsiniz, tribün olarak da. Aslında bu Futbol Federasyonu, Hasan Doğan’dan emaneti aldıktan sonra rahmetlinin düşündüklerinin tam tersini uygulamaya başladı.

“Rekabeti ortadan kaldıralım. Hiç kimse aleyhimizde konuşmasın. Öyle bir sistem kuralımki istediklerimizi, istediğimiz yerlere getirelim. Milleti aptal yerine koyalım. Sonra da devam edelim” zihniyetini benimsediler.

Bunu nasıl yapacaklardı? Bir zamanlar Haluk Ulusoy’un yaptığı gibi kongrede oy kullanacakları araklayacaklardı. O işi yaptılar. Amerika’ya götürdüler. Güzel güzel de para harcattılar ve döndüler. Uzun vadeli işi hiç düşünmediler. Eğer düşünselerdi Rusya’nın kovduğu Guus Hiddink’i almazlar, Rusya’nın aldığı bir diğer Hollandalı teknik adam Dick Advocaat’ı alırlardı. Çünkü, o uzun vadeli çalışan bir teknik direktör.




Biletleri kim verdi?

Bakınız, öyle işler yapılıyor ki, yazıyor ve söylerseniz kızıyorlar. Yalanlıyorlar ve hatta bazı yerlerden ateş ettiriyorlar.


Kestirmeden başlayalım. Berlin Olimpiyat Stadı’nın önündeki bir büyük takım amigosunun eline 100-150 arası bileti kim nereden ve nasıl verdi ya da ulaştırdı? Bu şahıs 25 Euro’luk biletleri 100 ve 150 Euro arasından sattı. Bu nasıl iştir? Bu da kısa vade düşüncesi.

Almanya maçının primi 150, Azerbaycan maçının primi 55 bin lira. İkisinin toplamı 205 bin lira. Bu ikisinin verilme nedeni de kısa vade düşüncesi. Neden? Çünkü, yakında kongre olacak. İşler ters giderse de terslikler çıkacak.



Azerbaycan maçı önemli

Futbol Federasyonları’nın gitmesine sebep iki olay vardır. Biri Milli Takım, diğeri hakemler. Hakemlerin gidişi de kötü. Çünkü, sistem insanları aptal yerine konan bir şekilde kurgulandı. Ama daha 6-7 hafta sonunda iflas yolunda hızla ilerleniyor.


Bu Azerbaycan maçı çok önemli. İnşaallah bu yazılardan ve konuşmalardan futbolcular biraz etkilenirler, bu söylenenler onları tahrik eder de hiç olmazsa mücadele ederler ve bu maçı alırız. Eğer alamaz ve mağlup olursak işte o zaman Türk futbolu için felaket olur.



Sağlam adam yok mu?

Yönetici 8 seneyi, 12 seneyi düşünmez. 4 seneyi düşünürsen, düzgün yöneticilik yaparsın. İlerisi eyyama ve başka işlere iter insanı. Primi fazla verirsen, sakat futbolcu bile oynamak ister, kadroya girmek ister.


Yabancı bir teknik direktör getiriyorsunuz, nerede oynamayan futbolcu ve sakat var dolduruyor kadroya. Sonra da Türk basını ve milleti başlıyor bunları tartışmaya.


Grubumuzdaki en önemli maça çıkacağız. Maça hazırlanacakken maçın havasına girecekken Arda’nın kasıyla yatıp, kalçasından çıktık. Adam zaten sakat kardeşim. Kendi takımında da oynamıyor. Milleti ne oyalıyorsunuz. Sağlam adamları düşünsenize. Ama sonra ne oluyor. Takma bacak Sabri’yi sol kanatta oynatma başarısı gösteriyor bizim Hiddink. Çocuğa da yazık ediyor.



Kendi bahçemize bakalım

Bir Mesut Özil tutturduk gidiyoruz. Bizde ne Mesut Öziller var. Ama onları bulma çabasına gireceğimize Almanya’nın arka bahçesine gidip onların yetiştirdiği fideleri koparıp bizim bahçeye dikmek istiyoruz. Olmayınca da kızıyoruz.


Haluk Ulusoy, aynı işleri yapıyordu. Çok yıprandı. Bu Federasyon onun yaptıklarının daha fazlasıyla devam ediyor. Otorite denen bir şey yok. Futbolcu otelde oda kavgası yapıyor. Kazakistan’da polis, futbolcumuzu arıyor. Federasyon Başkanı, polisle tartışıyor. Neden? Bu federasyon profesyonellerle çalışmıyor da ondan. Yanlarına almışlar, “Koçum, aslanım. Sen en büyüksün” diyenleri. Onlarla avunacaklarını zannediyorlar. İşte şimdi gördüler ama bunun semeresini yine biz çekeceğiz.


Doğruyu söyleyen ve ikaz edenler onlar için düşman oldu. Şansımız vardı maç ilk yarıda 2-0 olmadı. Hezimete giderdi. Bu futbolcular arasında ne arkadaşlık, ne de Milli Takım’da bir hava var. Berlin’deki seyirci Milli Takım futbolcularından daha fazla galibiyeti istedi.



Prim pompalamayacaksın

Prim pompalamasıyla bu iş yürümez. Heyecan pompalayacaksın, rekabet pompalayacaksın. Milli Takım futbolculuğu, senatörlük değildir. İyi oynayanı, hakedeni kadroya almazsan işte böyle olursun. İyi futbol oynamadık, tamam. Oynayamazdık zaten. Ama iyi mücadele edemedik. Herkes sahte oynadı. İnşaallah Azerbaycan’da bu iş ters olur. Seyirciye bilet dağıttırarak veya sattırarak “Federasyon istifa” seslerinden kurtulamazsınız.


Bu görüntüler, bir kulüp takımında olsaydı beni fazla ilgilendirmezdi. O kulübü ilgilendirirdi. Ama Milli Takım olunca, beni ilgilendiriyor. Sonuna kadar da hesap sorarım. Futbol Federasyonu kimsenin babasının çiftliği değildir. Haluk Ulusoy dönemi vardı, ne kadar Trabzonlu antrenör var hepsi dolmuştu. Bu Futbol Federasyonu göreve geldi. Ne kadar İzmirli var, herkes köşebaşlarındaki yerini kaptı.


Sol bek grevi

Türkiye’deki bütün sol bekler bu hafta içinde üç günlük iş bırakma eylemi yapacaklar!.. Söyleyenin yalancısıyım. Guus Hiddink’e duyurulur.


Lüks otelde yatarak hocalık yapılmaz

Milli Takım kötü mücadele etti. Kötü oynadı ama daha da kötüsü milli takım ruhu kaybolmuş gözüküyor. Son maçlardaki tablo böyle. En büyük tehlike de bu. İthal hocayla da bu ruhun geri gelme şansı zor. Futbol Federasyonu belki masaya oturup, ortaya fincan koyup ruh çağıracak. Ama parayla ruh çağırmakla da bu iş olmaz. Mustafa Denizli, Fatih Terim ve Ersun Yanal’ı Milli Takım’ın başında çok eleştirdik. Ama hiç olmazsa onlar bizi, biz de onları anlıyorduk. Kavga da etsek ortak noktada birleşiyorduk. Çünkü hepimiz aynı milletteniz. Ama şekil şimdi tam farklı. Hollanda’da yaşayıp, İstanbul’a misafir gelip, lüks otelde yatmakla bu iş olmaz.


İpler kimin elinde ona bakacaksın

Bazen düşünüyorum. Bu delege sistemiyle, futbolumuz ileriye çok zor gider. Çünkü bütün ipler en tepedeki profesyonel takımların ellerinde. Futbolda ileri gitmiş ülkelerde ise tam ters görüntü var. İpler amatörlerin elinde. Yani temelde. Çoğunluk onlarda olduğu için de Federasyonlar seyahatlerle, hediye alarak, kongre üyelerini araklayamıyorlar.