Gündem

'TEK GERÇEK İSLAM, ÇOĞULCULUK İMANIMIZA AYKIRI'

Yeni Şafak yazarı Hayrettin Karaman, Müslümanların diğer insanlara göre daha üstün olduğunu savundu

23 Temmuz 2010 03:00

T24 -  ABD'de Georgetown Üniversitesi'nce hazırlanan “Dünyanın En Etkili 500 Müslümanı” listesine Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Tayyip Erdoğan'la birlikte giren Prof. Dr. Hayrettin Karaman, “çoğulcu” rejimler için “Bizim imanımızla bağdaşmıyor” görüşünü açıkladı. AKP çevrelerinde önemli bir ağırlığı bulunan ve ziyaretçileri arasında Başbakan Erdoğan da bulunan ilahiyat profesörü Karaman, “Müslümanların diğer insanlardan üstün olduğunu” da iddia etti.

Prof. Karaman, çoğulcu demokratik rejimlerin İslam inancıyla bağdaşmadığı yolundaki bu görüşleri Yeni Şafak gazetesindeki köşesinde dile getirdi. Karaman'ın “Çoğulculuğun zararları” başlığıyla yayımlanan (23 Temmuz 2010) yazısı şöyle:


Çoğulculuğun zararları


Demokrasi ve insan hakları eninde sonunda çoğulculuğa götürüyor.

 

Felsefi ve dini manada çoğulculuk bizim medeniyet, kültür ve imanımız ile bağdaşmıyor. Çünkü bu manada çoğulculuk "aslında hiçbir mutlak hakikatin olmadığı" veya başka bir deyişle "Bütün inanç ve düşüncelerin mevcut muhteva itibariyle de eşit oldukları" manasına geliyor. İslam imanı ise "İslam'ın bütün kesin muhtevası ile tek doğru ve mutlak hakikat olduğuna", buna ters düşen felsefe, iman ve dinlerin ise hakikat dışında bulunduğuna (bâtıl olduğuna) inanmayı gerekli kılıyor.

 

Sosyal ve kültürel çoğulculuk insanların ve kültürlerin değer bakımından da eşit oldukları esasına dayanıyor. Halbuki Müslümanlar hem İslam insanının diğer insanlardan –insan olmak bakımından değilse de insanlığı belli bir iman ve ahlak çerçevesinde gerçekleştirmek bakımından– üstün olduğuna, hem de İslam medeniyet ve kültürünün örnek olduğuna inanmak durumundadırlar.

 

Dünya küçülüyor, demokrasi tamamlandıkça çoğulculuk da tamamlanıyor; hem dünyanın gidişinin etkisi hem de çoğulculuğun baskısı Müslümanların kimlik, kişilik, kültür ve medeniyetlerini bir yandan korumalarını, bir yandan da yeniden veya devamlı inşa etmelerini olumsuz etkiliyor. İnanç, düşünce, ahlak, davranış, hayat tarzı gittikçe bozuluyor, kozmopolitleşiyor, kırmız çizgiler renk değiştiriyor, sınırlar belirsiz hale geliyor.

 

Bütün bu olup bitenleri iyiye yorumlayanlar, bunu modernleşme ve gelişme olarak değerlendirenler var; ama biz bu değerlendirmeye katılmadığımız gibi zararlı olduğuna, meşru ve güzel olmayanı meşru ve güzel gösterme çabalarına katkıda bulunduğuna inanıyoruz.

 

Bir Müslüman İslam'dan, İslam inansından, İslam medeniyetinden daha güzeli, daha iyisi olmadığına inanmak zorundadır. Çoğulculuğun bastırması sonunda bazı Müslümanlar neredeyse İslam'dan özür dileme noktasına geldiler.

 

Evet, kimse kimseye din, kültür, dünya görüşü dayatmasın, icbar olmasın, ama Müslümanların kendi değerlerini koruma, geliştirme ve yayma imkanları da ellerinden alınmasın. Bu "ellerinden alınma" durumu cebir yoluyla ve açıkça yapıldığında o kadar zararlı olmuyor, aksine inanç şuurda pekişiyor; ama içeriden ve dışarıdan tatbik ve takip edilen politikalar sayesinde farkında olunmadan "ellerinden alınma" olayı çok vahim, çok etkili ve çok zararlı oluyor.

 

Demokrasi bir vakıa, çoğulculuk da onun çocuğu ise bu vakıa ve çocukla birlikte yaşamak durumunda olan Müslümanların kendilerini ve çocuklarını korumak için şuur, hassasiyet ve gayret sahibi olmaları gerekiyor.