Gündem

TBMM Başkanı Şentop: Yeni bir dünya ve politika, insanı esas alan yeni bir barış ve refah telakkisi mümkündür ve şarttır

Şentop, bugün Büyükelçiler Konferansı kapsamında Ankara’da bulunan büyükelçileri için Meclis'te yemek verdi

10 Ağustos 2022 16:21

TBMM Başkanı Mustafa Şentop, Büyükelçiler Konferansı için Ankara’da bulunan büyükelçilere, “Batı dünyasını kaygıya sevk eden düzensiz göç dalgasının temelinde, göçün kaynağı olan bölgelerdeki katlanılmaz ekonomik şartlar ve can güvenliğini ortadan kaldıran kanlı çatışmalar vardır. Korkuyla yönetmek, açlıkla terbiye etmek politikası bütün insanlığa zarar vermektedir. Bu zarar en çok da bu politikayı uygulayanlara dönecektir. Oysa yeni bir dünya, yeni bir politika, insanı esas alan yeni bir barış ve refah telakkisi mümkündür ve şarttır. Türkiye’nin benimsediği Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘dünya 5’ten büyüktür’ ifadesiyle formülünü bulan yeni diplomasi anlayışı insanlığın ihtiyaç duyduğu yegane ve zaruri barış yoludur” sözleri ile seslendi.

TBMM Başkanı Mustafa Şentop, bugün Büyükelçiler Konferansı kapsamında Ankara’da bulunan büyükelçileri için TBMM’de yemek verdi. Programa, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da katıldı. Çavuşoğlu, şunları söyledi:

“Bakanlık olarak temsil etmekle gurur duyduğumuz aziz milletimizin iradesinin gerçekleştiği Yüce Meclis’imizde bulunmaktan onur duyuyoruz. Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde, dünyaya veren sorumluluk sahibi dış politikamız, değerlerimizden ve Anadolu irfanının temelindeki akıl ve vicdandan besleniyor. Her yıl küresel düzeyde Büyükelçi ve daimî temsilcilerimizle beraber hem merkezde, hem yurt dışında görev alan arkadaşlarımızla beraber bir araya gelerek dünyadaki yönelimleri ele alıyor, büyük resmi görmeye çalışıyoruz. Buna göre de aldığımız talimatlar çerçevesinde de politikalarımızı oluşturuyor, hayata geçiriyoruz.

En büyük paydaşlarımızdan birisi gazi Meclis’imiz. Dışişleri Bakanlığı olarak Gazi Meclis’imizi dış politika konularında bilgilendirmeyi önemsiyoruz. Meclis nöbetlerimizde milletvekillerimizle fikir alışverişinde bulunuyoruz. Bir parlamenter denetim yolu olarak, yazılı soru önergelerini cevaplayama da hassasiyet gösteriyoruz. Geçtiğimiz yıl bu oran, Bakanlığımızın verdiği oran yüzde 93,38’di. 2021’de yüzde 95. Neden yüzde 95 diye sorulabilir. Bu da güzel bir soru. Bu gelen soruların bazıları bizim bakanlığımız ile ilgili değil, farklı kurumları, bakanlıkları ilgilendirdiği için ve o yönde yönlendirmeler de yapıyoruz.

Gelen soru önergelerinin bazıları bizim Bakanlığımız ile ilgili değil, milletvekillerimiz iyi niyetle gönderebilirler, farklı kurum ve bakanlıkları ilgilendirdikleri için o yönde yönlendirmeler de yapıyoruz. TBMM heyetlerimize, yurt dışı faaliyetlerinde 255 temsilciliğimizle elimizden gelen desteği vermeye devam edeceğiz.”

TBMM Başkanı Mustafa Şentop ise şunları söyledi:

"Meclis bu ülkenin her evladının kendi evidir"

Çatısı altında bulunduğumuz yüce Meclis, bu ülkenin her evladının kendi evidir. Şu an kendi evinizde bulunmuş oluyorsunuz. Devleti yeniden kuran ve milli mücadeleyi yürüten bu gazi meclisin Cumhuriyet Dönemi hariciyesi için ayrıca önemli bir tarafı vardır. Zira ordumuz işgal ve istila karşısında cephelerde kahramanca çarpışırken, yüce meclisin içinden çıkan diplomatik temsil heyetleri ve mümessillerimizde milli devletin ve aziz milletimizin var oluş savaşını yürütmek için hayırla anılmayı hak eden büyük bir mücadele yürütüyordu.

"Hariciyemiz de yüz yıl önce gazi Meclisimizin yönettiği milli mücadelenin asli bir parçasıdır"

Milli mücadelenin bir safhası da diplomasi sahasında gerçekleşiyordu. O zor yıllarda yurt dışında görev alan diplomat ve mümessillerimiz eğer milletvekiliyseler, milletvekillikleri devam ediyor kendileri izinli sayılıyordu. Şunu da eklemeliyim. Atatürk döneminde yani 1920-1938 yılları arasında görev yapan elçilerimizin sayısı 38’dir. Bunların 22’si milletvekilliği yapmış isimlerdir. Bu 22 ismin arasında bakanlık hatta başbakanlık yapmış olanlar da vardı. Dolayısıyla hariciyemiz de yüz yıl önce gazi Meclisimizin yönettiği milli mücadelenin asli bir parçasıdır. O heyecanlı günlerin meşakkatine tıpkı cephedeki askeri, cephe gerisindeki millet gibi hariciye mensuplarımızda göğüs germiştir. Bütün bu mücadeleleri hatırladığımız da önemli bir kısmı alaylı denilebilecek o günün kıymetli diplomatlarını rahmetle ve minnetle anıp ulaştığımız seviye için şükretmemek memnuniyet duymamak elde değildir.

"Küresel barış isteniyorsa ihtiyaç duyulan hattı hareket Türkiye'nin üstlendiği bu akil diplomasisidir"

Sizlerle üç yıl önce 7 Ağustos 2019’da sahada ve masada güçlü diplomasi temasıyla toplanan 11. Büyükelçiler Konferansı vesilesiyle yine bu salonda bir araya gelmiştik. Bugün de 2023 ve ötesinde akil ve müşfik Türk diplomasi temasıyla toplanan 13. Büyükelçiler Konferansı vesilesiyle buradayız. Cumhuriyet’in kuruluşunun yüzüncü ve hariciye teşkilatımızın kuruluşunun beş yüzüncü yılının idrak edileceği 2023 yılına yaklaşılırken böyle bir temanın seçilmesi açık söyleyeyim ziyadesiyle memnuniyet vericidir ve çok isabetlidir. Zira bu tema sadece Türk diplomasisinin karakterini hakkıyla tespit etmekle kalmayıp, küresel sorunların çözümünü işaret etmesi bakımından da çok kıymetlidir. Küresel barış isteniyorsa, çatışmalara çözüm aranıyorsa ihtiyaç duyulan hattı hareket Türkiye’nin benimsediği ve üstlendiği bu istikamettir. Yani akil ve müşfik bir diplomasidir.

"Yeni bir dünyanın arefesinde olduğumuz açıktır"

Dünyamız bugün büyük bir belirsizlik içinde ekonomik ve politik alt üst oluşlar, yoğun bir belirsizlik ve her an değişen dengeler bugünün dünyasını niteleyen özellikler… Bu durumun son 30 yılın mahsulü olduğu ve yeni bir dünyanın arifesinde olduğumuz çok açıktır. Bilindiği üzere Sovyet Bloku çöküp soğuk savaş sona erdiğinde dünyada büyük bir iyimserlik havası oluşmuştu. Ne de olsa batı medyalarınca ikinci büyük savaştan sonra ‘bütün kötülüklerin kaynağı ve zalim bir şer odağı’ olarak tasrif edilen komünist güçler karşısında tüm dünya kesin bir zafer kazanmıştı. Fakat kapitalist blokun bu kesin zaferini kutlayan ve dünyada daha adil bir düzenin kurulacağına inanan batı dışı ülkeler ve batılı iyimserler ne kadar yanıldıklarını kısa bir süre içinde anladılar. Ruanda ve Bosna soykırımları dünyanın farklı bölgelerinde patlak veren kanlı çatışmalar, soğuk savaş atmosferinde hissedilmeyen ideolojik kutuplaşmaların gölgesinde kalmış kimlik mücadelelerini trajik bir biçimde ortaya çıkardı.

Özellikle 11 Eylül saldırılarından sonra dünya küresel terör ve bu tehditti ortadan kaldırmak üzere girişilen terörle mücadele iddialarıyla karıştı. Birini diğerine üstün tutmadan konuşmak gerekirse soğuk savaş kutuplaşmasıyla şekillenen dünün dünyası, son otuz yılda temelleri atılan ve kapsamlı bir dönüşüme gebe olduğu anlaşılan bugünün dünyasına göre çok daha sakin, durağan ve dengeliydi. Bugünün dünyası, içinde yaşadığımız çağ sadece savaşların değil, yoksulluğun, sömürünün, eşitsizliklerin ve insan haysiyetiyle bağdaşmayan her türlü muamelenin adeta kurumsallaştığı ve ne yazık ki tabiileştiği bir zaman dilimi.

"Bu tablo aynı zamanda yer yüzünde pek çok sorunun sebeplerini de ortaya koymaktadır"

2021 yılında yayınlanan bir rapora göre 1 milyon doların üzerinde zenginliği bulunan ve dünya nüfusunun sadece yüzde 1,1’ini oluşturan 56 milyon kişi, küresel refahın yüzde 45,8’ini elinde tutmakta. Buna karşın zenginliği 10 bin doların altında olan ve dünya nüfusunun yüzde 55’ini oluşturan geniş bir kitlenin küresel refahtan aldığı pay yalnızca yüzde 1,3. Bu verileri detaylandırırsak karşımıza daha dramatik bir gerçeklik çıkıyor. Dünyanın yüzde 10’unu teşkil eden en zengin sınıf küresel refahın yüzde 85’ini elinde tutarken, günlük 1,9 doların altında bir parayla hayatlarını sürdürmek zorunda kalanların oranı dünya nüfusunun yüzde 8,6’sını oluşturuyor. Üstelik bu oran salgının etkisiyle bir önceki yıla kıyasla artmış durumda. Bu tablo sadece küresel eşitsizliği ve işleyiş aksaklıklarını mı ifade ediyor? Hayır. Bu tablo aynı zamanda yer yüzünde pek çok sorunun ve insani dramın sebeplerini de ortaya koymaktadır.

"Göç hareketliliği de dahil insani bütün sorunların esas sebebi küresel sistemin köhne ve işlevsiz yapısıdır"

Birçoğuna iştirak edip fikirlerimizi söylediğimiz uluslararası toplantıların son yıllarda ilk sıradaki başlığı ‘göç ve göçmenler.’ Her toplantıda uzun uzun bu sorunla ilgili alınacak tedbirler, takip edilecek stratejiler, tatbik edilecek politikalar dile getiriliyor. Bu toplantılardan neticeye müessir kararların çıkmadığı, meselenin vahamet kesbederek büyüdüğü hepimizin malumudur. Şuna açıkça ve yüksek sesle ifadeye mecburuz. Göç hareketliliği de dahil insani bütün sorunların esas sebebi küresel sistemin köhne ve işlevsiz yapısıdır. Cari küresel sistem, temsil kabiliyetine sahip, adil, güncel ve çifte standartlardan arınmış bir hale evrilmezse dünyadaki çatışmaları engellemek bir yana yeni çatışmalara yol açmaya devam edecektir.

"Açlıkla terbiye etme politikası bütün insanlığa zarar vermektedir"

Mütemadi kaosu yani istikrarlı istikrarsızlığı coğrafyaları ve insan topluluklarını yönetmenin en uygun ve maliyetsiz yolu olarak görmek felaketi davet etmekten başka bir anlam taşımamaktadır. Nitekim batı dünyasını kaygıya sevk eden düzensiz göç dalgasının temelinde göçün kaynağı olan bölgelerdeki katlanılmaz ekonomik şartlar ve can güvenliğini ortadan kaldıran kanlı çatışmalar vardır. Korkuyla yönetmek, açlıkla terbiye etmek politikası bütün insanlığa zarar vermektedir. Bu zarar en çok da bu politikayı uygulayanlara dönecektir. Oysa yeni bir dünya, yeni bir politika, insanı esas alan yeni bir barış ve refah telakkisi mümkündür ve şarttır. Türkiye’nin benimsediği Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘dünya 5’ten büyüktür’ ifadesiyle formülünü bulan yeni diplomasi anlayışı insanlığın ihtiyaç duyduğu yegane ve zaruri barış yoludur. Başta Birleşmiş Milletler olmak üzere uluslararası örgütlerde reform zorunluluğuna dair öneriler, küresel ilişkilerde hukuka ve adalete vurgu yapan yorumlar her zaman olmuştur. Fakat sayın cumhurbaşkanımızın ortaya koyduğu tavır, yalnızca teorik bir itiraz ve eleştiri olmayıp sahada sizlerin eliyle güzel ve etkili uygulama örnekleri verilmiş somut bir yol haritasıdır.

"Dünya yeni ve belirleyici bir tasarımın içindedir"

Modern zamanlarda, dünyanın belli aralıklarla kesin, belirleyici ve kapsamlı tasarımlara tabi olduğunu görürüz. Son yüz yılda birinci ve ikinci dünya savaşları sonrasında ve son olarak Sovyet Bloku’nun çökmesini takip eden süreçte küresel tasarımlar gerçekleşmiştir. Son yüz yılda ekonomik, politik ve kültürel bakımdan yaşadıklarımız meskul tasarımların doğrudan sonuçlarıdır. Bütün emareler ve yaşananlar göstermektedir ki dünya yeni ve öncekinden çok daha belirleyici bir tasarımın eşiğindedir hatta içindedir. Geçen yüz yıl gerçekleşenlerde etkili olamamanın sıkıntılarını en ağır haliyle tecrübe etmiş bir ülke olarak Türkiye içinde bulunduğumuz bu yeni küresel tasarımda inisiyatif almaya, ağırlığını koymaya mecburdur. Bu ihmal edilemez bir vazife ve mecburiyet olarak önümüzde durmaktadır.

"Türkiye, belirleyici bir aktör olarak bulunmaya kararlıdır"

Tarihin hızlandığını ve şekillendiğinin farkında olarak özellikle son 10 yılda buna hazırlanan Türkiye, bahsettiğim yeni tasarım sürecinde masada bir konu başlığı olarak değil, etkileyici ve belirleyici bir aktör olarak bulunmaya kararlıdır. Meşhur bir sözdür: ‘Gücünüzün gölgesi müzakere masasına düşmedikçe diplomasi yapamazsınız.’ Durum tam anlamıyla böyledir. Mesela 1920’de ilk Dışişleri Bakanımız Bekir Sami Beyin Moskova ziyareti sırasında Türkiye’ye destek karşılığı olarak Ermenilere Doğu Anadolu’da toprak verilmesi şartını koşan muhatapları yedi ay sonra bu talebinden vazgeçip 16 Mart 1921’de dostluk anlaşması imzalamıştır. Şüphesiz ki bunun sebebi arada geçen yedi ayda Türkiye’nin doğuda Ermenilere, güneyde Fransızlara, batıda Yunan işgal ordusuna karşı kazandığı zaferlerdir. Sevr projesinde ısrar edenlerin yeni bir konferans düzenlemelerinin sebebi de aynıdır. Lozan’ın benzer bir biçimde kati ve inkar edilemez bir zafer sonrasında imzalandığını biliyoruz. Dolayısıyla milli mücadele örneği bize şunu göstermektedir: zafer sahada namlunun ucunda askerin cesaret ve zekasında masada ise diplomatın maharet, inanmışlık ve özgüvenindedir.

"Haklı olmanın yetmediği hazırlıklı olmanın mecburiyet olduğu bir çağdayız"

Haklı olmanın yetmediği, hazırlıklı olmanın hayatta kalmak ve hayatta tutmak için mecburiyet olduğu bir çağdayız. Kıbrıs da 1960’lardan itibaren kötüleşen durum ve Türk toplumunun maruz kaldığı katliama varan muameleler karşısında müdahale için 1974’e kadar beklemek zorunda kaldık. Çünkü çıkarma gemisi başta olmak üzere yeterli donanımımız yoktu. Tam 10 yıl Barış Harekatı’na hazırlandık. Fakat köprülerin altından çok su akmış, üstünden çok kervan geçmiştir. Bugün Türkiye’nin değil çıkarma gemisi Doğu Akdeniz’de ve Karadeniz’de gücümüzün ilanı ve sembolü olarak görev yapan sondaj gemileri vardır. Daha dün dördüncü sondaj gemimiz olan Abdülhamid Han denize indi ve Doğu Akdeniz’de görev yerine hareket etti. Bütün bunlar imkanları yeterli olmadığı için Kıbrıs’taki soydaşlarına ancak 10 yıl sonra ulaşabilen Türkiye’den ‘Mavi Vatan’ iradesine ortaya koyan Türkiye’ye gelişimizi göstermesi bakımından çok kıymetlidir.

"Tahıl Koridoru Anlaşması akil diplomasinin müşahhas örneğidir"

Çatışmaların yoğunlaştığı, sistem içi gerilimlerin hızlıca krize dönüştüğü dünyanın zenginliklerinin adaletsiz paylaşımından kaynaklanan huzursuzlukların artığı göç dalgalarının yaşandığı böyle bir dönemde Türkiye’nin akil ve müşfik diplomasisine büyük ihtiyaç olduğu her an yeniden görülmektedir. Rusya ve Ukrayna arasında yaşanan çatışma öncesinde ve esnasında Türkiye’nin takındığı tavır bunun açık ve güzel kanıtıdır. Salgın sonrasında tedarik zincirlerinin aksamasından yada kopmasından kaynaklanan büyük sıkıntılar yaşanırken birde buna gıda krizinin eklenmesi felaket sayılabilecek bir gelişme olacaktı. Fakat sayın cumhurbaşkanımızın kararlı, dengeli, makul liderliği kıymetli bakanımız Mevlüt Çavuşoğlu’nun maharetli idaresi ve dışişleri bürokrasimizin yoğun gayreti neticesinde varılan Tahıl Koridoru Anlaşması akil diplomasinin müşahhas örneğidir. Bu ve benzeri örnekler bir kez daha göstermektedir ki Türkiye artık güç dengesine tabi bir ülke olmaktan çıkıp, denge sağlayan bir güç olmaya doğru emin adımlarla ilerlemektedir.

"Asıl başarı ve kalıcılık sağlayan davranış barış yapmayı bilmektir"

Kimilerine göre milletimizin ayırt edici vasfı savaş teknolojileri geliştirme ve bunları kararlılıkla uygulayabilme kabiliyetidir. Oysa milletler sadece savaşarak kalıcı başarı elde edemezler. Nitekim tarihin belli dönemlerinde çok büyük askeri zaferler kazanmış kimi toplulukların ve kavimlerin zamanla yok olduklarını ve etkisizleştiklerini hepimiz görmüşüz. Asıl başarı ve kalıcılık sağlayan davranış barış yapmayı bilmektir. Nitekim, ‘barışmasını bilmeyen kavga etmesin’ sözü de bize aittir.

Önümüzdeki yıl hariciye teşkilatımızın kuruluşunun beş yüzüncü yılını kutlayacağız. Böylesi köklü bir teşkilata sahip olmak milletimiz adına bir iftihar vesilesidir. Reisülküttaplığın resmi olarak kuruluşunu esas alan bu tarihi daha da geriye götürmek mümkündür. Bilinen bin beş yüz yıllık geçmişe sahip esasen Türk diplomasisinde ve devlet yönetiminde en çok üzerinde durulan husus ticaret yollarının güvenli ve açık tutulmasıdır. Bu diplomasimizin neden akil vasfıyla nitelendirilebileceğinin tarihi kanıtıdır.

"Son dönemlerde parlamenter diplomasinin önemi artmaktadır"

Dünyalarda son dönemlerde parlamenter diplomasinin önemi ve etkinliği artmaktadır. Bu bağlamda parlamenter asambleler nezdindeki heyetlerimiz, dostluk gruplarımız, ihtisas komisyonlarımız ve milletvekillerimiz yoğun bir faaliyet içindedir. Parlamenter diplomasi çerçevesinde yürüttüğümüz bazı faaliyetleri kısaca burada dile getirmek istiyorum. Geçtiğimiz yıl İslam İş Birliği Teşkilatı Parlamento Birliği (İSİPAB) Başkanlığı’nı devraldık. İSİPAB’ı güçlendirmeyi ve kurumsal kapasitesini artırmayı hedefliyoruz. Bu çerçevede bazı yeni girişimlerde bulunduk. Kurduğumuz Müslüman Topluluklar ve Azınlıklar Alt Komitesi’yle dünyanın her köşesinde Müslümanların maruz kaldığı hak ihlallerini düzenli ve sistematik bir biçimde izleme ve raporlama çalışması yürüterek uluslararası camianın gündemine taşımayı amaçlıyoruz. Yine bu yıl parlamentolar arası birlik ile Küresel Parlamenter Göç Konferansı’nı düzenledik. Asya Parlamenter Asamblesi’nin dönem başkanı olarak çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi, NATO Parlamenter Asamblesi, AGİTPA, Türk Devletleri Parlamenter Asamblesi, KEYPA, Asya Parlamenter Asamblesi gibi temsil edildiğimiz bütün uluslararası kuruluşuz nezdindeki heyetlerimiz başta Dışişleri Komisyonu ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu olmak üzere ihtisas komisyonlarımızın çalışmalarıyla, yüz kırk altı ülkeyle kurduğumuz dostluk gruplarımızın faaliyetleriyle ülkemizin dış politikasını ve önceliklerini dünyanın dört bir tarafında ve her mümkün zeminde etkili bir şekilde ortaya koymaya çalışıyoruz. Bu doğrultuda üçlü ve çok taraflı mekanizma ve konferanslara öncülük ediyor, yabancı parlamentolarla imzaladığımız iş birliği protokolleri çerçevesinde bilgi ve tecrübe paylaşımını artırmayı hedefliyoruz. Sizlerde başta sayın bakanımız olmak üzere dış temaslarımızda her zaman yanımızda oluyorsunuz ve desteklerinizi esirgemiyorsunuz.

"Gösterdiğiniz gayret için milletimiz size minnettardır"

Son iki yüz yıldır büyük mücadelelerle tarihimizin ana taşıyıcı sütunlarından olan hariciyemizin bundan sonra da Türkiye’nin büyük hedeflere ulaşma çabasında önemli vazifeler üstleneceğine, bu vazifelerin altından hakkıyla kalkacağına itimadımız tamdır. Köklü ve şerefli bir geleneğin bugünkü temsilcileri olarak sizlerin yeniden büyük Türkiye iddiamızın iradesinin, ısrarının yürütülmesinde ve tahakkukunda aziz milletimizi temsilen yapacaklarınız daima hayırla anılacaktır. Kıbrıs, Ermeni iftiraları, terör örgütlerine karşı yürüttüğümüz mücadele başta olmak üzere Türkiye’nin asli meselelerini uluslararası düzeyde duyurmak ve savunmak konusunda gösterdiğiniz gayret için milletimiz size minnettardır. Bu vesileyle terör saldırılarında kaybettiğimiz şehit diplomatlarımızı rahmetle anıyorum." (ANKA)