Dünya

The Economist: Avrupa'nın Çin'i oldu

İngiliz The Economist, yarın tüm dünyada piyasaya çıkacak sayısında Türkiye hakkında özel bir rapora yer verdi.

22 Ekim 2010 03:00

T24 - İngiliz The Economist, yarın tüm dünyada piyasaya çıkacak sayısında Türkiye hakkında özel bir rapora yer verdi. 20'nin üzerinde sayfadan oluşan ve 10 farklı makalenin yer aldığı raporda, "Türkiye Batı'ya sırtını mı dönüyor?" sorusuna yanıt arandı.


The Economist dergisinin özel raporunun ana makalesinde son dönemde sıkça gündeme gelen eksen kayması tartışmalarına yer verilirken, diğer makalelerde de Adalet ve Kalkınma Partisi'nin iktidara gelmesiyle birlikte yaşanan değişim, Türkiye'nin dış politikası, etnik yapısı, Kıbrıs meselesi ve ekonomik görünümü incelendi.

"Bir ülkenin memnuniyetle karşılanan yükselişi: Türkiye Batı'ya sırtını mı dönüyor?" başlıklı makalede şu görüşlere yer verildi:

"Hayır. Ancak Avrupa ve ABD'nin Türkiye'nin başarısını kabullenememesi durumunda bu olabilir.

Ortadoğu ve Rusya'nın yanı başında konumlanması, Avrupa ve Asya'yı birbirine bağlamasından kaynaklanan stratejik konumu Türkiye'yi her zaman önemli bir ülke yaptı. Ancak geçtiğimiz 10 yıl içerisinde önemi daha da arttı. Türkiye iki büyük ancak genellikle fark edilmeyen dönüşümden geçiyor: ekonomik performansı ve dış politikası.

Savaş sonrası yıllarda Türkiye ekonomisi Çar Birinci Nikola'nın 19'uncu yüzyılda kullandığı 'Avrupa'nın hasta adamı' tanımlamasına uygun bir durumdaydı. Ancak bugün enflasyon çok düşük seviyelerde, bankalar güçlü bir durumda Türkiye, zengin ülkelerin oluşturduğu OECD içinde en hızlı büyüyen ekonomiye sahip.


Avrupa'nın Çin'i oldu

Türkiye mobilyadan otomobile, çimentodan ayakkabıya, televizyondan DVD oynatıcılara kadar birçok şeyi üretebiliyor. Bu anlamda Avrupa'nın BRIC ülkesi. Bir diğer deyişle Avrupa'nın Çin'i.

Dış politika uzun bir süredir NATO üyesi olan Türkiye, ABD'den sonra örgütün sayısal olarak ikinci en büyük ordusuna sahip. Ancak bugüne kadar Türkiye'nin Batı yanlısı tutumu, bir zamanlar Osmanlı sınırları içinde olanlar da dahil olmak üzere komşularını göz ardı etmesine neden oldu.

Güçlü ekonomisinin de desteğiyle Türkiye, Ortadoğu, Balkanlar ve hatta Afrika'da yürüttüğü diplomasiyle çok aktif hale gelirken, zaman zaman müttefiklerini rahatsız etti. Bir anlamda Türkiye yerel bir diplomatik dev oldu.

Batılı güçlerin bu tarz bir gelişmeyi memnuniyetle karşılayacağını düşünebilirsiniz. Ancak daha zengin ve güçlü bir Türkiye birçok kişinin canını sıkıyor. Bu kadar kalabalık bir ülkenin AB'ye girme olasılığı Avrupalıların tüylerini diken diken ediyor. Avrupalıları bu isteksizliğinden dolayı çokça eleştiren ABD, Türkiye'nin bu yeni maceraperest dış politikasından rahatsızlık duyuyor.

Batı'da bu duruma eleştirel bakanlar, Türkiye'nin İslami köktenciliğe doğru kaydığı ve Batı tarafından "kaybedildiği" yönündeki görüşlerin arkasına sığınıyor. Bu yargı tamamıyla yanlış. Oysa Batı'da ne kadar çok kişi bu görüşü dile getirirse, Türkiye'yi kaybetme olasılığı da o kadar artıyor.


Müslüman dayanışması

Dış politikada, Recep Tayyip Erdoğan hükümeti, İslam dayanışmasını güçlü bir şekilde uyguluyor. Sudan'ın korkunç başkanı Ömer El-Beşir'e işlediği savaş suçlarına rağmen fazla iyi davranıyor. İran'ın nükleer programıyla ilgili hatalı bir girişimde Brezilya'ya katılmakla hata yaparak, BM Güvenlik Konseyi'nde yaptırımlara "hayır" oyu vererek kendisini kötü bir duruma düşürdü. Ayrıca bir zamanlar yakın müttefiki olan İsrail'e karşı giderek artan saldırıları yalnızca İsraillileri değil bazı Amerikalıları kızdırıyor.

Ancak temel olarak Türk hükümeti bir demokraside olması gerekeni yapıyor: Kendi halkının görüşlerine uygun hareket ediyor. Birçok Müslüman Filistinlilere kötü davranıldığını düşünüyor. İsrail'in bakış açısına göre insan hakları sicilinin tipik bir Arap diktatörü yerine demokratik olarak seçilmiş bir başbakan tarafından sorgulanıyor olması şüphesiz garip bir durum.

Peki ama ABD Müslümanların sesi dendiğinde kimi duyuyor? Mısır ve Suudi Arabistan'daki otokratik yönetimleri mi? İran'daki mollaları mı?


Avrupa tarihi hata yapar

Avrupalılar ise Türkiye'nin olası üyeliğinden rahatsız. Müzakereler beş yıldır sürüyor. Bugüne kadar müzakerelere başlayıp da üyelik teklif edilmeyen hiçbir ülke olmadı. Eğer AB, kendi Çin'ini dışlamayı tercih ederse, o zaman etrafındaki bölgede en hızlı büyüyen ekonomiye de sırtını dönmüş olacak.

Ayrıca doğusundaki bölgelerde etkinliğini artırma umudunu da kaybedecek. Avrupalıların dünya tarafından kâle alınmamaktan şikayet ettikleri bir dönemde Türkiye'yi dışlamak tarihi bir hata olacak.


Erdoğan uzlaşmacı tutum takınmalı

Türkiye'nin İran'a döndüğü yönündeki korkular saçma. Erdoğan'ın muhalifleriyle didişmesinin kutuplaşmış bir toplum doğurduğu da bir gerçek. Eğer Haziran ayındaki seçimlerde yeniden seçilmek istiyorsa daha uzlaşmacı bir tutum takınması gerekiyor. 

Özetle, Türkiye iyi bir yöne doğru ilerliyor. İslam dünyasında hukukun üstünlüğünün ve serbest piyasa ekonomisinin olduğu canlı bir demokrasinin parlayan (ve ender görülen) bir örneği.

Her ne kadar Batılı liderlerin birçoğu tartışmayı Türkiye eksenli yürütmek istese de esas soru kendileriyle ilgili: Amerikalılar ve Avrupalılar Türkiye'yi olduğu gibi, yani farklı bir kültüre ve diplomatik tutuma sahip ancak ekonomik ve siyasi liberalizme bağlı Müslüman bir demokrasi olarak kabul etmeye hazır mı?

Bu dergi, yanıtın evet olmasını umuyor."