Avrupa Adalet Divanı'nın, ticari geziler için Avrupa'ya gidecek Türk vatandaşlarının vize almasına gerek olmadığı yönündeki kararı büyük umutlarla karşılandı.
Peki kimdi bu kararın çıkmasının ardında yatan 'kahramanlar'. Radikal gazetesi yazarı Erdal Güven, 'Kahraman şoförlerin uzun yolu' başlıklı yazısında o hikâyeyi anlattı:
TIR şoförü Soysal Savatlı, sık sık mal taşıdıkları Almanya’ya 2000’den sonra vize alamaz olunca yargıya başvurmuştu.
Avrupa Adalet Divanı önceki gün son derece ilginç bir karara imza attı. Karar, Türkiye vatandaşlarının AB üyesi ülkelere giriş çıkışlarını kolaylaştırıcı bir sonuç öngördüğü için pratik açıdan önemli. Ancak asıl değerli yanı, Avrupa’da insan haklarının kutsallığını ve hukukun üstünlüğünü bir kez daha tescil etmesi.
Karar, Mehmet Soysal ve İbrahim Savatlı adlı TIR şoförlerinin, Almanya’nın vize uygulamasına karşı dokuz yıl önce başlattıkları mücadele sonucunda alındı. Soysal ve Savatlı, Türkiye’de ikamet ediyor, uluslararası mal taşımacılığı yapan bir Türk şirketinde çalışıyor ve sık sık Almanya’ya mal taşıyordu. Bu durum, 2000 yılına kadar bir sorun teşkil etmedi. Şoförler Soysal ve Savatlı’ya, bir Türk şirketinin şoförleri olarak vize veriliyordu. Ancak o yıl, kullandıkları TIR’ların Türkiye’de değil Almanya’da tescilli olduğu gerekçe gösterilerek Soysal ve Savatlı’nın vize başvuruları İstanbul’daki Alman Başkonsolosluğu’nca reddedildi. 2001 ve 2002 yıllarında yapılan başvurular geri çevrildi.
Almanya’yı dava ettiler Sorun çözülemeyince şoförler, Berlin İdare Mahkemesi’nde Alman hükümeti ve çalışma bakanlığına karşı dava açtı. Dava, 3 Temmuz 2002’de reddedildi. Bunun üzerine dava, Berlin Yüksek İdare Mahkemesi’ne götürüldü. Yüksek mahkeme, işin içinden çıkamayınca, çareyi Avrupa Adalet Divanı’na başvurmakta buldu.
Divan, başta 1963 tarihli Türkiye-AB Ortaklık Anlaşması ve 1973 tarihli Katma Protokol olmak üzere ilgili AB mevzuatını, Alman kanunlarını ve benzer davaları inceledi. Ardından tarafların görüşünü aldı. Davalı taraf, yani Almanya, kendi görüşünü bildirmekle yetinmedi. Danimarka hükümeti, Yunan hükümeti ve Slovenya hükümeti de Alman hükümetinden yana görüş ortaya koydu. Ve nihayet Avrupa Komisyonu da, iki Türk şoförü özelinde, Türkiye vatandaşlarına yönelik vize uygulamasını yerinde bulduğunu bildirdi.
Dolayısıyla bir anlamda Avrupa Adalet Divanı, hem siyasi hem teknik açıdan baskı altına alındı.
Ancak, Divan kendisine iletilen görüşlere de üzerindeki baskıya da aldırış etmeden, hukukun gereğini yaptı ve iki Türk TIR şoföründen yana hüküm verdi. Divan, kararını Türkiye ile AB (o zamanlar AET) arasında 1973’te imzalanan Katma Protokol’ün 41’inci maddesi 1. fıkrasına dayandırdı.
41’e 1 şöyle: “İmzacı Taraflar, kendi aralarında, iş kurma özgürlüğü ve hizmet sağlama özgürlüğüne (freedom to provide services) yeni kısıtlamalar getirmekten kaçınacaktır.”
Almanya’nın Katma Protokol’ün yürürlüğe girdiği tarihte, Türkiye vatandaşlarına, hizmet sunma özgürlüğünü kısıtlayıcı vize uygulamadığını belirten mahkeme, buradan hareketle şimdiki vize uygulamasını, ‘yeni kısıtlama’ diye nitelendirip Katma Protokol’e, dolayısıyla da AB mevzuatına aykırı buldu. Kısacası, söz konusu kapsamdaki vize uygulamasını hukuk dışı ilan etti Divan.
1973 sonrası kısıtlamalar Yeni duruma göre, halihazırda AB üyesi bulunan bir ülke, ‘iş kurma ya da hizmet sağlama’ amacıyla ülkeye giriş yapan Türkiye vatandaşlarına yönelik vize uygulamasını 1973’ten sonra ağırlaştırdıysa, bu hukuk dışı sayılacak ve değiştirilmesi beklenecek. Yok aynen ya da hafifletilmiş olarak koruyorsa olduğu gibi sürdürebilecek; çünkü, bu durumdakiler ‘yeni kısıtlama’ getirmiş sayılmayacak. Bir başka deyişle, bir ülke AB üyesi olduğu tarihte, söz konusu kapsamdaki Türkiye vatandaşlarına nasıl vize uyguluyorsa bundan sonra da onu uygulaması gerekecek. Almanya 1973’te zaten üyeydi. Dolayısıyla Almanya için milat tarihi 1973. Ancak mesela Yunanistan 1981’deki, Slovenya 2004’teki, İspanya 1986’daki vize uygulamasına dönecek.
Hemen söyleyeyim, karar, bazılarının davul zurna eşliğinde ilan ettiklerinin aksine, Türkiye vatandaşlarının bundan böyle elini koluna sallaya sallaya AB ülkelerine girebileceği anlamına gelmiyor. Karar, ‘iş kurma ve hizmet sağlama’ amaçlı giriş yapacakları kapsıyor. Tabii hizmet sağlama yalnızca ticaret ve ekonomiyle sınırlı değil, akademi, spor, sağlık, hukuk vb. alanlar da söz konusu.
AB’de yasal düzenleme İkincisi, Divan’ın kararı bağlayıcı sayılmakla birlikte, yeni vize düzeninin yerleşebilmesi için AB üyesi devletlerin, yasal düzenlemeler yapması gerekecek. Ondan da önce, Alman yargısının, Divan’ın kararı doğrultusunda davayı sonuçlandırması beklenecek. Bir başka deyişle, AB üyesi ülkeler, çeşitli gerekçelerle Divan’ın kararına ayak süreyebilir. Bu durumda, mağduriyete uğrayan Türkiye vatandaşları için mahkeme yoluyla tazminat talep etmekten başka çaresi kalmayacak.
Türkiye vatandaşlarının vize için yılda 10-12 milyon avro harcadığı tahmin ediliyor. 1980’den bu yana vizeye giden para ise 500 milyon avro olarak hesap ediliyor.
Dışişleri mesafeliydi TİM, İKV ve TÜGİAD gibi kuruluşlar, bir süredir ‘Vizesiz Avrupa’ şiarıyla bir kampanya yürütmekteydi. Divan kararının, bu kampanyaya güç katacağına kuşku yok. Tabii bu noktada, hükümetin, siyasi ve diplomatik kanallardan yürüteceği çaba da önem kazanıyor. Dışişleri Bakanlığı, başından beri söz konusu davaya mesafeli durdu. Bu mesafe, olumsuz bir karar çıkması durumunda, Katma Protokol’ün ve Ortaklık Anlaşması’na gölge düşeceği, sanki hukuken bu iki belgenin reddedilmiş gibi algılanacağı kaygısından kaynaklanıyordu. Ancak herhalde, çıkan karar, bakanlığı ve hükümeti de sevindirmiş olmalı. Dolayısıyla sivil toplum örgütleri ve işadamı derneklerine, diplomat ve siyasilerin de el vermesiyle, artık daha eşgüdümlü ve güçlü bir kampanya yürütülebilir.