Gündem

TESEV'e göre; istihbarat, polis ve ordudaki sorunlar demokrasiye engel

TESEV raporunda, demokratik bir hukuk devletinin kurgulanabilmesine yönelik adımları atma konusunda en büyük sorumluluğun hükümete düştüğü vurgulandı

05 Mayıs 2013 14:52

Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı (TESEV) son demokrasi raporunda ordu, polis ve istihbarat mercek altına aldı. Raporda devletin acilen demokratikleşmek zorunda olduğunu belirtildi.

TESEV, "Türkiye’de Ordu, Polis ve İstihbarat Teşkilatları: Yakın Dönem Gelişmeler ve Reform İhtiyaçları" başlıklı raporunu yayınladı.

İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi Biriz Berksoy tarafından hazırlanan rapor; ordu, polis ve istihbarat teşkilatlarının işleyişlerine ilişkin hesapverebilirlik mekanizmaları, sivil ve demokratik denetim açısından var olan sorunları ortaya koydu. Rapor saptanan sorunların giderilmesi ve bunlardan kaynaklanan insan hakları ihlallerinin etkin bir şekilde önüne geçilebilmesi için gerekli olan yasal çözümlere ilişkin öneriler de sundu.

Raporda, "Ordunun siyasete müdahale edebilmesini sağlayan özerk konumu geçmiş yıllarda zayıflamış olsa da, hâlâ varlığını sürdürmektedir” denirken, polis için “Polisin gerçekleştirdiği insan hakları ihlalleri sistematik olarak cezasız bırakılmaktadır. Teşkilatın sivil denetimi için etkin bir kurum henüz kurulmamıştır” ifadeleri kullanıldı. MİT ile ilgili kısımda ise “MİT’in yetkileri ve görev alanı, başta siyasi muhalifler olmak üzere tüm yurttaşlar için insan hakları ihlallerine kapı aralayacak şekilde geniş tutulmuştur” tesbiti yer aldı.

Hüseyin İstemil'in Taraf'taki haberine göre, TESEV “Güvenlik Sektörü Siyasa Analizleri” serisinin dördüncüsü olan “Türkiye’de Ordu, Polis ve İstihbarat Teşkilatları: Yakın Dönem Gelişmeler ve Reform İhtiyaçları” başlıklı raporda, demokratik bir hukuk devletinin kurgulanabilmesine yönelik adımları atma konusunda en büyük sorumluluğun hükümete düştüğü vurgulandı. Ayrıca raporda ortaya konulan sorunların giderilmesi için şimdiki hükümetin ve gelecekteki hükümetlerin ilgili kurumlara yönelik oluşturacakları politikalarını demokratik siyasi ilkeler üzerine temellendirmeleri gerektiği de belirtildi.

Berksoy, raporunda, “Siyasi irade, bu ilkeleri söylemleri aracılığıyla hem toplumsal alanda, hem de kurumların alt kültüründe hâkim kılmalı, devlet stratejilerini bir bütünlük içerisinde bu temelde kurgulamalı ve insan hakları ihlalinde bulunan her kamu görevlisinin yargısal denetime tabi tutularak cezalandırılmasını sağlamaya kararlı olmalıdır. Demokratik siyasi ilkelerin devlet kurumlarınca günlük hayatta uygulamaya geçirilebilmesi ancak bu şekilde mümkün olabilir” değerlendirmesini yaptı.

Demokratikleşmenin önünde engel teşkil eden sorunlar ve çözüm önerileri TESEV’in raporunda şöyle açıklanıyor:


Orduyla ilgili sorunlar:

- Ordunun siyasete müdahale edebilmesini sağlayan özerk konumu bazı açılardan hâlâ devam etmektedir.

- Genelkurmay Başkanı ile Milli Savunma Bakanı arasındaki “yetki, sorumluluk bozukluğu” sürüyor.

- Yüksek Askeri Şura kuruluşu ve kararların alınma biçimi bakımından anti-demokratik yapısını sürdürüyor.

- Yargıda çift başlılığa sebep olan askerî yargı, varlığı ile eşit ve adil yargılanma hakkını ve tabii hâkim ilkesini zedelemekle birlikte kendi içinde de birçok sorun içeriyor.

- Militer teşkilat olan ve sivil denetimi son derece kısıtlı olan Jandarma Genel Komutanlığı ile Sahil Güvenlik Komutanlığının polislik işinden çekilmediklerinden ordunun günlük hayata müdahale edebilmesini sağlamaktadır.

- Yine söz konusu kısmi özerkliği muhafaza edecek şekilde, ordunun parlamento ve parlamento dışı kurumlarca denetimi oldukça sınırlıdır. Özellikle, bütçe ve savunma politikalarının hazırlanma süreçleri ile silah alımları açısından sivil demokratik denetim son derece yetersizdir.

- Militarist bir kültürün sürdürülmesinde önemli rol oynayan zorunlu askerlik sistemi vicdani, dinî, politik veya diğer nedenlerle askerliğe karşı çıkanların haklarının ihlal edildiği bir süreci beraberinde getirmektedir. Askerlik sırasında yaşanan hak ihlalleriyle ilgili açılan davalar askerî mahkemelerde görüldüğünden, etkin ve tarafsız bir yargılama sürecinin gerçekleştiğini söylemek mümkün değildir.


Polisle ilgili sorunlar:

- Polise tanınan takdir yetkisi son derece geniş tutulmuştur. Bu yetki şiddet kullanımını, kişilere ve ötekileştirilen gruplara sıklıkla ve tacizkâr bir biçimde müdahale edebilmesini, telekomünikasyon yoluyla gerçekleşen iletişimin tespitinde keyfî bir tutum takınabilmesini beraberinde getirmektedir. Buda toplum üzerinde mutlak bir polis denetimini mümkün kılıyor.

- TMK kapsamında gözaltına alınanların ilk 24 saatte avukata erişiminin engellenebilmesi ve zorunlu müdafi hakkının kısıtlanması polisin cezai süreç üzerinde hâkimiyet kurmasını neden olduğu gibi, polis şiddetine de kapı aralamaktadır.

- “Risk önleme” ve “tehdit bertaraf etme” amaçlarını merkeze yerleştiren yeni bir “güvenlik” mantığı çevresinde polis teşkilatının 2000’lerin başından itibaren uygulamaya soktuğu istihbarata dayalı “önleyici” polislik stratejileri, agresif polislik tekniklerini beraberinde getiriyor. Bu stratejik yönelim ve kullanılan teknikler, tüm bireylerin birer “potansiyel suçlu” konumuna indirgenmesine ve risklerin önceden belirlenmesi adına polisin tacizkâr müdahalelerde bulunmasına yol açmaktadır.

- Polisin gerçekleştirdiği insan hakları ihlallerinin sistematik olarak cezasız bırakılması ve teşkilatın sivil demokratik denetimi için bağımsız, etkin bir kurumun kurulmaması, polisin uyguladığı yüksek dozda şiddete yeşil ışık yakmaktadır.


MİT ile ilgili sorunlar:

- MİT’in yetkileri ve görev alanı, başta siyasi muhalifler olmak üzere tüm yurttaşlar için insan haklarının korunması açısından tehlikeli sonuçlara yol açacak şekilde geniş tutulmuştur.

- Meclise sunulmuş olan Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı’nda “devlet sırrı” tanımı “milli güvenlik” gibi oldukça muğlak bir kavrama dayandırılmakta, her türlü bilgi ve belgenin devlet sırrı olarak gizlenebilmesi olanaklı kılınmaktadır.

- MİT’in hâlihazırdaki denetimi son derece kısıtlı sadece kendi iç teftiş kurulları yoluyla ve Başbakanın tasarrufuna bağlı olarak yapılabilmektedir. Teşkilata yargı denetimi karşısında sağlanmış olan koruma zırhı, Şubat 2012’de daha da sağlamlaştırılmıştır.

 

'Askerlik, zorunlu olmaktan çıkarılmalı'

 

Orduya ilişkin sorunların nasıl çözülebileceğine dair olarak raporda şu öneriler yer aldı:

- Orduya dair planlamalar ile ilgili olarak Milli Savunma Bakanı yetkili kılınmalı; bakanın Genelkurmay Başkanlığı üzerinde denetim yetkisi olmalıdır. Ordunun siyasi müdahalelerine zemin oluşturan İç Hizmet Kanunu’nun 35. maddesi kaldırılmalı.

- Askerî yargı kaldırılmalıdır. Askerî Yargıtay ve Askerî Yüksek İdare Mahkemesi kaldırılmalıdır.

- Ordu etkin bir sivil demokratik denetime tabi tutulmalıdır.

- Jandarma Genel Komutanlığı polislik işinden alınmalıdır. Ordudan Sahil Güvenlik alınmalıdır.

- Ağır insan hakları ihlallerine yol açan koruculuk sistemi kaldırılmalıdır.

- Askerlik zorunlu olmaktan çıkarılmalıdır.

- Askerlikte gerçekleşen şüpheli ölümler, askerî yargı içinde değil, tabii hâkim ilkesine uygun olarak ve adil, bağımsız, tarafsız bir yargılamayı mümkün kılacak şekilde sivil mahkemeler tarafından ele alınmalıdır.