Gündem

TBMM Başkanı Şentop'tan İstanbul Sözleşmesi açıklaması: İmzalamayan ülkeler var mesela, bunlar kadına karşı şiddeti önemsemiyor mu?

"Parlamenter sistemle ilgili yapılan öneriler somutlaşmış öneriler değil"

24 Mart 2021 23:19

TBMM Başkanı Mustafa Şentop, Türkiye'nin ilk imzacısı olduğu İstanbul Sözleşmesi'nden Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın kararıyla çekilmesine ilişkin soruyu yanıtlarken, "Uluslararası sözleşme ile kadına karşı şiddetin önlenmesini birbirine eşitlemek doğru değil dedim. Mesela İngiltere'de sözleşmeyi onaylamamışlar. İmzalamayan ülkeler var mesela. Bunlar kadına karşı şiddeti önemsemiyor mu? Sözleşmenin bunları azaltıcı bir etkisi olduğunu söyleyebiliyor muyuz? Söyleyemiyoruz" açıklamasını yaptı.

Habertürk'te Muharrem Sarıkaya ve Serap Belet'in sorularını yanıtlayan Şentop, güçlendirilmiş parlamenter sistem tartışmalarına da değinirken, "Parlamenter sistemle ilgili yapılan öneriler somutlaşmış öneriler değil. Yeni Anayasa tartışmasının kıymetli olduğunu söylemek isterim. 91'de bazı siyasi partilerin önerileri vardı. Somut bir metin gelsin dediğinizde orada bir sıkıntı ortaya çıkıyor" dedi.

Şentop'un konuşmalarından öne çıkan başlıklar şöyle:

"Konferansın dördüncüsü yapıyoruz. İlki İslamabad, ikincisi Tahran, üçüncüsü İstanbul'da yapıldı. İran İstanbul'daki toplantıya katılmamıştı. Geçen yıl salgın dolayısıyla yapamadık. Çin, Pakistan, Afganistan, İran, Türkiye, Rusya, Irak dahil oldu. Uzun başlığı var 'Terörle Mücadele ve Bölgesel Bağlantının Güçlendirilmesi'. Suç işleyen uyuşturucu dahil olmak üzere parlamento başkanları olarak ne yapılabileceğine dair... Bu ülkelerin girişimiyle oluyor. Kurumsallaşmış toplantı henüz değil. Bir nevi müzakere zemini. Başka ülkelerden de talep var. Onlarla ilgili kararlar bu toplantılarda alınıyor. Biraz hibrit bir toplantı olacak. Fiziken veya videokonferans yoluyla katılanlar olacak. İyi bir çalışma olacağını düşünüyorum. Meclis Başkanlığının başkanlığından ülkeden heyetler geliyor.

Nihayetinde ortak bildiri yayınlıyoruz. Toplantıların kurumsallaşmasını istiyoruz.

Bir nevi soft diplomasi diyebiliriz. BM başta olmak üzere birçok uluslararası kuruluş var. Parlamenterler Arası Birlik diyebiliriz. 1978'de kurulmuş. Halen dünyanın en eski uluslararası kuruluştur. Sonuç alıcı bakımından kısa vadede çok verimli olmasa da, görüşmelerin müzakereleri açıcı, genişleşitici, derinleştirici bakımından. Ülkelerle ilgili sınırlama yok. Katılacak ülkelerin mutabakata varılması prensibi var.

Sanıyorum 2 ay kadar oluyor. Filistin Büyükelçiliği'nden İsrail'deki cezaevinde yer alan Filistinlilere aşı yapılmadığına, bu konuda bir girişimde bulunmama dair bir mektup gelmişti. Arkasından bir mektup daha geldi Filistinliler'den. Sayın Cumhurbaşkanı ve Dışişleri yetkilileriyle istişare ettik. Nihayetinde İsrail'de Filistinlilere aşı yapılmasına dair İsrail Meclis Başkanı'na mektup gönderdik. Arkadaşlarımız takip ediyor.

Tek başına parlamentoların çözüm üreteci olduğunu söylemek biraz zor ama. Çözüm sürecinin gelişmesinde parlamentoların önemli roller üstlenmesi mümkündür. Son zamanlarda Covid salgını süreci yavaşlattı ama yine de toplama baktığımızda büyük ölçüde parlamento inisiyatifiyle gelişen çalışmalar olduğunu görüyorum.

Kongreye telgraf çektim. Ben AK Parti üyesiyim. Bu tarafsızlık Anayasa'da çerçevede çizilmiş bir tarafsızlık. Mesela Meclis Bakanı partisinden istifa etmiyor. Mensubu olduğu siyasi partinin Meclis içi ve dışındaki toplantılarına katılamaz diyor Anayasa. Yönetirken yapmış olduğu işlerde tarafsızlık öngörülüyor. Parti üyesi olmam hasebiyle telgrafla kongreye başarı dileklerimi ilettim. Bu yıl yapılan kongreler 2023 hatta 2024 yerel seçimlere partileri taşıyacak kongreler bunlar. Sayın Cumhurbaşkanımızın genel başkan olarak seçilmesini kutluyorum, arkadaşlarımıza başarılar diliyorum.

Son zamanlarda bütün dünyada hem ülke içi hem uluslararası gündemlerin hızlı şekilde değiştiğini görüyoruz. 20. yüzyılın bir statükosu vardı. 2 Dünya Savaşı'nın oluşturduğu statüko. İki kutuplu dünya vardı, herkesin yeri belliydi. Çok dinamik ilişkiler ağı yoktu. O kutuplar içerisinde ülkeler arasında ilişkiler vardı. Dünya meseleleriyle ilgili olarak çok fazla politika üretmeye ihtiyaç yoktu. Blokların politikaları belliydi ve siz o politikaların içinde yer alırdınız. Bir taraftan bir gerilim bir taraftan konfor vardı. Fakat 90'lardan itibaren o bozuldu. Şimdi bazılarına göre çok kutuplu bazılarına göre kutupsuz bir dünya mevcut. Yeni bir dünya düzeninin oluşması gerekiyor. Yeni politikalar üretme mecburiyeti var. Türkiye'de iç siyaset, dış siyaset diye bir ayrım sözkonusu değil. Bir söz vardır 'hiçbir iç siyaset görmedim ki dış politikayla alakalı olmasın' diye. Günümüz dünyasında bunu çok rahat söyleyebiliriz. Bu bakımdan geçtiğimiz hafta yaşananların, önümüzdeki haftalarda da buna benzeyen zaman zaman yoğun gündemi olacağını düşünüyorum.

Önce bir niyetin olması lazım yeni anayasa yapma konusunda. 2011 seçiminden sonra Uzlaşma Komisyonu oluşturulmuştu. Bütün partilerin eşit temsille katıldığı, 25 ay üzerinde çalışıldığı ve 59 madde üzerinde mutabakat sağlanmıştı. Yüzde 40'ın üzerinde bir kısmıdır Anayasa'nın. O zaman da AK Parti'yi komisyonda temsil eden üç kişiden birisi bendim. AK Parti'nin önerisi Başkanlık sistemi üzerindeydi. Nitekim referandumda kabul edilen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nin ilk metni odur. Uzlaşılan noktalarda yoğunlaşmak lazım. Bir çözüm yolu bulunabilir. Esas mesele de şudur, millet yetki vermiş Meclis'e, seçmiş temsilcilerini göndermiş. Belli sayıyı sağlayarak Anayasa'yı değiştirebilirsiniz demiş. Üçte ikiyi geçtiği zaman referanduma gerek yok. Anlaşırsanız bana gelmeden bu işi yapabilirsiniz demiştir. Anlaşılan konularda böyle bir yol izlenebilir.

O dönemde anlaşılan maddeler üzerinden gitmek kolay değil. Partilerin birtakım revizeleri olacaktır. Belki maddenin, kapsamı, cümleleri üzerinde değişiklikler olabilir. Öbür taraftan parlamenter sistem üzerine demek çok doğru değil. Temel haklar, siyasi haklarla ilgili düzenlemelerdir. Diğer tarafta yargı ile ilgili, ekonomik sosyal düzenlemeler vardı. Hangi hükümet sistemi olursa olsun uygulanabilecek hükümlerdi. Şimdi ben bu sistemi savunuyorum. Anayasamızda geçerli olan bir sistem. 2012'de bu metni kaleme alanlardan birisiyim ben. Parlamenter sistemle ilgili yapılan öneriler somutlaşmış öneriler değil. Yeni Anayasa tartışmasının kıymetli olduğunu söylemek isterim. 91'de bazı siyasi partilerin önerileri vardı. Somut bir metin gelsin dediğinizde orada bir sıkıntı ortaya çıkıyor. Uzlaşma Komisyonu'nda bir bölümle ilgili siyasi partilerin hazır metin getirmesi gerekiyordu. Bazı partilerin metin getiremediği için toplantıların ertelendiğini gördüm. Parlamenter sistem dediğinizde, dünyada birbirinden çok farklı onlarca model çıkabilir. Nasıl bir şey öngördüğünüzü ancak somut maddelere döktüğünüzde anlayabiliyoruz. Bu tartışmalar ciddiye alınmalı, sonuç olur, olmaz. Sonuç almak mutlaka hedef olmalı ama somut bir metin ortaya çıkmalı.

Somut çalışma olarak bir şey görmedim. Parlamenter sistem mâlum Türkiye parlamenter sistemde idi diyebiliriz. 1982'den sonra 2007'ye kadar farklı görüşler ortaya koyan, yarı başkanlık diyen bazı siyaset bilimciler vardı. 2007'den sonra Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi. O yetkilerle Cumhurbaşkanının yarı başkanlığa geçtiğini söyleyenler de vardı.

Parlamenter sistem dediğinizde nasıl bir parlamenter sistem istiyorsunuz? Geliştirilmiş, iyileştirilmiş, güçlendirilmiş ifadeler soyut. Sizin önerdiğiniz parlamenter sistemde Cumhurbaşkanını kim seçecek mesela... Tabii karar verici ben değilim. Bunu siyaset diliyle tartışmak kolay. Ben diyorum ki, tartışmanın somut tartışmaya çevrilmesi için sayın Cumhurbaşkanının yeni anayasa tartışması bir fırsattır. Acaba önceki sisteme mi görülmek isteniyor, yoksa başka bir şey mi? Güçlendirilmiş parlamenter sistemi derken neyi kast ediyorsunuz? Hükümetlere kararname yetkisi verilir güçlendirilmiş parlamenter sistemde. Bu verilecek mi? Bazı açıklama yapan, parlamenter sistemi isteyen siyasetçiler kararname olmaz diyor. Güçlendirilmiş sistemde hükümete düzenleme yetkisi veren husustur. Bu olmaz diyorsanız, o zaman ne olacak. Bu sistemde güçlendirilen nedir, yürütmedir. Yürütmenin güçlendirilmesidir. Somut bir şey ortaya konmak lazım. Yeni anayasa tartışmaları bu anlamda bir fırsattır.

Başkanlık sistemi ile senatonun ayrılmaz ikili olduğunu söylemek doğru değil. Senatolar federal sistemin unsuru olarak karşımıza çıkıyor. Olabilir ama bizde senato tecrübesi hoş bir tecrübe değil. Özellikle yasama süreçlerini zorlaştırdığı için. Şüphesiz tartışılabilir. Başkanlık sisteminin zorunlu bir sonucu değil senatonun varlığı. Senatonun sisteme katabileceği çok özel bir nitelik yok kanaatimce.

Milletlerarası antlaşmaların hukuk sistemimizde nasıl onaylandığı, bunlardan nasıl çıkılacağına dair konularda bugün yazan arkadaşlar daha önce de makaleler yazmış. O zaman söylediklerinle bugün yazılanlar arasında çelişkiler var. Anayasa'nın 90. maddesine göre üç adım var. Birinci adım imzalanma aşaması. Bu yürütmenin yetkisindedir bizde. Ya Dışişleri Bakanı, hükümet yetkilisi veya diplomat imzalar. İkinci aşaması anlaşmanın onaylanmasının uygun bulunması. Bu parlamento yetkisindedir. Bunu biz kanunla yapıyoruz. Üçüncü aşama onaylanma aşaması. Burada da yetki daha önce Bakanlar Kurulu'ndaydı şimdi yeni sistemde Cumhurbaşkanında. Cumhurbaşkanı onayladıktan sonra yürürlüğe girer. Meclis'in uygun bulması onaylama izni veriyor. Cumhurbaşkanı onaylamayabilir. Parlamento aşaması onaylamayı zorunlu kılan bir aşama değildir. Mesela Romanya ile Serbest Ticaret Anlaşması yapmışız. Meclis uygun bulmuş. Aradan 5 yıl geçmiş. Bakanlar Kurulu bu anlaşmanın feshi diye karar çıkmış, vazgeçilmiş. Mevzuat ve uygulama bu şekilde. Bakanlar Kurulu kararıyla vazgeçilmiş kararla ilgili tekrar bir kanun çıkarılmasının örneği yok.

Bu konuyu hayretle izliyorum. Bu kararname değil, Cumhurbaşkanlığı kararı. Bir idari işlemdir. Bununla ilgili Danıştay'a başvurulabilir. Burada şaşırdığım husus şudur. İlk defa karşılaştığımız, hukukta ilk defa karşımıza çıkan sorunu teorik olarak tartışıyormuşuz gibi yapıyoruz. 1963'den beri Türkiye'de uygulanan bir sistem var. 1990'lı yıllarda da var, yakın zamanda da var. Örnekler üzerinden gidersek sorun kalmıyor. Yeni bir mevzuat hazırlıyoruz, bu konuyu nasıl yapalım dendiğinde amenna. 1997 tarihli rahmetli Süleyman Demirel imzasıyla sona erdirilen anlaşmalar var.

Meclis'in onaylamasıyla uluslararası sözleşme uygulamaya girmiyor. Bu gerek şarttır. Uygun bulma kanunu olmadan Cumhurbaşkanı onaylamaz. Uygun bulma kanunu olması Cumhurbaşkanının onaylamasını zorunlu kılmıyor. Onayladıktan sonra da vazgeçebilir.

Mantıkta mümkün, muhtemel arasında bir fark vardır. Marmara denizinde ayran yapabilmek mümkün müdür, mümkündür, yeterli yoğurt bulursanız yapabilirsiniz. İhtimal ise gerçeklerden hareketle yapılabilecek bir şeydir.

Bu bir süreçtir, gerekli değerlendirmeler yapılır sonuçta bir kişi imza atar. Burada sözleşme imzalanıyor o zaman, o tarihte ve onaylanıyor. Yaşanan süreç içerisinde sözleşmenin gerek Türkiye içerisinde gerekse Türkiye dışında yorumlanmasıyla ilgili bazı değerlendirmeler yapılıyor. Nitekim daha önce imzalayan bazı ülkeler var, bunlar onaylamamış. Mesela İngiltere henüz onaylamamış. İç hukukta uyum düzenlemeleri yapıyoruz diyor. 2012'den bu yana onaylanmamış bu sözleşme. Rusya, Azerbaycan imzalamamış. İmzalayıp, onaylayan bazı ülkeler çıkma eğiliminde. Mesela Polonya bu yaklaşım içerisinde. Sözleşme kurallar, kelimeler, cümlelerden ibaret. Teorik olarak söylüyorum imzalıyorsunuz, zamanla bazı yorumların olabileceğini görebiliyorsunuz.

Almanya'da mesela böyle bir şey olsa, bütün sözleşmelerden çıktı diyelim. Sonra birisi geldi hepsine girdi diyelim. Bu olabilir mi, imkan dahilindedir. Ama böyle bir şey niye olsun? Sizin dediğiniz sözleşmeler, temel sözleşmeler asgari bazı müşterek konular üzerinden hareket eden sözleşmeler. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile ilgili bunu söyleyebiliriz. Temel haklar tanımlanmıştır, ek protokolle ilaveler yapılmıştır.

Bundan üzüntü duyan, rahatsız olanlar da var. Bundan uzun zamandır çıkılması gerektiğine dair birtakım görüşler ortaya koyanlar da var. Meclis'te yapmış olduğum bir toplantıda sadece uluslararası sözleşme ve kanunlarla kadına karşı şiddetin önlenebileceği kanaatinde değilim dedim. Bu bir uygulama meselesi. Uluslararası sözleşme ile kadına karşı şiddetin önlenmesini birbirine eşitlemek doğru değil dedim. Mesela İngiltere'de sözleşmeyi onaylamamışlar. İmzalamayan ülkeler var mesela. Bunlar kadına karşı şiddeti önemsemiyor mu? Sözleşmenin bunları azaltıcı bir etkisi olduğunu söyleyebiliyor muyuz? Söyleyemiyoruz."