27 Nisan 2012 01:10
- Hazal Özvarış
Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı (TESEV), “Başörtüsü Yasağına İlişkin Değerlendirme ve Öneriler” başlıklı çalışmada başörtülü kadınlara yapılan ayrımcılığa karşı Anayasa, kanun, yönetmelik ve mevzuata ilişkin önerilerde bulundu. Raporda, “Yargı kurumunun kendi çalışanlarının da başörtüsü temelli ayrımcılıklara uğramalarını engellemeye ve bu yolla kurumun kendisini ayrımcılıktan arındırmaya gereksinimi vardır” ifadesi yer aldı.
Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı (TESEV) Demokratikleşme Programı'nın “Din, Devlet ve Toplum İlişkileri” çalışma alanı çerçevesinde Özge Genç veEbru İlhan tarafından hazırlanan “Başörtüsü Yasağına İlişkin Değerlendirme ve Öneriler” başlıklı raporu yayımlandı.
Başörtüsü yasağının kaldırılması gerektiğinin vurgulandığı raporda, yasağa zemin hazırlayan 30 yıllık süreç aktarılırken öneriler de sunuldu. 11 Kasım 2010’da Ankara’da gerçekleştirilen ve siyasi parti temsilcileri, bürokratlar, akademisyenler, sivil toplum örgütü ve sendika temsilcilerinin katıldığı kapalı çalıştayda dile getirilen tespit ve önerilerin de yer aldığı raporda, bu çalışmaya sadece AKP ve Has Parti üyelerinin katıldığı belirtildi.
Rapor kapsamında görüşülen CHP’nin üst düzey bir temsilcisinin “başörtü konulu bir toplantıya katılmalarının mümkün olmadığı”nı belirtmesi, TÜSİAD’ın da randevu talebini “başörtüsü konusunda herhangi bir çalışmaları olmadığı” gerekçesiyle reddetmesi dikkat çekti.
Başörtü kısıtlamalarının “yükseköğretim”, “siyasete katılım”, “çalışma” ve “gündelik hayat” olarak 4 başlıkta incelendiği TESEV raporunda, “hukuki dayanağı olmamasına rağmen” yasağın, 28 Şubat 1997'de alınan Milli Güvenlik Kurulu (MGK) kararları arasındaki “Kıyafetle ilgili kanuna aykırı olarak ortaya çıkan ve Türkiye’yi çağdışı bir görünüme yöneltecek uygulamalara mani olunmalı, bu konudaki kanun ve Anayasa Mahkemesi kararları taviz verilmeden öncelikle ve özellikle kamu kurum ve kuruluşlarında titizlikle uygulanmalıdır” içerikli 13. madde ile başladığı ifade edildi.
28 Şubat 1997’den 15 yıl sonra başörtüsü yasağının bazı üniversitelerin fakültelerinde ve derslerinde hâlâ devam ettiği, öğretim görevlilerinin başörtülü öğrencileri dersten çıkarabildikleri, bu öğrencilerin sosyal hizmetler ve sağlık hakkı ile kütüphanelerden yararlanmalarının sınırlandırılabildiği vurgulanırken, başörtülü kadınların siyasi yaşama katılımlarındaki engeller de incelendi.
Raporda, TBMM İçtüzüğü'nün 56. maddesindeki “Başkanlık kürsüsünde Başkan, beyaz kelebek kravat ve siyah yelek üstüne siyah frak giyer. Görevli kâtip üyeler de, koyu renk elbise giyerler. Genel Kurul salonunda yer alan milletvekilleri, bakanlar, Türkiye Büyük Millet Meclisi teşkilatı memurları ve diğer kamu personeli ceket giymek ve kravat takmak zorundadırlar. Bayanlar tayyör giyerler. Görevlilerin kıyafeti Başkanlık Divanı'nca tespit edilir” düzenlemesinin başın açık veya kapalı olmasına dair bir hüküm içermediği belirtildi. Raporda, İçtüzük'teki bu duruma rağmen, Fazilet Partisi İstanbul Milletvekili olarak parlamentoya giren Merve Kavakçı’nın 2 Mayıs 1999’da milletvekilliği yemin törenine başörtüsü ile geldikten sonra vatandaşlığının düşürülmesi ve Fazilet Partisi’ne açılan kapatma davası hatırlatıldı.
12 Haziran 2011'de yapılan genel seçimlerde AKP’nin başörtülü tek kadın milletvekili adayından vazgeçmesi ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “Başörtülü aday yoksa oy da yok” kampanyasını “yakışıksız” bulmasının da hatırlatıldığı raporda, AKP’li kadın bir milletvekilinin söyledikleri şöyle aktarılıyor:
“Başörtülü kadınlar benden daha çok çalışıyor, ama sonunda ben milletvekili oluyorum.”
“Başörtüsü yasağının siyasi yaşamda devam etmesinde, laik siyasi aktörler kadar çoğunluğu erkek olan dindar siyasi aktörlerin de rolü olduğu” belirtilen TESEV araştırmasında, “bugün, mevcut durumda siyasi yaşamda ve fiili olarak uygulama alanı bulan” başörtüsü yasağı “dindar-laik koalisyonun ürünü” olarak nitelendirdi.
Yerel yönetimlerde de benzer yasakların sürdürüldüğü aktarılan raporda, başörtülü bir kadının il meclisi toplantılarına girmesinin diğer üyeler tarafından reddedildiği anlatılıyor.
28 Şubat sürecinde 10 bini aşkın öğretmenin istifa ettiği, emre itaatsizlikten 200 öğretmen hakkında ceza davası açıldığı, 3 bin 500 öğretmenin işten çıkarılma cezası aldığı hatırlatılan raporda, uygulamaların yasal dayanağı şöyle açıklandı:
“Başörtülü memurların ihlal ettiği beyan edilen yönetmelik, 12 Eylül askeri müdahalesi ile iktidarı devralan Milli Güvenlik Konseyi tarafından hazırlanıp 1982’de onaylanan 'Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Çalışan Personelin Kılık ve Kıyafetine Dair Yönetmelik'tir. Yönetmeliğin 5. maddesinde 'görev mahallinde baş daima açık' ifadesi bulunmaktadır. Kılık Kıyafet Yönetmeliği’nde sadece saçlara yönelik düzenleme yer almamakta; ayakkabının tarzından, tırnakların, favorilerin, bıyıkların boyuna kadar pek çok detay hükümler de yer bulmaktadır. Yönetmeliğe her zaman uyulmadığı ve buna karşın diğer memurlar hakkında soruşturma açılmasına gerek duyulmadığı bilinen bir gerçektir.”
Bazı CHP ve DSP üyelerinin “Kamudaki yasağın kaldırılması söz konusu olamaz” sözleri rapora yansıtılırken, “bazı AKP mensuplarının hizmet alma / verme önermesini kabul edilebilir buldukları ve kamudaki yasağın kalkmasını çok düşük bir ihtimal olarak gördükleri” de raporda yer aldı.
Raporun “Siyasi, Anayasal ve Hukuki Yapıya İlişkin Değerlendirme ve Çözüm Önerileri” başlıklı bölümünde, yasağa karşı düzenlemeye dair iki temel görüş olduğu belirtildi. Bu görüşe göre; “hâlihazırda yasal bir dayanağı bulunmayan yasağı kaldırmak için yasal bir düzenlemeye ihtiyaç olmadığını” savunanlar, “kararları yasağa gerekçe gösterilen yüksek mahkemelerin yeni kararlar almasını” çözüm yolu gösteriyor.
Başörtüsü yasağına karşı diğer görüş ise, “uygulamada keyfiliğe yol açan hukuktaki boşluklara karşı yasal düzenlemeler yapılmasını” içeriyor.
Anayasa, kanun ve mevzuat değişiklikleri öneren TESEV de, Anayasa’da yapılacak bir düzenlemede başörtüsüyle doğrudan ilgili bir madde olması gerekmeyebileceği belirtildi. Raporda, “Neyin yasak olmasını gerektiğini söyleyen bir Anayasa yerine, hak ve özgürlük temelli, öz ve detay içermeyen bir Anayasa metninin temel hak ve özgürlüklerle ve ayrımcılıkla ilgili pek çok konunun çözülmesinde kolaylaştırıcı rol oynayacağı” ifadeleri yer aldı.
Ancak, “başörtülü kadınların kaderini sonucunu bugün göremediğimiz bir sürece bağlamanın yetersiz olduğu” endişesine de yer verilen raporda, özelde başörtüsü yasaklarına karşı, genelde de din ve vicdan özgürlüğü, kadınları, eğitim ve kamu hizmeti hakkı ve ayrımcılığın engellenmesi için değiştirilmesi gereken yasal düzenlemeler şöyle sıralandı:
Devlet Memurluğu Kanunu, Siyasi Partiler Kanunu, yürürlüğe girmesi beklenen Ayrımcılıkla Mücadele ve Eşitlik Kurulu Kanun Tasarısı ve 12 Eylül 2010 referandumunda kabul edilen yeni Anayasa maddeleri.
TESEV, “tarihi fırsat” olarak nitelediği yeni anayasa süreci için raporun hazırlık aşamasında öne çıkan önerileri de şöyle sıraladı:
- Geçmişte yapıldığı gibi salt başörtüsü meselesine odaklanmak yerine, temel hak ve özgürlüklere dayalı bir metin ortaya çıkarmak; ayrımcılığa, eğitim ve çalışma hakkına ve din-vicdan özgürlüğüne ilişkin kapsayıcı bir eşitlik ve özgürlük prensibi belirlemek ve ayrımcılığı engellemeye ilişkin mevzuları ayrı bir kanun halinde ele almak gerekmektedir.
- Resmi laiklik ilkesinin tartışmaya açılması ve otoriter bir tanımlama ve uygulamadan demokratik bir yeniden tanımlamaya geçilmesi kaçınılmaz bir gerekliliktir.
- Bu noktada, Anayasa Mahkemesi kararlarında sıklıkla atıfta bulunulan din ve vicdan özgürlüğüne ilişkin 24.maddedeki “din istismarı” ifadesinin anlamı ve din ve vicdan özgürlüğünün hangi hakları garanti altına aldığı açıkça ortaya konmalıdır.
Raporda ayrıca, “milli güvenlik ve güvenlik sektörü kurumları mevzuatı”na ilişkin olarak da şu öneride bulunuldu:
“Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK), Harp Akademileri, Emniyet Genel Müdürlüğü gibi kurumların benimsediği yasa ve yönetmeliklerin içinde dolaylı ve doğrudan kılık kıyafet temelli ayrımcılık yapılmasını meşrulaştıran ifadelerin kaldırılması gerekmektedir. Örneğin, Harp Akademileri Yönetmeliği’nde 18 Ocak 2006 tarihinde yapılan değişiklikle düzenlenen kurmay subayların eşlerinin ve 12 yaşından büyük çocuklarının fotoğraflarını verme koşulu kaldırılmalıdır.”
TESEV araştırmasının “Yürütme ve Bürokrasi” başlıklı bölümde de “kamu hastanelerinde başörtülü kadınların ayrımcılığa uğramadan çalışabilecekleri yerler getirilmesi” önerisi bulunurken, “özel hastanelerde başörtülü çalışmanın yasadışı olmadığı” belirtilerek “işe alım sürecinde ayrımcılığın engellenmesi gerektiği” vurgulandı.
“İdari Yargı Hâkim Adaylarının İl Valiliklerinde Yapacakları Staj Hakkında Yönetmelik”te yer alan “giyimlerinin hâkimlik onuruna uygun olup olmadığı” maddesindeki gibi muğlâk ifadelerin kalkması gerektiği belirtilen raporun “Yargı” kısmında şu tespitlerde bulunuldu:
“Başörtülü kadınların hâkim ve savcı olmaları mümkün olmadığı gibi, avukat olarak dahi barolara kayıt yaptırmaları ve yaptırsalar bile adliyelerde mahkeme salonlarında bulunmaları bazı şehirlerde halen kabul edilebilir değildir. Yargı kurumunun kendi çalışanlarının da başörtüsü temelli ayrımcılıklara uğramalarını engellemeye ve bu yolla kurumun kendisini ayrımcılıktan arındırmaya gereksinimi vardır.”
Raporun “Toplumsal Aktörlere İlişkin Değerlendirme ve Çözüm Önerileri” başlıklı son bölümünde de özel sektör, işveren dernekleri, meslek odaları ve sendikalar ile medyaya ilişkin öneriler yer aldı.
TESEV’in “Başörtüsü Yasağına İlişkin Değerlendirme ve Öneriler” raporunun tam metni
© Tüm hakları saklıdır.