Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu, “Türkiye’nin en büyük sorunu keyfilik, tüm keyfiliklerin kaynağı ise yargıda keyfiliktir" dedi. Feyzioğlu, "Yargı, Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun siyasi iktidara bağlanmasıyla birlikte bağımlı ve taraflı hale gelmiştir” ifadesini kullandı.
Sözcü'de Saygı Öztürk imzasıyla yayımlanan habere şöyle:
Yeni adli yıl bugün başlıyor. Geçen yıl adli yılın açılışı Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda yapılmıştı. Bu durumun yargı üzerinde bir baskı olduğuna ilişkin eleştiriler nedeniyle tören ani bir kararla Yargıtay Konferans Salonu'na alındı. 15 Temmuz 2016'dan bu yana kamuda en büyük operasyon 4 bin 302 hakim ve savcının ihracıyla yargıda gerçekleşti ve ihraç oranı yüzde 26'yı aştı. Yargıtay 1. Başkanı İsmail Rüştü Cirit de bugün TBMM Havuzlu Bahçe'de yargı yılı açılış kokteyli verecek.
Yargı yılının açılışına konuşmacı değil “dinleyici” olarak davet edilince katılmama kararı veren Türkiye Barolar Birliği Başkanı Prof. Dr. Metin Feyzioğlu, Türkiye'nin en büyük sorununun keyfilik olduğunu, yargının bağımlı ve taraflı hale geldiğini söyledi. Feyzioğlu şöyle konuştu:
Yargı yılının açılışında Türkiye Barolar Birliği Başkanı'nın da konuşması çok sağlıklı ve doğru olan bir gelenekti. Maalesef siyasi iktidarın talimatıyla bu gelenek kaldırıldı. O sebeple, konuşma yapmadığımız açılış toplantısına, dinleyici olarak katılmayız.
“Kimseye bir faydası yok”
Her şeyin ne kadar yolunda olduğundan, gerçek sorunlardan değil de tali konulardan dem vurulacağı toplantıdan kimseye bir fayda yok. Bugün, Türkiye'nin en büyük sorunu keyfilik. Eğitimde, memur alımında, ihalelerin dağıtımında, sağlıkta… Her konuda keyfilik var. Bizi 15 Temmuz'da iç savaşın eşiğine getiren de zaten devletin bu keyfiliklerle cemaate teslim edilmesiydi. Saydığım, saymadığım tüm keyfiliklerin kaynağı ise yargıda keyfiliktir.
"Devlet temelsiz kalır”
Yargı, Hakimler Savcılar Kurulu'nun (HSK) siyasi iktidara bağlanmasıyla birlikte bağımlı ve taraflı hale gelmiştir. Doğru yaptığında dahi yaptığının doğru olduğuna ikna gücü kalmamıştır. Bu sebeple toplumu ilgilendiren her soruşturma ve dava bizi parçalara ayırmaktadır. Bu parçalar siyasi iktidara bakış açılarına göre yargısal konularda ya alkış tutmakta ya da yuhalamaktadır.
‘Adalet mülkün temelidir' cümlesi tam da böyle bir felakete karşı uyarı niteliğinde bir cümledir. Suçlunun, suçsuzun, haklının, haksızın yerini iktidar şakşakçılığı ya da iktidar düşmanlığı alırsa devlet ve ülke de temelsiz kalır. Vatandaşlar devletine, geleceklerine güvenlerini yitirir. Böyle bir düzende avukatlığın yerini güç odaklarına yakın iş takipçileri alır. Türkiye'de tüm vatandaşlarımızın, gazetecilerin, iş insanlarının, memurun, işçinin, emeklinin ve temsil ettiğimiz 105 bin avukatın da temel sorunu budur.
Selçuk: Yargıya güven yüzde 30'un altına indi
Yargıtay Onursal Başkanı Sami Selçuk da sözlerine “Adliyenin durumu perişan” diye başladı.
Yargının en bağımsız dönemini yaşadığının vurgulandığını hatırlatan Selçuk, şunları söyledi:
Adli yıl açılışları yapılır, konuşmalar olur. Bunun çok önemi yok. Asıl konular gözden kaçırılıyor. Örneğin 694 sayılı kararnameyle, ceza yasanının maddelerinin değiştirilmesi. Kim değiştiriyor? Bir kişi değiştiriyor. Neye göre değiştiriyor? Meşru olmayan bir oylamaya göre değiştiriyor. Batı'da olsa kıyamet kopar. Bizde kimse ilgilenmiyor.
"İktidar dışında inanan yok"
Benim özgürlüğüm üzerinde bir kişi tasarrufta bulunuyor ve bunu meşru olmayan oylamayla, referandumla yapıyor. Dehşet içindeyim. Oylamanın sağlıklı olmaması, hukuk dışı olması nedeniyle Cumhurbaşkanı'nın bu oylama sonuçlarına göre orada oturmaması gerekir. O oylama sonucuna göre rejimi değiştiremezsiniz. ‘Rejim değişti', ne derseniz deyin, hukuken değişmedi. Çünkü oylama sakat…
Yargıya güven kalmadı. Eskiden yüzde 81 güven varken, şimdi yüzde 30'un altına indiği açıklanıyor. Bunu yalnız siyasetçinin yarattığı söylenemez. Bu oylamada ‘Evet' diyenlerin de payı var.
Adliyenin bağımsız olduğuna iktidarın dışında kimse inanmıyor. İyi niyetliler var ama bu adliyeye güven anlamına gelmez. Kamuoyunda da adliyeye güvenin olması şart. Adliye doğru karar verse bile kamuoyunda güven yoksa adliye sarsılır. Bunun üzerine iktidar eğilmeli, iktidar eğilmiyorsa muhalefet bu konuyu sürekli gündemde tutmalı.
Sorun bir kişinin ‘Yargı bağımsız' demesi değildir. Önemli olan kamuoyunun inanması lazım. Kamuoyu, yargının iktidarın emrinde olduğuna, verilen kararların yanlı olduğuna inanıyor. Niçin böyle bir izlenim doğduğunu araştırmak ve bunu ortadan kaldırmak gerekiyor.
Alan: Hakim ve savcılar verdikleri kararlar yüzünden meslekten atılma korkusu yaşıyor
Danıştay eski Başkanı Nuri Alan, 12 Eylül 2010 yılında yapılan referandumun yargının kırılma, hukukun katlediliş tarihinin başlangıcı olduğunu öne sürdü.
Alan, şöyle konuştu:
10 MAYIS idari yargı günüdür. Bu gün için davetiye alıyorum ama törenlere katılmıyorum. Yargı başkanlarının tavır aldığı dönemden ne bekleyebilirsiniz? Adli ve idari yargı açılış törenlerinde yargının temel ihtiyaçları devlet erkanına anlatılırdı. Şimdi hiçbir şeye gerek kalmadı, tek kişinin sözüyle yapılıyor.
"Büyük sıkıntı var"
Yargı mensupları çok büyük sıkıntı içinde… Verdikleri kararlar nedeniyle meslekten atılma korkusu yaşıyorlar. Bunu birebir konuştuğumuz yargı mensuplarından dinliyorum. Yargı tamamen elden çıkmadı. İşlerinde hakikaten tarafsızlığını, yargıç niteliğini koruyan çok arkadaş var ama verdikleri karardan dolayı başlarına bir şey gelmesinden korkuyorlar.
"O sözler sürpriz olmadı"
Danıştay Başkanı Zerrin Güngör, ‘Yargı şimdiye kadar bu kadar tarafsız ve bağımsız olmadı. CHP, tek başına güçlü siyaset yapamadığı için eskiden onların imdadına yargı yetişiyordu. Şimdi artık yargı bunu yapmıyor' dedi. Açıkçası bu sözlere şaşırmadım. Kendisinden beklenen ancak bu olabilir. Onun değer yargıları yönünden meseleye baktığınızda o sözler normal. Sürece bakarsanız sürpriz açıklama değil. Bu zihniyette bir başkanı olan yargıdan da ne bekleyebilirsiniz? Hele daha üzücü olanı ise parti ismini zikretmesidir. Bu fevkalade yanlıştır.